Yarım Kalan Şiir: Güz Çiçeği
Varsın Gök kubbesinin çapkın yıldızları bize ışık ve renk vermesin...
Bakışlarındaki nur,gözlerindeki ışık,ebedi akşamların gün batımından daha eşsizdir benim için
Neş eyi terennüm eden yeşil kanatlı kuşlar,
sükûtun beyaz yaprakları içinde ebediyyen sussun...
Sesin ve nefesin, asırlar dolusu sevgileri
bulutlu gözlerde nemlendirmeye;
mesafeler ötesi duyguları filiz filiz çimlendirmeye kafidir...
........................
Şemsi Belli
(16.09.2008' e ait) 17 Eylül 2008, İstanbul
Güz Çiçeği- 1' den bu dizeler... Dün esti yine aklıma kendime bir iyilik yapmak...
Hadi, dedim.. Uzanayım bir Cağaloğlu' na... Yabancı mekânlar değil ki sonuçta, öğrenciliğim o civarda geçti.
İstanbul' a geleli tramvaya binmemişim. Ne büyük kayıp diyemeyeceğim ama hoş oldu yolculuk.. Yine turistmişcesine baktım hemen her gördüğüme, gülümseyerek, yer yer geriye dönüşlerle...
Neler geçmedi ki aklımdan... Sultanahmet' i severim zâten, ayrılmak istemedim hiç.
Eminönü'ne geldiğimde bir vapura atlayıvermek geldi içimden. martılara yoldaş olmak...
Bir güvercin minicik bir simit parçası gagalıyordu. Az zıplasam martılardan birine değiverecekmiş gibiydi ellerim, muzipçe gülümsedim... : )
Kalabalıklar yorar beni, sükûnet ararım, doğa ve kendimle baş başa olmak...
Dün hiç umursamadım kalabalığı.. balık kokusu, haşlanmış ve közde mısır kokularına karışıyordu. Turşusu, simidi, kestanesi...
Bir yanda yaza ait sebze- meyveler bir yanda kışa...
Severim Eylül' ü ben, severim sonbaharı...
Çeşnisini, dokusunu, meltemini, yağmurunu,başımı döndüren renk tonlamalarını...
Sıcaktı hava, ılığın ötesinde ağırdı, güneşin yakar hâli vardı. Sevdim.. yine de sevdim.
sevmeye kararımı çoktan vermiştim.
Yazıyı 17 Eylül' de yazıyorum bir gün sonrasında yani.. İçimden bir ses dün yarım bıraktığını tamamlasan- a bugün.. diyor.
Neden olmasın? : )
Ne yazı olacak diyorum bir yandan da... Bir gün sonrası, 2 yıl öncesi...
Başı dönmeyene aşk olsun! ...
Şimdilik burada bırakayım en iyisi...
Hazır mısınız benimle geçmişe yolculuğa?
İki yıl önceye gidiyoruz. Seveceksiniz, emînim. : )
Sevgiler... Hayat
BUGÜN BENİM DOĞUM GÜNÜM! ... (17.09.2006 da yazılmış bir yazım)
Çok erken kalktım.Günümü uykuda tüketemem!..Fecre yakın vakitten bu yana her ânı hissederek,tadını çıkararak yaşıyorum.Gün ağarırken doğu yönündeki ufuk çizgisindeki renk tonlamaları şâiraneydi..Başımı kaldırdığımda aydınlık,pırıl pırıl gökyüzünde kalınca bir hilâl şeklinde görünen ay,bir kez daha şaşırttı beni!..
Dışarıda oturdum bir süre,kuşları izledim-şu anda yine dışarıya bakıyorum ama görünürde yoklar meselâ..-,sessizliğin içinde sabaha ait sesleri dinledim,yoğun duygu geçişleri yaşadım..
Düşünüyorum da biz insanlar ne kadar az şükrediyoruz?? Sürekli eksiklerimiz var,elimizde,yanımızda-yöremizdekileri görebilmekten bu kadar mı âciziz?
Her birimiz,en çözümlenmez sorunların kendimizde olduğunu zannederiz,ya da yaşarken bize öyleymiş gibi görünür..Az sabırlı davranıp,olayları bütünlük çerçevesi içerisinde değerlendirmeye yanaşmayız,yanaşamayız..
Aslında bugün söz etmek istediklerim bunlar değil..Doğum günüme yakışır,çok hoş ve anlamlı bulduğum bir alıntıyı sizlerle paylaşmak istiyorum öncelikle..Doğrusunu isterseniz, ben,etkileyici buldum.Sizlerin de beğeneceğinizi ümidederim..
Bugün için program oluşturmadım.”Yüreğimin götürdüğü yer”e gitmeyi planlıyorum inşallah,bir aksilik olmazsa..Yüreğim de bugün bana:”UZUNGÖL” ü fısıldıyor.Aile grubumuzdan bana katılan olursa gelebilirler,yoksa yalnız gitmeyi düşünüyorum.
Çoktandır o tarafa geçmedim,sahil yolunu da bir test etmiş olurum böylece.
Sonuçta gidiş-dönüş 4-5 saatimi alabilir,yollar yapıldıysa-Özellikle Of-Çaykara’dan sonrası- belki biraz daha kısalabilir bu süre.
Kameram şarjda,bu güzellikleri sizlerle de paylaşmayı istiyorum.Ayrıca bugünkü yürüyüşümü de Uzungöl Yaylası’nda gerçekleştirmeyi planlıyorum,inşallah.
Görüşmek üzere,sağlık,sevgi ve mutlulukla kalın,hepiniz…
YARIN
Öyle çabuk geçiyor ki günler,
Hele sen de bir bak hayatına.
Daha dün doğmuşuz sanki,
Yeni okula başlamışız,
Yeni sevmişiz..
Öyle çabuk geçiyor ki günler,
Hele sen de bir bak hayatına,
Yarın bitecek sanki her şey,
Yarın ölecek gibiyiz..
Daha doymamışız yaşamasına,
Günlerimiz dün bir, bugün iki,
Sakın bir şey bırakma yarına,
Yarın yok ki...
Özdemir Âsaf
Öyle yapmıyor muyuz gerçekten de??
Hangi birimiz yaşadığı ânın farkındalığına varıyor lâyığıyla?..
Elimizde olmayanlara koşmuyor muyuz hemen her zaman?..
Ya dünde saklıdır anılarımız,
Ya yarına yeşermektedir umutlarımız!..
Bugün yürüyüş yaparken bir kez daha aklımdan geçti de bunlar...
Sahip olduğumuz-ya da bize emâneten verilmiş, bağışlanmış..- o kadar çok şeyimiz var ki aslında!..
Elimizdeyken değerini bilemediğimiz..
Hadi, yaşarken de güzelliğinin farkında olduğum bir ânıma gidelim birlikte..
Ne dersiniz, bu güzellikleri, benim kameramdan yansıdığı kadarıyla izlemeye hazır mısınız??
Geçmişe dönük yazı yazmak ne kadar keyifli olacak bir bakalım, ne de olsa olayın ilk heyecanını yitirdim.:))
Mâlûmunuz, bu (geçtiğimiz) Pazar, doğum günümdü ve ben de Uzungöl'e gitmeye niyetlenmiştim.
Uzungöl, eh, eni-konu da uzun yol!.. Gidiş-dönüş 220 km civarında benim bulunduğum yere uzaklığı..
Yâni, bir de dağbaşına çıktığınız hesaba katılacak olursa..Herkesin bir programının olduğunu öğrendiğimde hafif yollu bir bozuldum ama renk vermemeye çalıştım. Gerçi ben de bunu hak etmiştim, son âna kadar programını açıkta bırak,neredeyse öğle vakti yaylâ havası çal!..
Gitmemem için beni iknâ etmeye çalıştılar,olmadı.:))
Gün, benim günümdü..:) Bense bunu yapamazsam günü keyifsiz tamamlayacakmışım gibi hissediyordum.Sonuçta saat 11.30 gibi yolculuğum başladı.
Yaklaşık 2 saat sürdü yol.. (Kimi yerleri bozuk, hız yapılmıyor. Ya da keskin virajlar var, hatırlatırım,altı da dere..:) Onun dışında 100-130 km arası seyrettim yer yer..
Yolda birkaç yerde durup resimler çektim.
Daha önceden okuyup çok sevmiş olduğum kitapları tekrar okumaya karar verirken de, aynen görüp-beğenmiş olduğum yerlerin bir dahaki görüşümde üzerimdeki etkisinin ne, nasıl olacağına dair tereddüt yaşadığım gibi,bir duraksarım..
İsterim ki,hayâlimdeki güzelliklerini korusunlar..Bir Ayder,bir Uzungöl Yaylâsı da aynen öyle.. Hatırlarım,en az 15 yıl öncesini..
10 araba civarında bir konvoyla Ayder'e ilk çıkışımız...
Yollar berbat denilecek kadar bozuk!.. Yer yer yapım çalışmaları sürüyor..
Hatta yol yapım ekibindekiler günübirlik gittiğimizi öğrenince çok şaşırıyorlar.
Burada en az 10 gün kalınmalı diyorlar.
Ayder, o zamanlar nasıl da el değmemiş, muhteşem bir güzellik sergiliyor herbir yanı!..
Büyülenmiş gibiyim, hele dönüş yolunda zirvedeki karın eriyip şelâleye dönüşmesi ânının görüntüsü henüz belleğimde canlılığını koruyor!..Yol yapıldıktan sonraki gidişimde yaşadığım hayâl kırıklığı ve iç sıkıntısı da unutulmadı henüz.. Sevdiğim şeylerin bozulduğunu, çarpıklaştığını görmek yüreğimi acıtıyor..
Tıpkı İstanbul'um gibi!!..İstanbul... İçinde ne çok hâtıramı barındırıyorsun.Sende kaldı yüreğimin bir parçası hep!
Artık sokaklarında rahat dolaşamasam da sevgin hep bende kalacak!
O tarihten sonra Ayder artık beni cezbetmedi.Belki biraz da önyargılı davrandım, bilemiyorum ama canım gitmek istemedi.Uzungöl ise daha yakın zamanlara kadar orijinal halini nisbeten koruyabildi. Neredeyse yolu yapılmasın diye dua edecektim. Artık onun da yolu yapılmış, bozuk olan yeri fazla değil.. Bu gidişimde beni en çok rahatsız eden şey âdeta gözüme giren kablolardı.
Ne zaman bir manzarayı görüntülemek istesem fotoğrafa yansımasın diye çaba sarfetmek durumunda kaldım. Bu arada şehirde bile naz-niyaz çeken hatlar orada deyim yerindeyse full çekti.
Derelerin sularının azlığı dikkatimi çekti. Bir de yeşil çimenleri oya gibi süsleyen "var git!" çiçekleri..
Gölde ördekleri aradı gözlerim,önceki gidişlerimden alışkın olduğum,göremedim.. Bu arada Uzungöl'de caminin tam karşısında Jandarma Tabur Komutanlığı var. Bir ara arabayı oraya bırakırken askerlere mahzuru olup-olmadığını sordum, sorun olmayacağını söylediler. Dönüşte askere kapıyı açtırıp içeri girdim ve çoçukların toplu bir resmini çektim. Onlara da postalayacağımı söyledim.. Unutmadan halletmem gerekiyor.Biraz dolaştım ,bir-iki anı niteliğindeki eşya aldım.. Hesapta, niyetim orada yürüyüş yapmaktı, ne mümkün!! Gittiğim andan itibâren telefonlar ardarda geldi..
Hanım sultanlar meğer bana pasta hazırlamak için evde kalmışlar. Ev yapımı olmalıymış efendim, dışarıdan olmasınmış.. Ben, bu ânı sizinle paylaşmak isterdim, pasta olmasa da olurdu.., dedimse de fazla da heveslerini kırmak istemedim. Bir de ailece yemek programı ayarlanmış, kısacası Uzungöl maceram çok da ayrıntılı olamadı.
Yolculuğuma ait fotoğrafları sizlerle paylaşmak istedim, beğeneceğinizi umarım.
Sevgiyle ve mutlu kalın...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder