14 Eylül 2008 Pazar

Portrelerimden: Canan...

Nerdeyse bir yıl geçmiş bu yazının üzerinden…Yazıp da notlarım arasında beklettiklerimden. Tamamlanması bugüne nasip olacakmış demek…Hep derim ya, var; her şeyin bir vakti- saati var! ...Sabah ezanı okunuyor ( Ramazan’ dayız ya, imsak vaktinde okunuyor.) Saat sabah 5 suları…Ne demişim, evet, gönlümdeki sevgin hiç eksilmedi bir tanem! …Seni ilk tanıdığım zaman, belki 20 yıl öncesiydi. Hastanede olmuştu ilk karşılaşmamız, değil mi? Dr. Filiz’ le tanışmıştım önce. O, hep söz ederdi senden. İkiniz de Ankara’ dan gelmiştiniz yıllarca yaşadığım ile…Tanışmamız, ilk konuşulanlardan bir kısmı hatırımda. Gülümsüyorum.Büyük kızlarımız aynı yaştalar, küçüklerimiz farklı.

Çalıştığın için daha çok hastane ortamında görürdüm seni. O zamanlar Radyoloji’ de asistandın. Hocanın dahi, tereddütlü olduğu vaka’larda senin görüşüne önem verdiğini, kariyer yapman için çok ısrar ettiğini hatırlarım.Muayenehane açmıştın sonra. Bizim bir uğrak yerimiz vardı artık.. İkinci adresimiz… : )

‘Sol yanım’ a seni özlemesi komutunu veren beynim midir, Yoksa bağımsız mı çalışır bilemem… : )Bildiğim tek şey enginliğinden –inşallah- şüphe etmediğim gönlümde senin tahtının bir başka olduğudur.

‘Gözden ırak olanlar gönülden de olurmuş / Meğer çok sevilenler bir gün unutulurmuş’ dizesini okudu en son gidişimde Neslihan… ( Temmuz’ da oradaydım) Şaşırdım…

Bu kadar kolay mı unutmak?Sevmek bu kadar basit mi?….

Çok insana sevgiyle yaklaştığım doğrudur, aynı zamanda insanları yakınlaştıktan sonra tanımaya çalıştığım da…İlk intibam önemlidir, sevmişsem sevmişimdir. Ya da ipuçlarımı almışımdır o kişiyle ilgili.Hislerimde kolay yanılmam şükür, sezgilerim güçlüdür. İşte bu noktadan sonra ya daha çok severim yakınlaştırırım kendime ya da farklı mesafelerde kalırlar tanıdığım insanlar.Çok yakın çevreme yaklaşabilmişlerse gerçekten de çizgi üzeri özellik- güzellik taşıdıklarını düşünüyorumdur.Bu derecede sevdiklerimin aynı zamanda genelde de sevilen insanlar olduklarını söyleyebilirim.Kimi anlatsam ‘bu arkadaşım çok özel’ diyebiliyorum. Hep mi özel benim çevremdekiler? Herkes için böyle söylediğim düşünülebilir belki…20- 30 yıl, bir insanı değerlendirmek için az bir süre değil zannederim. Ne çok paylaşımlar, yaşanmışlıklar sığar bu vakte…

Herkes bir şeyler biriktiriyor ya.. ‘Dost biriktirmek’ ten söz ediyordu bir yazısında sanırım C. Dündar.Dost biriktirenlerdenim, güzel değil mi?Sevgi verip, sevgi bulmak…Herkes kendi gibileri topluyorsa çevresine, benim de arkadaşlarımdan böyle söz etmeme şaşmamalı. Şükürler olsun ki vasat üzeri özellikler bağışlanmış bizlere, en azından böyle olduğuna inanıyorum.…..

Muayenehane diyordum.. Artık kimin bir röntgen- ultrason işi olsa soluğu sende alırdı. Aynı güler yüzle, aynı mutevazı tavır ve yakınlıkla ilgilenirdin, konuk ederdin onları…‘Canımsın’ derdin bana, hatırlar mısın? Canan… Sen ‘can’ dan ötesin! …

Hatırlarsın değil mi, en küçük çocuğumu (Seda) beklediğimi öğrendiğimde hemen tetkike almıştın beni, ‘Hadi bir bakalım’ diyerek… Fetüs görünmüyordu ve bu uzunca bir süre böyle devam etmişti. Büyüyen gebelik kesesi ve olmayan, görünmeyen fetüs… Hemen doktor izlemesi, araya giren bekleme süreleri, benim endişeli halim…Tecrübeli, gelişmeleri yakından izleyen biriydi doktorum. Hemen karar vermekten yana değildi, süre geçmesini bekledi. Literatürde böyle birkaç vaka kaydedilmişti. Kanda gebelik hormonuna bakıldı en son gün, olması gereken değerlerdeydi.Son bir ultrason… Buna göre gebelik sonlandırılacak ya da devam edecekti.Evet, Seda’ yı ilk görüşümüz o gün olmuştu. Benim Literatüre geçen kızım… : ) Bir görsen onu, ne çok bilmiş, ne hoş bir genç kız oldu, şükür…

Ankara’ ya gidişiniz…Çok sevdiklerimin uzaklıklarıyla sınandım çok kereler, kanatlarım kırıldı her keresinde, yaralandım, acılarla yoğruldum.Diyorum ya, tuvalimde bir ana renk eksiliyor, ağacımda bir ana dalım kırılıyor her biriyle…Gidişin zehir misâli yakmıştı yüreğimi……..İstanbul’ u çok severdin sen, hafta sonları İstanbul’ a geçerdiniz fırsat buldukça.Bak bir tanem, şimdi İstanbul’ dayım, NERDESİN?

Varlığını duyumsamak bile özümü mutlandırıyor. ‘Can’ dan ötesin’ hitabını senden duymak yok mu, tarifinden âciz kaldığım bir güzellik bu…Hatırladığım, seni en son görüşüm babamın vefatı zamanıydı. 11 yıl önce aylardan Ağustos…Yüzün, cismin belleğimde, sevgin özümde, yüreğimde tazecik. Eksilmedi, yıllandıkça değerlendi, inan.Ne güzeldi seni tanımak, sana yakın olmak.. Ne güzeldi gönle seni koymak, gönlünde yer bulmak.

Yalnız ben mi sevmiştim seni, olabilir mi? ‘Ortak sevgili’ mizdin sen, paylaşılamayan, gönüllerde taht kuran.‘Zor günler’ in dostuydun sen bir tanem. Ne zaman sıkıntıda olduğumu duyup- hissetsen sesin duyulurdu. Normalde ‘arama özürlü’ olarak tanımlasan da kendini, aradığın zamanlar o kadar gerekli anlar olurdu ki diğer zamanları unuttururdu.

Son aylarda haber alamadım senden. Telefonunun kapalı olduğunu gördükçe aradım.Sesli mesaj bıraktım ki sevmem makinelere karşı konuşmayı. Hissettim ters giden bir şeyler olduğunu.Şimdi ‘arama gücü bulmak’ tan söz eden mesaj- yorumun…Telefonuma gönderdiğin mesajı nemli gözlerle, defalarca okudum. ‘Sevgili’ den bir parçaydı o, öylesi değerliydi.

“Bilki çok arkadaşım var ama hiç biri senin gibi ‘can dostum’ değil…’ demişsin.Canımdan öte ‘can dost’ um! ... Kolay mı bu sıfatı kondurabilmek, taşıyabilmek, hakkını verebilmek?Gönüllerdir anlaşanlar, bilirsin; gönül denkliği gerek bunun için……..

Geçenlerde oğlumun Amerika’ dan getirdiği ‘Cadılar Bayramı’ oyuncağını buldum. Turuncu renkte, fıstık yeşili yaprak ve kordelası, fıstık yeşili- mor çift yüzlü peleriniyle, şarkı söyleyen, gülüşüne bayıldığım bir balkabağı o…Nasıl sevindim! …İşte, küçük bir mutluluk daha…Geldiğim ilde, sıkıntılı, üzgün zamanlarımda küçük kızım yanıma getirir ve düğmesine dokunurdu, bilirdi ya onun gülüşüne dayanamadığımı… başlardı sevimli bir çocuk sesi şarkıyı söylemeye:‘WHEN YOU’ RE SMILING’ O güldükçe, ben gülerdim. Ne kadar üzgün olsam da o ‘çocuk gülüş’ e karşı koyamazdım. : )Can dostum’ a okudum bu satırları. O da güldü ve dedi ki:

‘Rabbim sıkıntılarını gidersin, -düğmene dokunup- yüzünü güldürsün : ) sen güldükçe çevrendekileri de güldüresin.’ve ekledi:Ben de düğmesine dokunacak birini buldum.. : ))…..Hayat boyu hepimiz çeşitli imtihanlardan geçiriliyoruz. Rabbi’ m, (inşallah) sevdiği kuluyla muamelede bulunurmuş bir tanem. O’ nun sevdiği olabilmek kolay mı? Bugün yine hocamı aradım. Sıkıntısız da derece kazanmak olmuyor.. dedi bana, yine duada bulundu.31.08.08’ de yazıp, aktarmadığım bir yazıyı bu vesileyle paylaşayım isterim:

31.08.08

Solsan da sararsan yine gül pembe dehansın/ Rabbin bana bir nimeti var o da sensin! …Az önce yine hocamı aradım. Onu düşündüğümde bu dünyadan farklı bir boyuta yelken açıyorum.Annem karşımda, ‘yüreğin nasıl?’ diye soruyor. Yukarıdaki şarkıyı hatırlatıyorum ona ve:‘Hz. İbrahim’ in atıldığı ateşi gül bahçesine çevirmiş Rabbim. Öylesi bir ateş içerisindeki gül bahçesindeyim, diyorum.

Yıllardır telefonumdan silmediğim iki mesaj var ki arada açar okurum:

"Annecim, kitap okuyordum da şunu sana yazayım, belki sıkıntıların azalır hattâ mutluluk bulursun dedim: ‘Umumiyetle Allah c.c. sevdiği kişilere dünyayı nasip etmez. Ellerini her uzattıklarında dünya onlardan kaçar. Cenab-ı Hak onları çeşitli vesilelerle dünyaya küstürür. Erzurumlu bir âlim vardı. Oğlunun ölüm günü yemyeşil bayramlıklarını giydi ve herkese sürurla mukabele etti Diyordu ki:‘Allah c.c. benimle muamelede bulundu.” Allah c.c. bizi âhireti mâmur kullardan eylesin! … (Âmin)8 Mart 2005 17:48:46

‘Duanın en güzel en lâtif, en leziz, en hazır meyvesi netîcesi şudur ki: Dua eden adam bilir ki, birisi var ki, onun sesini dinler, derdine derman yetiştirir, ona merhamet eder. O’ nun kudret eli her şeye yetişir Îman hem nurdur hem kuvvettir. Evet, hakikî îm3anı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir.’ Bediüzzaman12 Ocak 2005 19:19:17

Çevreme ve geçmiş yaşamlara baktığımda, incelediğimde, ‘mânâ’da ilerlemiş insanların böylesi çile çemberlerinden geçtiklerini gözlemliyorum.Senle sanalda da olsa sohbet ettiğimizi varsayıyor, diyorum ki:Rabbim sıkıntılarını tez vakitte en hayırlı ve iyi biçimde neticelendirsin.Gülen yüzünle gönlünü bir etsin. Yüzünü- gönlünü güldürüp sevindirsin.Şâhidim ki sen, nicelerinin gülüp- sevinmesine vesile olmuştun. Nice gönüllerin vazgeçilmezi…Sevgili ‘can’ ım! …Hangi ateşteysen dilerim ki senin için Rabbim ‘gülistan’a çevirsin, serin ve ferahlık içerisinde kılsın seni ve sevdiklerini…Hiçbir zarar eriştirmesin sana Cümle bu duaya ihtiyacı olanları da…Kendimden bile sakındığımsın sen, sana kıyamam.

Seni aradım, telefonun açılmadı. İnsanın kozasına çekildiği ânları bilmez miyim sanıyorsun? Yazarken dahi gözlerim gölgeleniyor, yüzümü bir ateş dalgası sardı.O kozadan bir kelebek çıkacak ‘canan’ ım… Öylesine zarif, naif, güzel…İncelmiş, imbiklerden geçmiş bir ruh…

‘Gördüm ve anladım yaşamak mâcerasını / Bâkiyse ruh eğer, dilemezdim bekâsını’ demiş şair.Dünyadaki şartlarla bekayı ben de dilemiyorum. Zaman- zaman bu dünyadan bıktığım olmuyor da değil hani…Çabuk toparlanıyorum sonra.Ötüşen kuşları dinliyorum ağaran tan yerinin içinden.. Bir ağaca takılıyorum hafif esen rüzgârla salınan.. Bir buluta yoldaş oluyorum engin maviliklerde.. Bir nefes yudumluyorum usul ve derince, havadan…Cahit Sıtkı Tarancı' nın

dizelerini mırıldanıyorum usulca:

GÜN EKSİLMESİN PENCEREMDEN

Ne doğan güne hükmüm geçer,
Ne halden anlayan bulunur;
Ah aklımdan ölümüm geçer;
Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur.

Ve gönül Tanrısına der ki:
- Pervam yok verdiğin elemden;
Her mihnet kabulüm, yeter ki
Gün eksilmesin penceremden!

Kelebeğin Hayat Dersi...


Bir Kelebeğin Dersi

“Bir gün, kozada küçük bir delik belirdi; bir adam oturup kelebeğin saatler boyunca bedenini bu küçük delikten çıkarmak için harcadığı çabayı izledi.

Ardından sanki ilerlemek için çaba harcamaktan vazgeçmiş gibi geldi ona.
Sanki elinden gelen her şeyi yapmış ve artık yapabileceği bir şey kalmamış gibiydi.
Böylece adam, kelebeğe yardım etmeye karar verdi. Eline küçük bir makas alıp kozadaki deliği büyütmeye başladı.
Bunun üzerine kelebek kolayca dışarı çıkıverdi.
Fakat bedeni kuru ve küçücük, kanatları buruş buruştu.
Adam izlemeye devam etti. Çünkü her an kelebeğin kanatlarının açılıp genişleyeceğini ve bedenini taşıyacak kadar güçleneceğini umuyordu.
Ama bunlardan hiç biri olmadı! Kelebek, hayatının geri kalanını kurumuş bir beden ve buruşmuş kanatlarla yerde sürünerek geçirdi.
Ne kadar denese de asla uçamadı.
Adamın iyi niyeti ve yardım severliği ile anlayamadığı şey, kozanın kısıtlayıcılığının ve buna karşılık kelebeğin daracık bir delikten çıkmak için göstermesi gereken çabanın, Allahın kelebeğin bedenindeki sıvıyı onun kanatlarına göndermek ve bu sayede de kozanın kısıtlayıcılığından kurtulduğu anda uçmasını sağlamak için seçtiği yol olduğuydu.

Bazen yaşamda tam olarak ihtiyaç duyduğumuz şey çabalardır.
Eğer Allah, yaşamda herhangi bir çaba olmadan ilerlememize izin verseydi, o zaman bir anlamda sakat kalırdık. O zaman olabileceğimiz kadar güçlenemezdik. Asla uçamazdık.

Güçlü olmak istedim…
Ve Allah beni güçlendirmek için zorluklar yolladı.
Bilgelik istedim…
Ve Allah çözmem için sorunlar yolladı.
Başarı istedim…
Ve Allah bana çalışmam için zekâ ve kas gücü verdi.
Cesaret istedim…
Ve Allah bana üstesinden gelmem gereken sorunlar verdi.
Sevgi istedim…
Ve Allah bana, yardımcı olmam için Sorunlu insanlar yolladı.
İyilik istedim…
Allah bana Ve fırsatlar yolladı.
“İstediğim hiç bir şeyi elde edemedim...
Ama ihtiyaç duyduğum her şeyi elde ettim.”
Yaşamınızı korkusuzca yaşayın, zorlukların tümüne göğüs gerin ve onların üstesinden gelebileceğinizi açıkça gösterin.

1 yorum:

SeyyAh dedi ki...

Yaşantımızda bazen yokluğunu istemediğimiz, aradığımız, arandığımızı bilmek istediğimiz gönül dostları oluyor. Bu dostları yeri özlemi başka....
Satırlarda anlatılanları okudukça, aranılan bir gönüldostu olmaya imrenmemek zor....
Nice güzelliklere...
Sağlıcakla kalınız...