11 Eylül 2008 Perşembe

Hayata Dönüş...


Bir rüzgârlık, ömrü olan,
Ben dağlarda, bir dumanım,
Bir varmış bir yokmuş gibi,
Farz et ki ben bir yalanım,

Unut beni, bir dün gibi,
Savur beni, bir kül gibi,
Güz mevsimi, bir gül gibi,
Farz etki ben bir yalanım.

Ne çok sevdik ne de yandık,
Bir rüyayı gerçek sandık,
Hiçbir şeyi paylaşmadık,
Farz et ki ben bir yalanım...

Günlerdir içimi dalgalı denizlercesine çırpındıran, yüreğimden kalemime aktarmaya, aynı duyguları tekrar yaşamaya ilk kez cesaret edebildiğim bir zaman dilimi ömrümden…Heyecanlıyım biliyor musunuz?

Bakalım neler dökülecek yüreğimden kalemime, klavyeme?

20 yaşımın kış mevsimini sürüyorum. Son sınıf öğrencisiyim okulda..Sonbaharda nişanlanmışım ve henüz iki aylık nişanlıyım.Başarılı bir öğrenciyim, okulda kalmama, lisansüstü yapmama elverişli notlarım..

Bir kandil günündeyiz ve oruçluyum.Okul tempomuz yorucu..Öğlene kadar teorik derslere giriyoruz öğleden sonra pratik uygulamalar, laboratuar çalışmaları..Güne dair son hatırladığım laboratuar çalışması sırasında asistanın geçen yılın konularına ait bir soru sorması ve soruyu cevaplayan tek öğrenci olmam…

Bir hastane odası…Nişanlım ve arkadaşlarım başucumda..Başım dayanılmaz ağrıyor..Ne olduğunu anlamaya çalışıyorum.Kollarıma takılıyor gözlerim..Damar bulamamışlar, dirseğe kadar mosmor ellerim ve kolum..Görüntü hâlâ gözümün önünde..Ayak bileğimden damara dikerek sabitlemişler serumu..İlk saatlerde çok çırpındığım için yatağa bağlanmışım..Hatırlamıyorum, sonradan bana anlatıldığına göre,beyin ameliyatına hazır bekletilmişim.Nişanlısı gelsin mi? Diye sorduklarında doktor:Gelsin ve sonradan bizi suçlamasın..diye cevap vermiş.

Yaşamaz demişler, yaşasa da yüz felci kalır. Böyle travmalarda oluşan felçlerin iyileşme oranı % 1-2 dir…

Ne olur demişim doktora; çözün beni bu halde görmesini istemiyorum onun..Söz, hareket etmeyeceğim..!

İlk 30 saat hiçbir yaşam belirtisi vermemişim.İlk iniltimi duyduğunda ‘ Çok şükür..’ demiş doktorum.’İlk yaşam belirtisini verdi..! ‘

SÜRECEK…

Dâvet edildim, kıramayacağım bir teyzemiz, tanışma öykümüz:

Bugün egzersiz sayfama taşıyayım istedim sizleri de..Beraber bir gezintiye çıkmaya var mısınız? Hadi öyleyse!.. Dün akşamüzeri programa âniden alınması gereken bir dost ziyareti sonrası rutin yürüyüşüm akşama yakın zaman dilimine kaydı.Bu biraz neşemi kaçırdı doğrusunu ararsanız. Yürüyüş güzergâhım günün her saatinde kuş cıvıltıları ile şenlenen ,iki yanı yer -yer asırlık ağaçlarla,yeşillik alanlar,misk kokulu bitkilerle (yasemin,hanımeli,morsalkım vs) çevrelenmiş bir mesire yeri-ormanlık-köy alanı..Her adımda karşınıza farklı bir güzellik çıkıp sizi heyecanlandırabiliyor.Alacakaranlığa kalmışsam ateşböcekleri göz kırpıyorlar âdeta.Bunlar bardağın dolu tarafı,e,şimdi boş taraflarını da sıralayıp ortamı limonileştirmenin anlam ve önemi de yok ,di mi ama?:)) Kulağımda Zara’nın 70 li yılların aranjmanlarını seslendirdiği CD Kaydının nağmeleri bir taraftan mutlu- mesut ,öte taraftan endişeli, yüreğim tetikte eve ulaşmaya çalışıyorum.Tam o sırada birinin bana soru yönelttiğini duydum:
-Kızım, nereye gidiyorsun?
Soruyu yönelten yol kenarında alçak denilebilecek bir taş duvarın üzerine ilişmiş,temiz yüzlü, dinç görünümlü,hanım hanımcık bir teyzemizdi.İlk aklımdan geçen onun ne sebeple orada beklediği oldu.Aramızdaki diyalog şu şekilde devam etti: -Yürüyüşten dönüyorum,eve gidiyorum, teyze’ciğim.. -Niye yalnızsın,arkadaşın yok mu? -Demek ki insanların yürümeğe ihtiyaçları yok,ne yapayım, teyze’ciğim.. -Ben de yürümeyi çok istiyorum ,dedi,sesinde dâvet beklediği hissedilen bir tonlamayla. -Yolumun üzerindesiniz,isterseniz geçerken size uğrayabilirim,beraber yürüyebiliriz,dedim. Bu arada o da hemen yolun gerisindeki gelip-geçerken dikkatimizi çeken,güzel inşa edilmiş bir müstakil yapıyı işaret ederek, eşiyle birlikte orada yaşadıklarını söylemiş,benim oturduğum yeri de bana sorup öğrenmişti.Oğlum da doktor,sizin evlerinizden almak için bakmıştı,dedi.Kısmet değilmiş demek, dedim.Yaşını sordum, mahzuru yoksa söyler misiniz,diye,.anlık bir tereddüt yaşadıktan sonra:-70 ten yukarıyım,dedi. -Telefon numaranızı verirseniz dedim,çıkmadan size haber verebilirim. -Nasılsa buradan geçi yorsun,dedi,seslenirsen çıkarım.Israr etmedim. Sadece ,yaşını öğrendiğimde, duygulanıp elimi uzattım: - Sizi içtenlikle kutlarım,dedim,örnek bir davranış.Ayrılırken,gidinceye kadar peşinden bakacağım dedi.,evladını koruma içgüdüsündeki bir anne edasıyla.Teşekkür edip oradan uzaklaştım.
Bu yazının altına ekleyebileceğim fazla bir şey yok.Takdire değer bir davranış gayet tabii,yalnız, kafama takılan bazı soruların cevabını ancak birlikte yürürsek alabileceğim. Ne mi bunlar? Belirteyim.

Ben yürüyüş konusunda istikrarlı davranış sergileyen fazla insana rastlamadım,bunlar arasında en disiplinli davrananlar ............da yaşayanlardı ki ben de aynı yerde uzun yıllar yürüdüm.Hayatımın çoğu evresinde mutlaka yürüyüş ya da spor oldu.
Benim bir işim,sosyal yaşamım ve sorumluluklarım var.Buna göre egzersiz saatlerimi ileri-geri kaydırmam gerekebiliyor.Beraberimdeki insanın bana ayak uydurabilmesini arzularım.
Sanırım zaman zaman kendimle baş başa kalmaktan hoşlanıyorum.Sevdiğim bir müzik en iyi arkadaşım olabiliyor.
Başkasına göre tempo ayarlamak istemiyorum.Ne başkasını yavaşlatmak isterim ne de yavaşlatılmak.Bu ayarlamayı iç sesim yapsın,istersem ,o gücü kendimde buluyorsam hafif koşu temposunda olayım,tersi durumda ise o anki halimle uyumlu tempoda.
Bakalım gelişmeler ne yönde olur?

30/07/2006 Saat:23.40
Bu akşam çılgınlıklarıma bir yenisini ekledim.
Önce bir süre giriş katındaki terasta oturdum.Serin bir hava,seyrek yıldızlı,bulutsuz bir gökyüzü,uzaktan karanlıkta parıldayan şehir ışıkları,hemen yanıbaşımdaki hanımeli ile limon ve portakal çiçeklerinden gelen baygın rayiha!..Kulağımda bu kez Zeki Müren'in seçme eserleri..Bu yaz hiçbir akşam dışarıda oturduğumu hatırlamıyorum.Bir süre balkon korkuluklarına yaslanıp oturdum.Sonra... Canım yürümek istedi!..
Yukarıda belirtilen saatte ,spor ayakkabılarımı giyip sokağa çıktım.Hani kaç gündür yürüyemiyordum ya! Değil yürümek ,ayağımın üstüne bile zoraki basıyordum ya!
Ne demiş "Muhteşem" lâkaplı Kanunî Sultan Süleyman:
"Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, Olmaya devlet, cihanda bir nefes sıhhat gibi!"
İşte onun için yukarıdaki dizeleri bir kez daha hatırladım.Az iyi hissettiğimde de kendimi dışarıya attım.Çok uzaklaşacağım sanılmasın..Sokak boyunca 4 escort eşliğinde volta attım.Evlerin teras ve bahçe ışıklarıyla,her evin önündeki fener biçimindeki sokak lambaları yanıyor,etraf şıkır şıkır,aydınlık..Escortlarımı merak ettiniz, di mii ??..
Bizde dünya tatlısı krem renkli bir Golden Retriever, ortalara yakın setter ,köşebaşında kuş uçurtmayan azâmetli bir Alman Kurdu, onun karşısında da bir Kangal!..Nasıl ama!.. Full korumadayım yani, evelallah!
Dün akşam,kızımı havaalanından aldıktan sonra ,benimle yürüyüş yapmayı isteyen -önceki yazılarımdan birisinde söz etmiştim.-teyzemize uğradım.Amacım,3 gündür uğramayışımın nedenini açıklamaktı.Tutamayacağı sözleri vermemeli insan..Evlerimiz arasındaki mesafe kısa,ama yokuş olduğundan arabayla gittim,Niyetim kapıdan uğrayıp ,durumu kısaca açıklamaktı.Ancak ,öylesine sıcak,içtenlikle karşılandım,öylesine de ısrarla buyur edildim ki geri çeviremedim.
Önce bahçede biraz oturduk.Yalın, sıcak,şirin bir mekân..Sonra da yine çok ısrara dayanamayıp eve girdim.Kimlik belirtecek açıklamalardan kaçınacağım,oldukça bilindik insanlar oldukları için. Teyzemiz gerek hâl ve tavırlarıyla,gerekse de sözleriyle görmüş-geçirmişlik,insaniyet gibi kavramların ne anlama geldiğinin bir örneğini daha verdi.
Satıraralarından, hoşuma gidenlerden birisi de şu oldu:
- O akşam,dedi,size sorular sormamın nedeni şuydu: Ben bu civarda oturanları tanırım.Sizin gibi hali tavrı düzgün birinin ne sebeple orada olabileceğini düşündüm.Kim bilir belki yolda kalmıştınız, yabancıydınız,yardıma ihtiyacınız olabilirdi..Kalacak yeriniz yoktu,misafir edilmeliydiniz..
Hayretle anlattıklarını dinledikten sonra:
Teyze'ciğim, dedim,lütfen kusuruma bakmayınız , ben kendimi de gururla ,çok şükrederek bu kategorinin içine dahil ederek söylüyorum,ama,sizin ve benim gibi düşünenlere artık bu devirde saf ya da deli gözüyle bakıyorlar!..
-Ben de ,dedi,onlara acıyarak bakıyorum.Yapılması gereken budur!
İnsan zaman içerisinde nereden nereye gelindiğinin,ne değerlerin kaybedildiğinin bir kez daha farkına varıyor.
Telefon numarasını verdi,epeyce de iltifatkâr sözler söyleyip görüşme isteğini yineledi.Giderken de bahçe kapısına kadar uğurladı,kızım için güller -kızımı yeni karşıladığımı,fazla kalamayacağımı söylemiştim.-ve yerli cins salatalık kopardı.Biz herşeyin tadını tüketmişiz.Pembe domates gibi bu cins salatalık da mutlaka yaygınlaştırılmalı!.
Bu cumartesi günü (geçtiğimiz) olanlardan da söz edeyim biraz..Bizim Golden'ımız-ismi değil cinsi- evden kaçtı yine! neyse ki o da akıllı,fazla uzaklaşmıyor,kurt abisiyle muhabbet edip geliyor.Onu geri getiren yan komşumuz oldu.Tam o sırada arka sıra komşularımızdan birisi de ayak üzeri uğradı.Bahçede muhabbet ederken biber ve patlıcanlardan onlara da topladım biraz. arka sıra komşum nasıl memnun olmuş,akşama doğru kızlara(Kızlarımız iyi anlaşıyor.Onunki sürekli bizde.Bazen takılıyorum,bedavadan yetişmiş bir kızım daha oldu,ama hiç heveslenme bak,büyüdüğünde de geri vermeyeceğim,diye) birşeyler getirmek için uğradı..Nasıl zevkle yedim biberleri,dedi.Bizim bahçıvana söylemiştim, biber ve patates de olsun , diye, ancak fasulye dikmiş,ne yapayım o kadar fasulyeyi!..(Kışın İstanbul'dalar.Bahçıvan da kafasına göre takıldı demek) Üzülme , dedim ,bendekiler ikimize de yeter. Ne zaman istersen gelip,alırsın. Ben de fasulyeyi çok severim,senden fasulye alırım.. Aynı gün,yan komşum bahçesiyle ilgilenmişti gün boyu..(Eski arkadaşlarımdan da aynı zamanda.Ailesi yurtdışında.O da yurtdışında yetişmiş ve orada tahsil görmüş.İki kültürün sentezi,zaman zaman zorlandığını ifade etmiştir.Ama hakikaten komple yetişmiş,disiplini,altyapısı,birçok işi yapabilmesini sağlayan malzeme ve teknik donanımıyla göz dolduruyor.Ayrıca, ince zevki ,bahçe düzenlemesinde de kendini gösteriyor.) Yorulmuş olduğunu farkettiğimden hemen evde mevcut olanlardan birşeyler hazırlayıp götürdüm ona.Ertesi akşam tepsi geri geldi.İçinde yeni toplanmış böğürtlenler ve birkaç adet ismini bilmiyorum,pasta süslemesinde de kullanılan bir yemişle..Fotoğrafladım onları,dostluğun,paylaşmanın bir anısı olarak..
Özdemir Erdoğan bir şarkısında şöyle sesleniyordu:
"Karşılık beklemeden ver ki alasın, Almanın zevki bir ân, ver ki kalasın !"
Anılarda "Hoş bir sedâ" bırakabilmek güzel!..

Hayat

Hiç yorum yok: