23 Eylül 2008 Salı

Sultanahmet' te İftar...


Sultanahmet' te iftar...(1.Bölüm link)
.....................................

İçindeyken de güzelliğini bildiğimiz, hissettiğimiz günlerdi o günler...
Çocuk gönlümüz sorunlardan âzâdeydi... : )
Evet, kış aylarından birindeydik (bu kış) Hatçe'm le buluştuğumuzda.. O gün onu aradığımda Dik Çatı' ya gideceklerini söylemişti. Neşetsuyu'nda, Belgrad Ormanları...
Orman Bölgeye ait bir yer...
Ters istikametlerde olduğumuz için Maslak' ta buluşmak üzere anlaştık. Bir araba beni bekliyordu, gruptaki diğerleri gitmişlerdi.
Dik Çatı, bir bungalow tarzı yapı.. Hava soğuk o gün, kapalı.. Tam orman havası anlayacağınız...
Üşüdüğümü hissediyorum, son günlerde bünye direncimi fazla zorlamışım, hastalığa davetiye çıkarmışım âdetâ...
Şömineye kocaman kütükler atılıyor. Dışarıda mangal yapılıyor ve giriş kapısı açık...
Ortada bir masa, piknik tarzı.. evde hazırlananlar ve içecekleri diziyoruz.
Hatçe'm, helvalı kete yapmış, ne kadar lezzetli... Çocukken diyor, hep helvasını yer, dışını atardım. O günler aklıma geldiğinden, şimdi içine çok bol helva koyarım hazırlarken... : )
Şömine karşısından ayrılamıyorum. Her şey güzel ama yine de üşüyorum. Bu, hasta olacağım anlamına gelir. O anda hemen tedbir alamazsam... Alamadım tabii..
Sonrasında epeyce bir süre antibiyotik tedavisi uyguladım. : )
Konuşuyoruz geçmişten- bugünden.. Ortam hoş, ortam sıcak dışarıdaki havaya inat!...
Ne diyordum efendim,bizler-(mahşerin dört atlısı?)- in yaşadıklarımızdan birkaç örnek vermeye çalışayım:
Bir gün ,o zamanlar 3-4 yaşlarında olan ablamın oğlu ile oradayız yine..Şimdi büyük illerimizden birinde doktor olan –bizden 2 alt sınıfta ki- arkadaşımız Birgül, yeğenimle şakalaşıyordu.Nasıl olduğunu hatırlamıyorum,uzanıp ölü taklidi yaptı.Bizim yeğen inanmadı tabii,cin gibi çocuk,gıdıklamayı akıl etti,arkadaş dayanamadı gülerek yerinden kalkarken.
-İlâhi, ………, dedi,Sen, ölüyü bile güldürürsün!!..

Hani,”Ben güzele güzel demem,
Güzel benim olmayınca ..” diye bir şarkımız vardır ya,Biz onu şöyle uyarlamıştık:”
“Ben güzele güzel demem ,
Güzel 'BEN' OLMAYINCA!!”

Bir gün yine orada oturuyoruz.Sınıf arkadaşım çok becerikli bir kızdı.
O yıllar siyah-beyaz TV de KÜÇÜK EV dizisinin fırtına gibi estiği yıllar..
Dizide evin kızlarından birisi olan Laura’nın giydiği ,hattâ başında bonesi de olan şirin bir geceliği vardı.Onun aynısını çıtı-pıtı çiçekli bir basma emprime kumaştan dikmiş.
“Aaaa, ne güzel!..” ,dedim, “Ben bunu dışarıda bile giyerim..”
Giyersin-giyemezsin…,hadi bilin bakalım nasıl sonuçlandı bu hikâye??
Giyinip dışarıya çıktım,biraz turlayıp geri döndüm.Beni izlediklerini söylemem gerekmez herhalde..
Şimdi baktığımda gülüyorum, Cesaret mi,akıllılık mı,delilik mi yoksa:”GENÇLİK” mi???...

Biraz da lisemize uğrayalım mı hazır,”GEÇMİŞ TURU” na çıkmışken??Hadi uğrayalım!!..
Öğrencilik hayatımda da sevilen ,başarılı bir öğrenciydim..
...
Azıcık daha sabır…Bitiyor!..:)))
8.sınıf..Ders:Rehberlik
Öğretmenimiz bir şeyler anlatıyor.Biz de mâlûm arkadaşımla bir kaynatma arası aldık demek ki..Bir ara arkadaşım :Özcan (-o yılların çok popüler damla sakızı) isteyen parmak kaldırsın!.. dedi.Parmak kaldırdığımı,sonra da öğretmenimin –“Evet,………”diyerek beni kaldırdığını hatırlıyorum.Meğer tam da o sırada bir soru soruyormuş.”Şeyyy,efendim,” dedim, ”arkadaşıma cevap verecektim de…”
“Siz”,dediğini hatırlıyorum, “arkadaşlarınızla parmak kaldırarak mı konuşursunuz??”

Edebiyat dersindeyiz.Öğretmenimiz sözlü yapıyor..Ben de tahtaya çağrılanlar arasındayım.Okuma parçamız ,Moliere’in “CİMRİ” adlı eserinden bir pasaj..Roller dağıtıldı,bana da “HARPAGON” karakteri düştü. Başkarakter yani…
Hiç unutmam “Ah paracıklarım…benim canım -ciğerim!!diye girdim tüm teatral kabiliyetimle....
: )) Sonuç:Öğretmenimin sanki hiç beni tanımıyormuş gibi şaşkınlığa uğramış hâli, çıkan not defteri, alınan tam not ve..övgüler..
Okulda lâkabım Aunt Elizabeth’di bir ara..Yabancı dil kopyaları benden istenirdi.Dil puanım çok yüksek olduğu için Üniversite de ilk yıl muaf tutulmuştum lisandan .

Bir başka Edebiyat dersi... Şiir okuyacak Mukadder (En samimi arkadaşım)
Başlıyor:
Kır Şarkısı

Tam otların sarardığı zamanlar
Yere yüzükoyun uzanıyorum
Toprakta bir telâş, bir telâş
Karıncalar ötedenberi dostum.

Ellerime hanım böcekleri konuyor
Ne şeker şey onlar!
Uç böcek, uç böcek diyorum
Uçuyorlar

Pan'ın teneffüsü bile
Ilık, okşamakta yüzü.
Devedikenleri, çalılık vesâire
Bir âlem bu toprakların üstü.

Tabiatla haşır neşir
Kırlarda geçen ikindi vakti.
Sakin, dinlenmiş, rahat
Bir gün daha bitti.

Behçet Necatigil

... da olmuyor, fazlasıyla sessiz sedasız, düz yazı havasında okuyor. Bana geliyor sıra.. Hiç fena sayılmam, belki de bu nedenle tüm okul hayatım boyunca bir tek özel günde bile mikrofon karşısında olmadığım vâki değildir. 'Kadrolu' idim âdetâ... : )
'Nasıl bu kadar rahat olabiliyorsun, nasıl hiç çekinmiyorsun?' diye soruyor Mukadder... Formülü mü var ki bunun? Hiç düşünmedim ki...

Mukadder, Hatice, Birgül ve ben...İkisi uzaklarda bu sevgili varlıkların, ikimiz İstanbul'dayız Hatice ile...
Ayder'de yazları Hatice, evinde kalıyor. Erguvan zamanı ve baharda, İstanbul' u hiç bir yere değişmem ama Haziran' dan itibaren Ayder... diyor. : )

İzmir' e gelin gittiği zamanlar, mektuplaşırdık onunla.. 'Mahallenin "gudik" (yavru köpek) lerini bile özledim!...' diyordu bir mektubunda hiç unutmam. Bir mektubumu da hâlâ sakladığını söylüyor. Ne diyeyim, aşkolsun! ... : ))

Öyle çok anımız var ki bitmez; iyisi mi Sultanahmet' e dönelim biz...
Sultanahmet renkli, Sultanahmet kalabalık...
Parkın içinden geçerken iki yanlı 'oya' ağaçlarına takılıyor gözlerim... Sıra sıra, eflâtunu, pembesiyle...
Şeker begonyaları dikilmiş, minik şimşir tarhların içerisinde... Pembesi, beyazı, kırmızısıyla.. ne şekerdir onlar!... Yaz boyu usanmadan açar, renkleriyle şenlendirirler çevrenizi...
Kameram yanımda olmayınca resim çekemedim.Oya ağacı eski bahçemde yetiştirdiklerimden.. Begonya google taramasıyla eklendi.
Birkaç resim de yine google' dan...


Yağmur atıyor tek tük, iftar vakti...Akşam üzeri biraz daha hafif çise şeklinde devam ediyor.Tramvaya bindiriyorum annemi, çok sevdi Sultanahmet'in renk mozaiğini, cıvıltısını...
Yorulduğumu düşünüyor; 'Aldırma.. gayet iyiyim.' diyorum.
Tramvaydan inişte arabayı devralmaya yönleniyor bir el.. Şaşırıyor, gerek olmadığını söylüyorum.Çok ısrarla, güler yüzle davranırken, İran' lı olduğunu söylüyor. Aynı yönde gidecekmiş.Şaşkınlık-tedirginlik arasındayım.
Dedim ya çekingen değilim, yine de huzursuz oluyor ancak geri çeviremiyorum.
Efor gerektirdiğini söylüyor, nasıl olup yorulmadığıma şaşırıyor. Arada lastik havası ayarlanmalı. havası iyi olmadığı zaman ve yokuşta yoruyor gerçekten de...
Alışkınım hem yürüyüşe, hem de arabayı kullanmaya... : ))
Eteri arıyor akşam üzeri, haftalık izninden dönmüş. Nerdesiniz, diyor. Ne zaman geleceğimizi soruyor. Süre belirtiyorum.
Biz yokken o da komşumuz Saadet hanıma gitmiş. Aynı zamanda giriyoruz eve..
Bir kahve içelim birlikte derken gelinimiz iniyor aşağıya... Şaka- şamata görülmeye değer bir havamız var.
Eteri (annemin bakıcısı) pek şen bu akşam.. Gülmekten kırıp geçiriyor bizi.. : ))
Kafkas dansına benzer bir dans dahil gösteriye...
Şarkı istiyor benden. 'Unutama beni' ye takılmış bir yerli diziden.
Unutama Beni

Boğazında düğümlenen hıçkırık olayım
Unutma beni, unutama beni
Gözünden damlayamayan göz yaşın olayım
Unutma beni, unutama beni

Gölgen gibi adım adım
Her solukta benim adım
Ben nasıl ki unutmadım
Sen de unutma beni, unutama beni

Bitmek bilmez kapkaranlık geceler boyunca
Unutma beni, unutama beni
Ayrılığın acısını kalbinde duyunca
Unutma beni, unutama beni

Esmeray, (rahmetli) kadife sesiyle söylüyor yine...Ne popülerdi bir vakitler... Ne varsa bizim dönemimizde vardı yaaa... : ))

Söylüyorum şarkıyı..Bu kez Memleketim' i istiyor. Memleket özlemi çekiyor ya!..

Memleketim

Havasina suyuna tasina topragina
Bin can feda bir tek dostuma
Her kosesi cennetim ezilir yanar icim
Bir baskadir benim memleketim
Lay Lay...

Anadolum bir yanda yigit yasar koynunda
Asiklar destan yazar daglarda
Kuzusuna kurduna Yunus'una Emrah'a
Butun alem kurban benim yurduma
Lay Lay...

Mecnun'a Leyla'sina erisilmez sirrina
Sen dost ararsan kos Mevlana'ya
Yeniden dogdum dersin derya olur gidersin
Bir baskadir benim memleketim
...................
Ağlıyor dinlerken... : (

Az sonra da Saadet hanım geliyor. Kim der 65 yaşında diye? Mavi gözleri, canlı tavrı, neşesi ve hakikaten pembe-beyaz, güzel bir cilt yapısı...
Kim inanır buranın hasta evi olduğuna? diyorum.
Hasta mı, nerede, göremiyoruz.. diyorlar.
Annem mutlu, halinden belli. Bu akşam herkes mutlu...

Başka bir yazıda görüşmek dileğiyle.. Burada noktalayalım, değil mi?
Çok sevgiler, iyi dileklerle... Hayat

Hiç yorum yok: