27 Ekim 2010 Çarşamba

Merhaba... :)

Bülbülün Yeri 'nden sevgili Birgül' ün sıcacık, dostâne yorumu, daha önceden Annemin Kızıyım dan sevgili Ayşe' nin ziyaret ve mesajları, sizlere yeniden merhaba dememi şart kıldı... :)
Blogumu özledim. Ne kadar yazarım, bilemiyorum, bir açılış yapalım mı, ne dersiniz canlar? :)
Sevgimle...

***
"Kendi halim söylerem gayrı hikâyet etmezem."

Derdimi söylüyorum ve bu bir hikâye oluyor. Bu hikâye senin hikâyene ulaşıyor, ona karışıyor, ona konuşuyor. Senin hikâyen de bana konuşuyor. Gayrı hikâyet etmediğim ve susmayı becerebildiğim için seni söylüyorum. Derdim ve halim aslında beni değil seni söylüyor.



"Kendi halim söylerem gayrı hikayet etmezem." Bunu ben bir edebiyat öğretmeninden dinledim. Eşrefoğlu Rûmi ona söylemiş. Bu dizeleri bana gözyaşlarına dip müziği olarak fısıldadı. Dedi ki: Benim bütün hikâyem derdimdir. Derdimden başka bir ben yok. Ben dertle tamam olmuş bir adem kızıyım. Bu dünyaya dertlenmeye geldim. İçlenmeye, soru sormaya, ağlamaya geldim. Dert sahibi olmakla varım, ondan ötesini de hikâye edilmeye layık bulmuyorum. Ancak dertli olanlar başkasının derdiyle hemhal olabilir. Ötekinin yaralarını ancak kendi sızımdan bilebilirim. Dert sahibiyim, o halde varım. Dert sahibiyim, o halde varsın. Sen benim için varsın çünkü ben derdimden bakınca seni görebiliyor, yaşadığını anlayabiliyorum. Ya hiç derdim olmasaydı? Ya hikâye edilecek hiçbir şey olmasaydı? Ya dilim ve gönlüm takat getiremeseydi de sussaydım? Derdimi söylüyorum ve bu bir hikâye oluyor. Bu hikâye senin hikâyene ulaşıyor, ona karışıyor, ona konuşuyor. Senin hikâyen de bana konuşuyor. Gayrı hikâyet etmediğim ve susmayı becerebildiğim için seni söylüyorum. Derdim ve halim aslında beni değil seni söylüyor. Bütün dertlileri söylüyor. Dost belasından kurtuluş istemeyenleri, aşk derdinden özge feraset istemeyenleri :


"Razıyem derdine yarin men şikâyet itmezem / Kendi halim söylerem gayri hikâyet itmezem / Derd ü mihnet yoldaşımdır bu yola azm ideli / Dost belâsından başım bir dem selâmet itmezem / Her ne kim Dost'tan gelir sabir ü şâkir durmuşam / Âşıkam derdim yeter özge ferâset itmezem".


"Âşık der incitenden / İncinme incitenden / Kemalde noksan imiş / İncinen incitenden".
Bunu ben bir diş hekiminden dinledim. Ona da Alvarlı Efe söylemiş. Bu dizeleri bana incinmişliğinin dip müziği olarak fısıldadı. Dedi ki: Dünya incitenlerle dolu. Ama olgunluk incinmemeyi bilmekte. Kin tutmamakta. Bağışlamakta. Şimdi içimde yün eğirir gibi bir sabır eğiriyorum kendime. Sövene dilsiz gerek diyerek. Öfkenin kor ateşini, içimin dehlizlerinde soğutup adam ederek. İnsan bu, bir sözden, bir halden, bir dudak kıvrımından inciniyor. Bazen bir susuştan, bir dalgınlıktan inciniyor. 'Bir bulutun yer değiştirmesinden' alınıveriyor. Sen ol ki incinmemeyi başar. Sen ol ki inciten senin yüzünde yeni bir hayatı okusun. Ol ki öfkeden oklar saplanmasın ruhuna, ol ki intikam seni esir almasın. İnciten ne yaptığını bilmiyor ama bak sen biliyorsun. Bırak kin kindarların, hınç zalimlerin, kötülük kötü kalplilerin olsun.


"İnsanlar vicdanla doğuyor ama onu sonradan yitiriyor".


Bunu bana bir üniversite profesörü söyledi. Ona da bir öğrencisi söylemiş. Bunları bana vicdanı kararan bir dünyada umudun dip müziği olarak fısıldadı. "O sözü duyduğum gün" dedi, "eve adeta bulutların üzerinde yürüyerek gittim". Yirmi yılı bulan bir tanışıklığın ardından bana ilk defa anlatıyordu 12 Eylül'ün o puslu günlerinde başına gelenleri. Evinin basılarak, yasak kitap bulundurmaktan hapsedilişini, yürüyerek sorguya götürülenlerin sedyeyle geri dönüşünü. O ağlayarak bunları anlatırken ben onun hikâyesine nasıl olup da bunca sene bigâne kalabildiğime şaşıyordum. Kitaplardan, filmlerden, yeni düşüncelerden keyifle konuşuyorduk ama işte ben kaç senedir onun yüreğindeki o en derin acıya değememiştim. Vicdan sahibi olmakladır ki başkasının acısıyla sarsılırız. Vicdan, bizi incitmekten alıkoyar. İnsanın temiz fıtratında vicdan yazılıdır, bir bebek başka bir bebeğin ağlamasına cevap verir. Biz büyürüz, dünya kirlenir, vicdanın ruha bıraktığı izler silinir.


Kemâl Sayar