25 Şubat 2009 Çarşamba

Yarim Yarim (Günlüğümden)


Sevgilim
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
Hatta sevda yüzünden,ölmek de ayıp değil
Bütün iş bütün iş Tahir ile Zühre olabilmekte
Yani yürekt yürekte

Mesela bir barikatta dövüşerek ?
Mesela kuzuy kutbunu,keşfe giderken
Mesela,denerken damarlarında bir serumu
Ölmek ayıp olur mu
Olmaz

Sevgilimm
Tahir olmak da ayıp değil Zühre,olmak da
Hatta,sevda yüzünden ölmek de ayıp değil
Bütün iş bütün iş Tahir ile Zühre olabilmekte
Yani yürekte yürekte

Seversin dünyayı doludizgin
Ama o bunun farkında değildir
Ayrılmak istemezsin ondan
Ama o senden ayrılacak
Yani sen elmayı seviyorsun diye
Elmanın seni sevmesi şart mı ?Değil

Tahir'i Zühre sevmeseydi artık
Yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden

Tahir olmak da Äyıp,değil Zühre olmak da
Hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil
Bütün iş bütün iş Tahir ile,Zühre olabilmekte
Yani yürekte yürekte gülüm yürekte

Hoşgeldin kadınım Yorulmuşsun
Nasıl etsem de yıkasam ayacıklarını
Ne gül suyu ne,gümüş leğenim var

Susamışsındır sevgilim
Buzlu şerbetim,yok ki ikram edeyim
Acıkmışsındır
Sana beyaz keten örtülü sofralar kuramam
Memleket gibi esir ve,yoksuldur odam

Hoşgeldin kadınım kadınım hoşgeldin
Hoşgeldin gülüm
Ayağını bastın odama
Kırk yıllık,beton çayır çimen şimdi
Kurban olduğum güldün
Güldün
Güller açıldı penceremin demirlerinde
Ağladın
Avuçlarıma döküldü inciler
Gönlüm,gibi zengin
Hürriyet gibi aydınlık oldu odam
Hoşgeldin kadınım,Hoşgeldin kadınım
Hoşgeldin sevgilim,Hoşgeldin

N.Hikmet' ten (albüme alınmış)
(Şiirde aksan var olsa da, yorum güzel olduğu için zevkle dinleniyor.)

Nereden çıktı değil mi?
Günlerdir yağmur- kar karışımı yağışlı ve soğuk hava...
Geçen gün oğlumla arabada gidiyoruz. Konak' ın yeni albümünü almış, dinlemeye başladık.
Şiir formatında yorumladığı Tahir ile Zühre ve Kadınım' dan sonra sıra albümün şarkıları arasında gezinirken bir bildik esere geldi.

yarim yarim

anonymous

SEVDAN İLE DÜŞTÜM YABAN ELLERE
DALIP ÇIKTIM ATEŞLERE KÜLLERE
GİYİN DEMİR ÇARIK GEL ARDIM SIRA
DAĞLARA YOLLARA ÇÖLLERE

DİYARDAN DİYARA BİR YOL
SOR BENİ YARİM YARİM
BUL BENİ YARİM YARİM
GÖR BENİ YARİM YARİM
AH BENİ BENİ

SEN KALEM OL BEN DE KÂĞIT
YAZ BENİ YARİM YARİM
ÇİZ BENİ YARİM YARİM
ÇÖZ BENİ YARİM YARİM
AH BENİ BENİ

KURBAN OLAM MIZRAP TUTAN ELLERE
YANIK YANIK TÜRKÜ DİYEN DİLLERE
DERTLİ DERTLİ NAME ÇALAN TELLERE
DAĞLARA YOLLARA ÇÖLLERE

Şenlendirici' nin klarnet girişi çarpıyor zaten...Hüzünlendim, bir buruktu içim gün boyu...
Hava nemli, gözlerim nemli...

Gün boyu defalarca dinledim.
Akşam eve dönerken can dostumu (Hacer hn.) aradım.

Bir selam, hal- hatır faslından sonra giriş şöyle oluyor:
-Dinle...
diyor ve sesi açıyorum. Birlikte dinliyoruz.
-Allah c.c razı olsun senden, diyor.
-Hayırdır, diye soruyorum.
Birkaç ay önce rüyamda görmüş, sözlerine bir baksam diyordum ki bu akşam sen dinlettin.
-Ne hoş bir denk düşme olmuş o zaman diyorum.

"SEN KALEM OL BEN DE KÂĞIT
YAZ BENİ YARİM YARİM
ÇİZ BENİ YARİM YARİM
ÇÖZ BENİ YARİM YARİM
AH BENİ BENİ"

derken eşlik ediyorum.
'Sen daha güzel söylüyorsun' diyor.
İçten söylediğimi biliyorum, fark ondan olsa gerektir, varsa...

http://video.google.com/videoplay?docid=8014938908373890307

...

Bu hüzün havası bir süredir benimle...Son iki ayda fazlaca yoruldum, tek nedeni bu değil tabii...
Geçmişteki sıkıntılarım da zorladı bu aralar, sustum. İçime kapandım, kendimle hemdem oldum. Genelde iyi dinleyiciyimdir diyebilirim. Kendimi de dinledim.
Bugün, okyanus yürekli dostlarımdan birine (can dostuma) taştım nihayet...
Öyle kasmışım ki kendimi hâlâ sırt ağrım var.

O,bende büyük bir kapasite olduğu konusunda iddialı... 'Sendeki gücü açığa çıkarmak için yaşadıkların...' diyor yine...
-Seviliyorsun... diyor.
Rabbimiz, lûtfedip de bir baş ağrısı bile vermemiş Fir'avn' a...Yoklanıyorsun, kendisinden başkasını tanımanı istemiyor. O' na yakınlaşmanı istiyor. 'Seviyorum' demeseydin sen de...
O sevmese sen sevemezdin konusu açılıyor yine...
Çok zorlandığımda O' nun sevgisinden başka teselli kaynağım yok...
Ve, başımı koyup ağlamaktan çekinmeyeceğim 'okyanus yürekli' dostlar' ım!...

    Okyanus Yürekli Dostlar ....

    Su, kendine sırdaş arıyordu. Önce buluta verdi sırrını.
    Ağır geldi sır buluta. Sağanak sağanak döktü suyun tüm sırlarını.

    Sonra göle gitti su. Ona anlattı derdini. Bu arada bulut suyun sırrını
    yağmur yapıp, dolu yapıp, kar yapıp savurduğu için, zaman zaman
    taşıyordu göl ve çıkıyordu suyun sırrı iyice açığa .

    Sonra nehre verdi su sırrını. Nehir de aldı suyun sırrını çekti gitti.
    Dereye verdi. Dere biraz daha yavaş olsa da nehirden, o da götürdü suyun
    sırrını bir başka bilinmeze...

    Çağlayanlar, şelaleler, akarsular... Hepsi kayboluyordu bir anda.

    Sonra bir gün su takip etti dereyi. Dereye okyanusa kavuşunca farketti
    su, bütün sırlarının akarsularla, çağlayanlarla, ırmaklarla...okyanusa
    taşındığını.

    Karar verdi su. Sırrını okyanusa verecekti. Öyle de yaptı zaten. Tüm
    sırlarını okyanusa verdi. Artık suyun sırrını okyanustan başkası
    bilmiyordu. Ne taştı okyanus, ne bir başkasına taşıdı suyun sırrını, ne
    de kurudu....

    Geçenlerde karşılaştık suyla. Bir bardaktaydı. Suskundu.
    Çok uğraştım konuşturamadım.
    Ben tam giderken '' Dur !'' dedi su. Durdum!

    '' Okyanus yürekli dostlar bulmadan sakın konuşma!
    Taşıyamazlar, kaldıramazlar senin yükünü, canını yakarlar,
    utandırırlar....'' dedi.

    Çevrenizde hep "okyanus yürekli" dostlarınızın olması dileğimle .....

    (Alıntı)

    Sevgilerim içten, günlerdir kendi bloguma dahi iki satır yazmadığım halde unutmayıp hatrımı soran tün arkadaş- dost canlara sonsuz teşekkürler...

    Hayat

15 Şubat 2009 Pazar

İçimden geldiğince...


"Hoşgeldiniz…

Hani şöyle candan, bol tebessümlü tarafından karşılar bu yazı sizi haberiniz olsun. Şu an dilerim yansıması yüreklerinize vurur, ısınır içiniz. Bir dostun kapısını çalmış gibi rahatlar yüreğiniz. Umarım, muştulara açılsın bir çay içimi ziyaretiniz…

Alıştığımız ev sahipliği kültürünün etkisiyledir sanırım; haneyi ziyaret yapıp da, kendinden bir iz bırakan misafirlere karşı, kendimi aşamadığım mukabele ihtiyacı, blog anlayışımı alt üst etti neredeyse. O kadar kendimden bir parça ki, geçmişimin hatıralarını da katınca işin içine, sayın ki yıllardır benimle. Öyle olunca da, açılınca bu sayfalar, yürek kapımda açılmış oluyor her ziyaretçiye.

Hemen hemen her gün, yeni bir yüz tanıyorum. Hemen hemen her gün, rastladığım bir yazı beni sarıp sarmalıyor. Hemen hemen her gün, aklımı meşgul eden sayfalarla karşılaşıyorum. Bir taraftan bırakın mumu, koca spot lambalarıyla arasam, yakınımda bulamayacağımı düşündüğüm ruha şifa canlar tanıyorum. Bir taraftan da hali hazırdaki nasiplerime karşı, sorumluluklarımdan -tabiri caizse- kaytarıyor olmanın sıkıntısını yaşıyorum.

Olmadı vesselam. Bilmem ki buna acemilik denilebilir mi? Yaklaşık bir buçuk ayı devretmişken maziye…

Kuzucuğuma, can yoldaşıma ve yuvama, kendi gerçeğime, soluk aldığım mekana, nefes aldığım zamana hakkını vermeliyim. İster itiraf kabilinden olsun, ister öz eleştiri; yaşadığı anın hakkını vermekten yana tavır alan gönlüm bana savaş açmadan, ben teslim bayrağını kaldırıyorum. Şimdilik yorumları kapamakla başlayacağım işe. Sonrası ne olur bilinmez. "Zaten iddialı çıkmadığım bir yolculuktu benim için." diye, bir de teselli biçeyim kendime oldu olacak. Şimdiye kadar yorum bırakan her cana ayrı ayrı teşekkür ederim.Uğrak listemdeki her muhataba da samimi selamlarımı bırakıyorum. Ve henüz listeme geçmemiş ama ziyaretlerimden keyifle ayrıldığım tüm paylaşımcılara…

Yüzlerinize koca koca gülümsemeler yayılsın dilerim. En azından bir tebessüm olsun bu yazının size kattığı…

Umut olsun yaşamlarımızda hep. Bitmesin bizlere çare aratan hayır menzillerimiz. Dilerim her zaman fayda bulsun selam verenlerimiz. Karanlıkları silip, gizliyi ayan eden güneş gibi, yüreklerimizin karalarını aklasın sevmelerimiz...

Muhabbetten haberdar her cana, ben de sevgi nazarımı bırakıyorum… En sevgiliye emanetsiniz…

Alıntı:Pasiflora Edilus "

demiş bu isimde bir blog açıp, bence çok hoş paylaşımlarda bulunan ve bir süre sonrasında bütün yazılarını sildiğini görüp üzüldüğüm bir arkadaş...
Bu satırları kopyalamış, saklamıştım. İyi ki de öyle yapmışım.
Öylesine benzeri duygular yaşıyordum ki ben de...
Ziyaret edip de yorum yazamasam mahcup, yazsam kendi yazacaklarımdan vazgeçmek durumunda kalmak...
Kendini yetersiz, hani neredeyse beceriksizmiş gibi hissetmek...

Sevgili
Annemin kızıyım Ayşe ve sevgili Nazar değmesin 07 Nazar da beni sevdikleri bloglar arasında zikretmişler.
İnanın çok duygulandım, dilerim bu güzel düşüncelerinize lâyık olurum.
Sizleri ben de benimseyip sevdim, bu vesileyle dile getirmekten zevk duyarım.


Blog yazmaya başladığımda amacım yalnızca elektronik bir günce tutar gibi dile getirmekti içimdekileri...
Sonra, çok yakın arkadaşlarımın haberleri oldu ve benden bir iz, haber olarak gördükleri satırları izlemeye başladılar.
Öyle ki, yazmadığımda telâşlanıp bana telefon, mail, yorum kanalıyla duygularını ilettiler.
Pek dışıma taşmaya niyetim yoktu, kendi yolumda sessiz- sâkin ilerleyecektim hesapta... : )
Olmadı, kimi zaman ben birilerini bulup bir kaç satır da olsa duygu -düşünce paylaşımında bulundum.
Kimi zamansa başkalarının hoş mesaj ve yorumları, onlara mukabelede bulunmama vesile oldu.
Bizim kültürümüzde bu vardır mâlûm...
Blog sayfalarındaki arkadaş listesinde bulunan linklere tıklayamaz oldum neredeyse...
Öyle hoş insanlar var ki yeryüzünde, kalbiniz akıveriyor onlara...
Hani, 'merhaba' deyiverseniz ayrılamayacakmış gibi hissediyorsunuz kendinizi...
Bu vesileyle iki isim zikretmek isterim.
'Akasya kokusu', doğal, içten, sıcacık bir dost- kardeş- komşu misâli yazı- yorumlarıyla tebessüm oluşturmuştur yüzümde...
Sayfasının ilk gördüğüm hâlindeki mor akasyalarsa bıraktığım ildeki evimin bahçe duvarını çevreleyen metreler boyundaki mor salkımları hatırlatıp, bir hoş etmiştir içimi...
Kendisini de bir yazımda anlatmaya çalıştığım Nesrin' e benzetmişimdir. Can komşumun kızı, yürüyüş arkadaşım, akşam üzeri kahve sohbetlerimin baş konuğu...
Nino' nun mutfağından seslenen Nino, gurbet duygularıyla, bir dönemimi hatırlatmıştır bana ve el uzatıp yaralarına bir tutam dost merhemi tozu serpiştirivermek istemişimdir ama nerdeee?... : )
Reel ve sanaldaki mevcut arkadaşlarıma yetişemezken, oldukça da cahil cesareti diyelim isterseniz, taşıdığımı sandığım halde bunu yapmamışımdır.
Bilirim ki bağlanırım ben, yüreğimin kapılarını açıveririm kolayca da açmak yetse, yetebilse...
'Dostluklar ölmezmiş' diye bilirim. Şimdi şimdi bunları yeniden yaşıyorum.
Lise arkadaşlarımızla buluşmaya başladık yıllardan sonra, üniversite arkadaşlarımızla geziler organize ediyoruz.
Kaldığımız yerden devam edermişcesine duygu yüklü,neşeli...

Blog listemde olan, beğendiğim halde listemde olmayan, bir kez dahi merhabalaştığım, hattâ merhabalaşmadığım, yüreğinde sevgi taşıyan, iyiden, doğrudan, güzelden yana olan tüm arkadaşlara gelsin sevgi ödülü...

Dostluk ve sevgiyle... İçtenlikle...
Hayat

14 Şubat 2009 Cumartesi

Yine Meryem...Sevgi ve güne dair...


Merhaba arkadaşlar...
Uzunca bir süredir çok yoğun bir temponun içerisindeyim. Bilirsiniz, yazmak rahatlatıyor beni, paylaşmayı severim demişimdir pek çok kereler...
Yoğun bir enerji harcıyorum gerçekten; duygularımı aktarmaya çalışırken geçmişe dönüşlerde...
Bu enerjiyi bulamadım yalnızca sözcükler geçti aklımdan yaşadıklarımı dillendiren ve orada kaldılar.
Üstte günlük linkimi verdim Meryemle ilgili yazılanlara dileyen göz atsın diye...
Bu aralar daha seyrek konuştuk onunla... Konuştuğu zamanlarda da ya tetkik ya da tedavilerden söz ediyordu, ağrılarından, yorgunluğundan ama kısaca... Açmaz kendini kolayına, duygu yumağıdır o... Hissederim, sesinden, bakışlarından, araya serpiştirilmiş kelimelerden ipuçları yakalar, anlamaya çalışırım.
Eczanedeyim. Telefon geldi, arayan Meryem. Oğlumla geliyoruz müsaitsen, diyor. Bir ara telefon açıyor. Hediye seçiyor bana, renkleri sayıyor, hangisini istersin diye. Kahve ve hardal rengi tonlamalarında karar kılıyoruz. Senin zevkine güvenirim, hangisini beğenirsen onu al, gerçi yorulmanı istemem bir daha onun için ancak bilirim ki dinlemeyeceksin beni... Seni hatırlarım kullandıkça, diyorum.
Geliyorlar bir süre sonra... Bir dâvete gidecek gibi hazırlanmış. Çok şıksın, diyorum. Nişan filân mı var? -Bir yere gideriz belki diye düşündüm, diyor. Benden ayrıldıktan sonra belki eşi ve çocuklarıyla bir program yapacaklar.
Başım çok ağrıdı, diyor. Kemik ağrıları ayrıca... Sen aramayınca anlıyorum, diyorum.
Arar beni, sevdiğini bilirim, sevdiğimi bilir.
Ben aramıyorsam da ya çok çok yoğunumdur sıra gelmiyordur ya da sıkıntılıyım ve o ruh haliyle konuşmak, karşımdakine negatif enerji yansıtmak istemiyor, kendi içimde çözümlemeye çalışıyorumdur.
Yeğeninin düğünü varmış bugün. Almanya ' ya gidip gitmemekte çok kararsız kalmış. 17 sinde tedavisi var. Yorgunluğa gelemiyor, bünyesi kaldırmıyor.
Gerçekten de Meryem, yaradılmışa karşı tanıdığım en merhametli, en duygu yüklü insanlardan biri...O yüreği tanıyıp da sevmemek mümkün değil ki...
Gitmek için acele ediyor. Ruh halim bozuk olduğunda bana da olmuştur kimi zaman. Olduğum yerde kalamam, gitmek isterim. Bir huzursuzluk hâli vardır üzerimde. Mekân değiştirmek, kendi içime dönmek isterim. Meryemde bu ruh hâli vardı dün. Hissedip, tam olarak tanımlayamadığım bir şeyler...
Huzursuzluk duyduğumda hocamı ararım. Bu kez Meryem için aradım ve dua rica ettim. Onu da konuşturdum ama tek kelimelik cevaplarla yetindi.
Görüşme sonrası 'Ne kadar huzur verici bir sesi var, çok etkilendim ama tutuldum, konuşamadım. Sanki vücuduma bir sıcaklığın yayıldığını hissettim.' dedi.
Kiraz ağaçları çiçeklendiğinde geleceğim sana yine -inş.- Meryem... Bembeyaz taç yaprakları dökülecek üzerimize arada...
Sahilde akşam üzeri yürüyeceğiz birlikte...
Sen, sevgili varlık... Duam, gönlüm seninle...
* * *
Sevgili Nazar,
Seninle tanışalı az bir zaman olmasına rağmen beni de sevdiklerinin arasında zikretmenden çok hoşlanıp, mutluluk duyduğumu bilmeni isterim.
Yolum inşallah bir gün Konya' ya düşerse, bil ki aklımdasın. : ))
Senin de sevenlerin, değer verenlerin pek çok olsun. En dar ânında bile genişlik, ferahlık içerisinde olasın, dilerim.
Oyunu kuralına göre oynamıyorum, beni hoş görün lütfen.. Gerçekten de ancak bu kadar vakit ayırabiliyorum ve önceliklerim var.
İsimlerini listeme aldığım herkesi beğeniyorum demektir tabii seçeceklerim olacaktır ancak, isimlerini yana almadığım, alamadığım başka bloglar da var beğendiğim...
Sıralamayı ben yapmayayım.Terazi yükselenim mâlûm : )
Adâletli karar verebileyim diye epey bir zorlanırım.Bu da benim takıntım. : )))
Sevgiler hepinize...
* * *
Bugün sevgililer günü...
Kâinatta tek ve en gerçek sevginin Rab' den gelen olduğuna inanıp yaşadığımı sanmış bir kardeşiniz olarak lûtfederse Rabbim, O' nun sevgilisi olmayı dilerim.
'O' ve rehberim olan 'Hocam' aklımda daha yoğun olacaklar bugün O' nun irade buyurmasıyla inşallah...
O sevdiği ve bana da sevmeyi lûtfettiği için seveceğim çevremdeki her şeyi... Anlamaya çalışacağım, kendimi karşımdakinin yerine koymayı deneyeceğim.
Bana bağışlanan bu duygudan elimden geldiğince dağıtmaya, yansıtmaya çalışarak, her fırsatta...
Güne özel seçmeye çalıştığım yazılar altta...
SEVGİ VE VEFA ÜZERİNE...
Alıntı: anlamak.commhatipler tarafından 27 Haziran, 2007 - 08:09 tarihinde gönderildi. Rahmetli Fethi Gemuhluoğlu'nun dost olmak üzerine yaptığı bir konuşmayı okumuştum yıllar önce. Tarihle dost olmak gerekir diyordu, coğrafyayla dost olmak gerekir, insanla dost olmak gerekir.
Dost olmanın, dostluğun mutlaka bir takım özellikleri ve en önemlisi bir bedeli var. O bedeli ödemeden dostluk gerçekleşmiyor. Dost olmanın, dostluğun en temel şartı karşılıksız sevmek şüphesiz. Hani çok moda bir söylem var ya; "her şey karşılıklı" diyerek başlayan.
Karşılıklı sevmek! Dostluk böyle bir şey değil işte. Dostluk karşılık beklemeden sevmektir. Bülbülün güle sevdası gibi. Suyun toprağa sevdası gibi. Güneşin ağaca, çiçeğe sevgisi gibi. Dostluk böyle karşılıksız ve limitsiz olunca elbette her şey farklı ve güzel olur. İbrahim peygamberin "Halilullah" ismini alması bundan. Kaldı ki karşılıklı sevgi zaten dostluk değil olsa olsa sevgi ticaretidir.
Eskiler bir Hatem'den söz ederler. Hatemi Tayi yaşadığı dönemin en zengin kişisidir. Hatemi Tayi, bir dost meclisinde, bir dostunun kendisini çok sevdiğini ve ziyaretine gittiği bir akşam, kendi onuruna 20 koyun kesip ikram ettiğini söyler. Dinleyenlerden biri der ki; "ama siz onu daha çok seviyorsunuz ki o size geldiğinde siz ona 1000 koyun kesmiştiniz." Hatem gülerek devam eder konuşmasına; "hayır öyle değil yanılıyorsunuz, benim 3000 koyunum vardı 1000 'inini kestim onun bana ziyarete gelmesi onuruna. Oysa O dostum var olan 20 koyununun hepsini kesmişti.." Dostluk dostunun ziyaretinde var olan 20 koyununun hepsini kesebilmektir işte. Yüreğini ona ortak edebilmektir. Yüreğinden akan ırmağın duru suyundan birlikte su içebilmektir.
Başka türlü;
"Dost dost diye deli derviş gezdiğim
Bir ağladığım bir güle yazdığım
Ak ekmeğimin akça mayası
Gözyaşımı gözden gizli silenim" demek mümkün mü?
Kaç kişinin gözyaşını gözden gizli silenisiniz, ya da kaç kişi sizin gözyaşınızı gözünüzden gizlice siliyor hiç düşündünüz mü?
Dost olmanın, karşılıksız sevmenin olmazsa olmaz bir özelliği daha var; o da vefa ve bağlılıktır. Vefa'nın İstanbul'da sadece bir semtin adı olduğunu sananlar bu yazımızı anlayamazlar. Oysa Vefa sadece İstanbul'da bir semtin adı değil aynı zamanda dostluğun, karşılıksız sevmenin en temel taşıdır. Bu vefa ve bağlılık taşının üzerine kurulur nice sevgi evleri. Bu vefa ve bağlılık taşının yokluğunda yerle bir olur nice beton duvarlar...
Size küçük bir hint masalı anlatayım.
Birbirini çok seven dört kardeş hedefleri cennete ulaşmak olan uzun bir yolculuğa çıkarlar. Cennete ulaşmak adına başlayan bu yolculukta dört kardeşin her birinin ayrı özellikleri vardır. Birincisi iyi bir savaşçıdır. İyi bir komutandır. Harp sanatının her türlü inceliklerine vakıftır. İkincisi şairdir. Hem de usta bir şairdir. Şiirleri kıtaları dolaşır. Yeni yetme delikanlılardan yaşlılara kadar her kesimden insanın dilindedir mısraları..Üçüncüsü kardeş ünlü bir aşıktır, Tutkulu sevmek üzerine kuruludur yaşantısı. Dördüncü kardeşin bu üç kardeş gibi öne çıkan bir özelliği yoktur. Ancak bir köpeği vardır sadece. Ve o bu köpeğiyle gurur duymaktadır. Çünkü köpeği ona son derece bağlıdır ve onu hiçbir ortamda yalnız bırakmamıştır. Yaşadığı bin türlü serencamda yani iyi günde de kötü günde de köpeği hep yanında olmuştur. Hani yedi uyurların kıtmiri misali.
Bu uzun ve zorlu yolculuk esnasında önce, iyi bir komutan olan birinci kardeşi, büyük bir savaş meydanında kaybederler. Üç kardeş kalarak yola devam ederler. Büyük bir şair olan ikinci kardeşi de bir düğünde yitirirler. İki kardeş olarak yola devam ederlerken köpeğinden başka özelliği olmayan dördüncü kardeş, üçüncü kardeşini de kaybeder. Hem de güzel bir prensesin kollarında. Köpeğiyle bu zorlu yolculuğa devam eden dördüncü kardeş nihayet cennetin kapısına ulaşır. Sevinçle uğruna çok büyük mücadele verdiği cennete girmek ister. Ama kendisine köpeğiyle birlikte buraya alamayacaklarını söyler yetkililer. O ısrarla köpeğiyle birlikte girmek ister. Ancak bir türlü köpeğini cennete kabul ettiremez. Bunun üzerine O da cennete girmeyi reddeder.
Onların dört kardeş olarak yaptıkları yolculuğu cennetten izleyenler, Ona kardeşlerini terk ettiği halde köpeğini terk etmemesindeki ısrarının sebebini sorarlar. Küçük kardeş, onlara, gururla karışık bir iç çekmeyle, kardeşlerinin kendi kaderlerini yaşadıklarını ama köpeğinin ona tüm kalbiyle bağlandığını söyler. Sonra uzun uzun bu yolculukta yaşadıklarını ve köpeğinin onu nasıl bırakmadığını anlatır. Onun köpeğine bu bağlılığını gören ve köpeğinin ona bağlılığını dinleyen yetkililer bunun üzerine köpeği ödüllendirirler. Köpeği bir takım yıldızı haline dönüştürürler. Bu yıldız kümesindeki en parlak yıldızın adı Şi'ra'dır, Sirius'tur, Sirius, yani köpeğin kalbi..Vefa ve bağlılığın gökyüzündeki Akyıldızı...Köpeğin kalbi vefa ve bağlılığını hala sürdürdüğü için olsa gerek Nil'in üzerine düştüğü ilk günü Mısırlılar yılın başlangıcı saymışlar ve onu Keops'un kraliçe odasındaki kraliçenin yüzünü gören tek yıldız yapmışlar.
Sıradan bir yıldız olmakla gökyüzünün en parlak yıldızı olmak arasındaki farkın, dostluk, vefa ve bağlılık çizgisinde ortaya çıkması ne garip değil mi?
Sevgiyle kal-alım-ınız.
Hayat

13 Şubat 2009 Cuma

Cuma


Canların buluştuğu,
Gönüllerin konuştuğu,
Sevgilerin pekiştiği
Gündür bugün...

Arınmanın yapıldığı,
Nefeslerin saçıldığı
Kapıların açıldığı,
Gündür bügün...

Yerle Göğün kavuştuğu,
Nefes edip konuştuğu,
O Yâr ile buluştuğu,
Gündür bugün.

Erol Yurderi - 2003

9 Şubat 2009 Pazartesi

Facebook...

Konu: Merhaba
Canim Benim
Seni bulmak ne güzel sey. Cok ama cok sagol. Inanirmisin, hep aklima geliyorsun. Yazin Türkiyedeyken eski numaralari bile aramaya çalistim sana ulasabilmek icin. Hep dusunuyordum neredesin, ne yapiyorsun. Esinle nasilsin? Annen nasil?
Inanamiyorum. Allah çok buyuk. Kalp kalbe karsiymis degil mi? Ne alemdesin, hayat nasil gidiyor.
Ben bildigin gibi evlenip Amerikaya gelmistim. 5 sene sonra ayrildim. Esim Turkiyeye dondu, ben burada kaldim. Ayrildiktan 10 sene sonra tekrar evlendim. Hala Amerikadayim. Burada lisansimi aldim, doktora yaptim ve eczacilik meslegini devam ettirdim. Su an yine esimle beraber egitimdeyiz ve artik vatana dönmek istiyoruz. 2 sene icinde Insallah. O zaman seni görmeyi cok arzu ederim.
Her nekadar tanimiyorsam da esine, cocuklarin varsa cocuklarina ve tum ailene sonsuz sevgilerimi ilet lutfen. Hasretle kucaklarim canim arkadasim benim.
M....
Bu akşam gmail adresimi açtığımda şu başlığı gördüm:
M.... sana Facebook'ta mesaj gönderdi...
Çözülüyor zamanın düğümü... Arkadaşlarla buluşmaya başladık birer ikişer...
Lisedekiler... üniversitedekiler...
Cevap yazım kısa sayılır. Duygularımı ifadeden çok âciz kalsa da alıntılıyorum.
'Seni bulmak da inanılmaz güzel, heyecan verici ve keyifli biricik M...' m!...G.......' i de buldum biliyor musun ve İ....., G......., O.... (yüzyüze ya da telefonla görüşebildiklerim) ayrıca listemdeki diğerleri, henüz görüşüp haberleşemediğim...Ben de seni çok özledim. Arkadaşlarımla buluştukça tarifsiz sevinç duyuyorum.En kısa zamanda telefonlaşalım inşallah. Sesini duymayı... dinlemek ve anlatmayı istiyorum.Sevgiyle kal bir tanem.Görüşmek dileğimle...'
Günüm dışarıda geçiyor, neredeyse nefes almaksızın koşturmacadayım.
Ruhumun bana yetişmesini bekleyebilecek miyim bilmem?
Ruhlarımız Geride Kalıyor...

Bir zamanlar Afrika’da kayıp bir şehri aramakta olan arkeologlar, beraberlerindeki eşya ve yükleri, hayvanların ve yerlilerin yardımı ile taşıyarak uzun bir yolculuğa çıkmışlar. Kafile zor doğa koşullarında, balta girmemiş ormanların içinde ilerleyerek, nehirleri, çağlayanları geçerek yolculuğa günlerce devam etmiş. Fakat günlerden bir gün yerlilerin bir kısmı birden durmuşlar. Taşıdıkları yükleri yere indirmişler ve hiç konuşmadan beklemeye başlamışlar. Ulaşmak istedikleri yere bir an önce varmak isteyen batılı arkeologlar bu duruma bir anlam veremeyip, zaman kaybettiklerini, biran önce yola devam etmeleri gerektiğini anlatarak,yerlilerin neden durduklarını öğrenmek istemişler. Fakat yerliler büyük bir suskunluk içinde sadece bekliyorlarmış. Bu anlaşılmaz durumu yerlilerin dilinden anlayan rehber, onlarla bir süre konuştuktan sonra şu şekilde ifade etmeye çalışmış: ‘Çok hızlı gidiyoruz. Ruhlarımız geride kalıyor.’
Modern şehir hayatının ve çağımızın getirdiği en büyük sorunlardan biri bu;’hızla ve sonu bir türlü gelmeyecek olan hedeflere doğru çılgınca koşuşturmak’ ve koşuştururken etraftaki ayrıntıları, manzaraları,küçük mutlulukları, kısaca hayata dair pek çok yaşanası güzelliği görememek ve kaçırmak… Ya da yaşanan yığınla drama, saçmalığa ve ilkelliğe seyirci kalmak, duyarsızca sadece bakıp geçmek ve gitmek…
Alıntı

Güzel bir yapma çiçek gelmiş, masamın üzerinde zambak ve sümbüller... Mutlu oldum görünce, hâlen romantiğim : )

Kızlarım geçen akşam bana bir yemek kitabı hediye ettiler, yemek yapmayı unutmuşum : )
Ne durumda olduğumu sormayı da onlar unutmuşlar anlaşılan...
Büyük şehirde çalışan anne olmak hiç kolay denilemez. : )

Bu kadar yazabileceğim, epeyce yorulmuşum ve benim için gün erken başlıyor.
Tüm dostlara sevgiler..
Hasta olanlara âcil şifâlar...

Hayat

3 Şubat 2009 Salı

İyi Olma Sanatı



İyi Olma Sanatı

Dr. Dráuzio Varella

Çeviren: Fatih Erten


...Duygularını anlat.

Saklanan veya baskılanan heyecan ve duygular gastrit, ülser, belfıtığı, bel ağrıları gibi hastalıklara yol açar.

Zamanla, duyguların bastırılması kansere dönüşür.

Öyleyse, sırlarımızı, hatalarımızı birileriyle paylaşmalıyız!

Diyalog, konuşma, kelime çok güçlü birer ilaç ve mükemmel birer terapidir!

Eğer hasta olmak istemiyorsan...


Eğer hasta olmak istemiyorsan...

...Karar Vermelisin..

Kararsız kişi güvensiz, endişe ve ıstırap içinde olur.

Kararsızlık, sorunları, endişeleri ve çatışmaları çoğaltır.

İnsanlık tarihi kararlardan oluşur.

Karar vermek, diğerlerinin kazanması için vaçgeçmeyi ve avantajları kaybetmeyi kesinlikle bilmektir.

Kararsız kişiler mide rahatsızlığı, sinir hastalıkları ve cilt sorunlarının kurbanıdırlar.


Eğer hasta olmak istemiyorsan...

...Olduğundan Farklı Yaşama.

Gerçeği sakalayan, rol yapan, her zaman mutlu olduğu görüntüsü veren, mükemmel görünmek isteyen kişi tonlarca ağırlığı biriktirmektedir.

Ayağı kilden olan bronz bir heykeldir.

Aldatıcı görünerek yaşamak kadar sağlık için kötü bir şey yoktur.

Kaderleri ilaç, hastane ve acıdır.


Eğer hasta olmak istemiyorsan...

...Kabullen.

Reddecilik ve kendine saygı eksikliği, kendimizi kendimize yabancılaştırır.

Kendimizle barışık olmak sağlıklı yaşamın anahtarıdır.

Bunu kabul etmeyenler kıskanç, taklitçi, aşırı rekabetçi ve yıkıcı olurlar.

Eleştirileri kabullen.

Bu bilgelik, akıllılık ve terapidir.


Eğer hasta olmak istemiyorsan...

...Çözümler Bul.

Olumsuz kişiler çözüm bulamazlar ve sorunları büyütürler.

Üzülmeyi, dedikoduyu ve kötümserliği tercih ederler.

Karanlığı kovmak için kibrit yakmalı.

Arı ufacıktır fakat varolan en tatlı şeylerden birisini üretir.

Biz ne düşünüyorsak oyuz.

Olumsuz düşünce, hastalığa dönüşen negatif enerji üretir.


Eğer hasta olmak istemiyorsan...

...Güven.

Güvenmeyen kişi iletişim kuramaz, açık değildir, derin ve sağlam ilişkiler geliştiremez, gerçek arkadaşlıkları nasıl kurabileceğini bilemez.

Güven olmadan, bir ilişki de olamaz.

Güvensizlik sendeki inancın azlığıdır.


Eğer hasta olmak istemiyorsan...

...Hayatı Üzgün Yaşama.

Mizah. Kahkaha. Huzur. Mutluluk.

Bunlar sağlığı güç verir ve daha uzun bir yaşam getirir.

Mutlu kişi yaşadığı çevresini geliştirir.

“İyi mizah bizi doktorun elinden korur”.

Mutluluk sağlık ve terapidir.


Bunu arkadaşlarına yolla ki hasta olmasınlar !!!

2 Şubat 2009 Pazartesi

İNCİTMEYECEK KADAR UZAK..ÜŞÜMEYECEK KADAR YAKIN OLABİLMEK...



İNCİTMEYECEK KADAR UZAK..ÜŞÜMEYECEK KADAR YAKIN OLABİLMEK...
Eski zamanların dondurucu bir kışından bütün hayvanlar çok
etkilenmiş,büyük kayıplar vermişler.
Ama en çok kayıp veren kirpilermiş.
Çünkü onların pek çok hayvan gibi kalın kürkleri yok, kendilerini sıcak tutması zor olan dikenleri var.
Bu durumdan en az zararla kurtulmak için kirpiler meclisi
toplanmış, çözüm aramaya başlamış.
Tartışa tartışa, nihayet gece olunca tüm kirpilerin bir araya
toplanmasına, birbirlerine yakın durarak geceyi geçirmelerine karar verilmiş.
Böylece kirpiler birbirlerinin vücut sıcaklığından
yararlanacak, aralarındaki hava tedavülünü önleyerek donmaktan
kurtulacaklarmış.
İlk geceki deneyimlerinde bunun işe yaradığını görmüşler.
Ama başka bir problem çıkmış ortaya.
Üşüyen kirpiler birbirlerine fazla yaklaştıklarından yaralanmalar gerçekleşmiş.
Daha sonraki gece yaralanma korkusundan birbirlerinden uzak durmuşlar ama bu seferde donmalar meydana gelmiş.
Ne var ki, her gece kah uzaklaşa kah yakınlaşa, deneye yanıla
birbirlerinin vücut sıcaklığından yararlanacak kadar yakın,ancak
birbirlerini incitmeyecek kadar uzak durmayı öğrenmişler.

KISACA ;

Bizim de uzun dikenlerimiz var.
Bunlar hayata karşı filtrelerimiz.
Bazen faydalı, bazen de zararlı.
Çoğu zaman, kimseleri yaklaştırmıyoruz yanımıza.
Filtrelerimizden elemeden kimseleri sokmuyoruz özel dünyamıza.
Ne var ki, sıcaklık ancak yakınlaşmakla mümkün.
Birbirini incitmeyecek kadar uzak, hayatın soğuk zamanlarında üşümeyecek kadar da yakın olmayı öğrenmeliyiz.
Aynen kirpiler gibi..


* * *
Yukarıdaki yazı, blogcuda en son yazıma yorum olarak yazılmış. Çok hoşuma gitti, göz önüne alayım istedim. : )
Teşekkürler arkadaşım... Sevgiler... : ))

... Günce, 2 Şubat 2009 İstanbul

Ruh gibiyim sanki...
Gecenin 8- 9' unda eve gelebiliyorum. Yemek hazırlamadan çıkmışsam en az bir saati buna ekleyin. Yazmak çok zorlaşıyor bu şartlar altında...

Günümün birkaç saati trafikte geçiyor. Nasıl bir çözüm buluruz buna bilmem? Biz dört kişi, küçük kızımın okuluna yakın olan bu yere ulaşmak için yollarda kalıyoruz. Havası temiz, yerleşimi düzgün olsa da bakalım sonrası ne olur, hayırlısı...

3 hafta önce yollarda buldum kendimi.. Cemalnur hanımın sohbetini öğrendim ya...
İşim erken bitmediğinden (resmi işlerim vardı halletmem gereken) sohbet başladığı saatte yola çıkabildim ancak... Ona da şöyle karar verdim:
Düşündüm, bir saatlik süreyle sınırlı bir sohbet yalnızca...
Üç vasıta değiştirmem gerekiyor.
Eminönü gelirse, şansımı deneyeceğim. Şişli gelirse, arkadaşımın eczanesine gideceğim.
-'Allahım.. diyorum. Dilersen yetiştirirsin. Her şey ardı ardına denk gider, yolda hiç vakit kaybetmem, belki sohbet az da olsa uzar.. '
Gerçekten de bir dakikada Eminönü geliyor. Vapuru da beklemiyorum, o da hemen kalkıyor.Treni 10 dk. kadar bekliyorum.

Erenköy' deyim.
5- 10 dk. gecikmişim. İnsanlar sohbetten çıkıyorlar. Yine de soruyorum bir ümitle, çıkmış...

Lise arkadaşlarımdan üçü Anadolu yakasında...

Acıbadem, Maltepe, Kozyatağı...

Arıyorum birini...

-Ne olur gel, seni görmeyi çok isterim diyor.

-Fazla vaktim yok, arkadaşa gideceğim, işlerim var.. desem de;

-On dakika mesafedesin, atla taksiye gel. On dakika kalacak olsan bile gel... diyor.
Böylesine içten bir dâveti geri çeviremiyorum. Az sonra Vildan karşımda...
En son, yıllardan sonra, geldiğim ilde (gurbetimde) ziyaretime gelmişti. Turla geziye çıkmışlar, otelde kalıyorlarmış. Telefon açtı. Onu alıp bizim eve getirdim. Az- çok anlattık geçen yıllarda neler olup- bittiğini, karşılıklı olarak...
Bu kez onun evindeyiz. Sarılıyoruz birbirimize...
Geçtiğimiz yıl Haziran ayında da Nihal ile görüşmüşüm, Maltepe ' de... Nihâl ve Vildan İktisatçı. Nihâl bankacılıktan emekli.. Geç evlenmiş. İlkokula giden ikizleri var. Vildan' ın iki kızı var. Nihâl' de buluşmayı konuşmuş ama araya giren olaylar sonucu bunu gerçekleştirememiştik. Arıyorum onu,
-Nihâl, nerdesin? Hadi, Vildan' dayım ben...
Ne yapsam ne etsem derken bir taksiye atlayıp o da geliyor.Kurstaymış, izin alıp çıkıyor.
Ayşenur' u arıyorum bu kez...

-Ayşenur, müsait misin?

-Hastanedeyim, oğlumun bir rapor işi var ama doktor gecikebilirmiş. Ebru kursum da vardı. Ona gitmem artık...


Konuşuyor, konuşuyoruz.
Lise yıllarımız...Olaylı Üniversite yıllarımız... Okula gidilmeyecek günleri bana sen haber verirdin diyor, Nihâl... Unutmuşum ben.
-Bir gün haber vermeyi unutmuşsun. Olay çıktı. Annemle sen de beni aramaya çıkmışsınız. Öğrenci grubuyla karşılaşınca bir evin kapısını çalmışsınız.
.....

Anlatıyoruz hepimiz bir şeyler... Birçok şeyler...

İstanbul gibi bir yerde doğaçlama böyle bir buluşmayı gerçekleştirmek kolay değil, mâlûm...
Hepimiz memnunuz hâlimizden. Yarı yıl tatili sonrası için Ayşenur' da randevulaşıyoruz.

Üniversite arkadaşlarımı buluyorum bu arada..
Geçen yıl 100 arkadaş kadarı bir araya gelmişler, okulda bir de diploma ve kep töreni bile düzenlemişler sembolik olarak... Bu baharda da bir GAP gezisi projesi var kısmetse... Zamanı geriye sarıyoruz sanki, konuşurken...

İki hafta sonra bu kez arabayla yola çıkıyor ve Cemalnur hanımın sohbetine yetişiyor, kasete de alıyorum. Adres sorduğum kim varsa 'Takıl bana' diyor. Gidenler arasında tanımadan bir yakınlık, bir kardeşlik havası, bayıldığım... : )) Sohbet sonrası Cemalnur hanımın yanına gidiyor, tanışıyorum. Elimi uzatıyorum. Eli elimde, göz göze konuşuyoruz bir şeyler işte... Annesini de tanımak istediğimi söylüyorum bu arada... Biliyor musunuz, her şeyi Mevlâ' ya bırakınca nasıl da rahatlıyor insan... Sen nasib et Rabbim, ne dilersen o olur deyip yola çıkınca, sanki her şey size yardımcı olmak üzere seferber oluyor. Şükürler olsun...

Bu hafta hocam da buradaydı. Huzur hâli var onda, size de bulaşıveren...
O tebessüm ederken, Cenneti gördüğünü sanıyorsunuz. Can dostuma böyle söyleyince:
-Onlar sürekli huzurdadırlar diyor. Rabb'in huzurunda... Bir ân bile gâfil olamazlar. Yanlarında olanları da taşıyorlar bu huzur duygusuna, 'Huzur' dan yansıyan da huzur hâli oluyor. Bu kadar şimdilik arkadaşlar. İçten sevgilerimle, hep huzurda kalalım, huzurla kalalım. Âmin.

Hayat

1 Şubat 2009 Pazar

DERİN GÜRÜLTÜSÜZLÜK

sakin olmayı öğrendim senden
duru sulara bakmayı
bir ermiş gibi pas tutmuş kapıların ardında
kendimle buluşmayı

sessiz kalmayı öğrendim senden
sevinçlerde ve büyük acılarda
yerine ulaşmayan bir mektup gibi
kendime dönmeyi

soruları cevapsız bırakmayı öğrendim senden
bir budala gururuyla dolaşmayı anılarda
yeri unutulmuş,
hiç umulmayan bir yerde bulunmuş
yanlış ağaçlarda bitmiş yapraklar gibi
yabancılaşmayı

zamanı hissetmemeyi öğrendim senden
küçük hırçınlıklarına yenilirken insanlar
sessizce girdim ve öyle çıktım içinden
ateşler içindeyken
susuzluğumda yangınları içerken

bu derin gürültüsüzlük
senden

Bâki Ayhan T.


Alıntı: F. Yavuz Çiçek