30 Ekim 2008 Perşembe

Yine geçmiş... (Günlüğüm- yazılarımdan)


"Sonsuza kadar yaşayana zaman her şeyi öğretir." Og Mandino"

30. Ekim.2008
Bu akşam geçmiş yazılarımı toparlamaya çalıştım yine, dün- bugün arası yolculuk değişik duyguları yaşatıyor bana...
Kimi zaman neşeli, kimi hüzünlü- buruk bir gülümseyişle, farklı bir boyuttan tekrar bakıp- değerlendirmeye çalışıyorum yaşanılmış olanları...
Neler düşünmüş söylemişim, olaylar nerelere sürükleyip getirmiş.. vs...
İlginç..Benim için dahi ilginç oluyor doğrusu...
Bugün çok erkenden kalktım. Oğlumu havaaalanına bıraktım. Gece de uyumadım sayılır belki yarım saat, belki hiç...
Erken kalkınca gün ne bereketli olurmuş meğer... Bir sorun: İnsan ne yapacağını şaşırıyor, hiç bir yer açık değil, işlem yapamıyorsunuz,kimsenin kapısını çalamıyorsunuz, o saatte 'Hayırdır?' olacak millet.. : )
İstanbul'un varoşlarındaydım bugün.. Mis gibi bir 'pastırma yazı' havası...
Doğaya açıldıkça başkalaşıyorum sanki, içim kıpır kıpır oluyor. Ormanlar.. ağaçlık alanlar, piknik alanları...Bitmesinler n'olur... Taş yığınları taşlaştırıyor duyguları da, belki taşın da duyguları vardır, kimbilir? : )
Bu yazılar şimdilik düzensiz denilecek durumda olabilirler. Biraraya düzgün bir şekilde getirildiğinde çok daha keyifli olacağını düşünüyorum izlemenin, kendimce değerlendirip sonuçlara varmayı denemenin...
Bakalım son bir iki yılda neler yaşamış, düşünüp- paylaşmayı denemişim?
Yazıyı okumaya başlamadan çok sevip, üzerinde düşündüğüm şu hikâyeyi de okumanızı içtenlikle öneririm, seveceğinizi düşünüyorum. : ))
Büyü Dükkânı Link

***
.............
Foruma yeni üye olanlara yazdığım her mesaj gibi sana da bir mesaj yazmaktı düşüncem, bir 'hoşgeldiniz' mesajı..

Ama öyle oldu ki bu sabah, yine esti rüzgârlarım bir yerlerden ve..
Tamam, sil baştan yapıyorum, devamı aşağıda:

Sabahın sekizinde kızımı dershaneye bıraktım önce ve çıkmışken yürüyüşümü de tamamlayayım dedim.
Arabanın termometresi 10- 11 derece santigratı gösteriyor bugün,güneşli, insanı sarhoş eden, ışığıyla aydınlatan bir hava..
Dün de böyleydi.Radyo dinlemeye çok zamanım olmuyor, ya okuyorum, ya yazıyorum ya araştırıyorum, dışarıdayım, rutin işlerimle meşgul oluyorum vs..Arabadayken dinlerim arada..
Konu 'küresel ısınma' idi.Buzulların erimesi, kutup ayılarının buna bağlı sorunları,bu yıl göç etmeyen 'göçmen kuşlar' ,eğer hemen önlem alınmazsa yüzyılın sonuna kadar iyimser tahminle 3 derece, kötümser tahminle de 6 derece artması beklenen hava sıcaklığı..
6 derece artması, gezegenin sonu, 3 derece artması bile 'yaşanılmaz olması' senaryosu..

Mevsimsiz ama hoşumuza giden bu bahar havalarının aslında faturası..
Bahçede erik ağacım çiçeklenmeye başladı, bir kar yediğinde gitti meyveler..donacaklar..
Güller sürgündeler ve morsalkımlar.. onları da aldatan bu güneş, vakitsiz filizlenmelerine kesecek faturasını..

Yine de masmavi deniz, bembeyaz deniz kuşları, ılık hava çekti beni kendine, keyif aldım yürümekten bir misli daha..Bir- iki dakikalık kısa molalar verdim, iyice yaklaştım denize, havayı yudumladım derin nefeslerle..Kulağımda yine kanun sesi, bu ses büyülüyor beni yine..yine..

6 km.yi tamamladım, benzin almak amacıyla şehrin batı yakasına doğru ilerledim, aldım ve aklıma o civarda olan bir arkadaşı ziyaret etmek geldi.Saat sabahın 10' u..
Telefon no sı yanımda yoktu, arayamadan çaldım kapısını, gülümseyerek sordum:

- Tanrı misafiri kabul ediyor musunuz?

İçtenlikle karşıladı arkadaşım, mutfaktaydı, sabah işleri..Ben de doğruca mutfağa geçtim onunla, yeniden çay demledi benim için hem sohbet hem hafif bir kahvaltı..Duruma göre yarım saat kadar kalırım diye düşünmüştüm ama 2 saati buldu ayrılmam, daha da gitmemem için ısrar ettiler..Keyifli bir sohbetti.

Arabanın camını açtım, kendi tarafımdakini..Kızarım aslında pencereye kolunu koyanlara, elini kolunu dışarı sarkıtanlara, tehlikelidir de üstelik bilirim..Ne olacağı belli olmaz trafikte eller direksiyondan uzaklaştırılmamalı vara yoğa..
Bileğimi pencereye yerleştirip parmaklarıma dokunan rüzgârı duyumsadım, elimin ona gösterdiği direnci, yayla suyuna batırılmışcasına üşüyen parmaklarımı, içime çektim derin nefeslerle rüzgârı..O ânı yaşamak, hissetmekti bu benim için..

Bunları niye yazdım? İki sebeple, birincisi..sabah bilgisayara giremeyiş nedenimi belirtmek..İkincisi..hayatı yaşanılası kılan minik keyifler ve onları farketmeye,duyumsamaya önem verip onlardan keyif almayı öğrenmek.

Yazmayı, okumayı bırakma simay'cığım..Sorularıma böyle böyle cevaplar buldum ben, hayatın aslında ne demek olduğunu daha bir kavramama yardımcı oldu bu işaretler.
Her okuduğum güzel ve anlamlı yazı bir yeni ufuk açtı önümde.Belki hemen farkedemedim,tabii ki hemen mucizeler yaşamadım.
Bunlar çoookk kocaman bir puzzle'ın minik parçaları oldular önce.Yaşadıkça öyle bir an geldi ki tüm o minik parçalar yerli yerine oturdu, zihnimde tüm biriktirdiklerim..Manzara inanılmazdı!..

Çözüldü zihnimdeki soru işaretleri, karşılıklarını buldular yavaş yavaş.
Değerlendirmem değişti olayları, insanları, yaşanılanları..

Yazmaya devam edeceğim.. biraz ara..Tongue
...
Kaldığımız yerden devam..

Şu an neredesin, nasılsın, neler yaşıyorsun, neden yalnızsın ya da yalnız hissediyorsun kendini bilemiyorum.
Ancak şunu biliyorum ki hayat hikâyemi anlatsam bir roman, hem de duygu yükü fena sayılmayacak bir roman çıkar sanırım..

İyi tarafı şu ki -zannımca- bu romanın, olumlu öğretilerle yetiştirildim ben..bu öğretiler hep 'elde var bir' oldular zorlandığım zamanlarda..
Çok bunaldığımda hayat, amacı, başkalarının yaşadıkları, iyilik ve kötülüğün insana geri dönüşleri, çekilen sıkıntıların birer imtihan sebebi olduğu, hayatta ak ve kara günlerin var olacağı ama her gecenin sabahının mutlaka olacağı, eğer sabredip inançla elimizden geleni yapmaya çalışıp beklersek ve dua edersek mutlaka bunun karşılığının bize verileceği, bazen bizim çok istediğimiz şeylerin aslında bizim için sonuçları itibarıyla iyi olamayabileceği, onun için bize kötü, olumsuz gibi görünen sıkıntılı günlerimizin sonucunda iyi gelişmelere zemin hazırlayabileceği, iyiliklerin başlangıcı olabileceği.... gibi yığınla şey kafamda döndü..döndü..
Öyle günlerim oldu ki beynim tüm bunların gerçekliğini kabul edermiş gibi görünürken bedenim yaşadığım olaylara tahammül edemeyip komutları dinlemez oldu.
Elim hiç bir şeye varmadı, dudaklarım zoraki gülümsediler, gözlerimdeki ışıltı hüzün bulutlarıyla gölgelendi..
Yaşam ve ölüm arasındaki ince çizgide sallandığımı hissettim. İşte bu noktada benim dayanmamı sağlayan şey:

*Bu dünyaya beni bir gönderen var.
*Bu dünyaya geliş amacım gülmek eğlenmek gününü gün etmek değil.
*Dünya hayatının bir imtihan alanı olduğu bana bildirildi.
*Her güçlükle birlikte bir kolaylığın olduğu da yazıyor kitabımızda..(İnşirah suresi, ' Muhakkak her güçlükle birlikte bir kolaylık vardır' )
*Zilzâl sûresinde de denir ki:
'Kim zerre miktarı iyilik yapmışsa karşılığını görür ve kim zerre miktarı şer işlemişse karşılığını görür.'

*Bu dünyada yalnız değilim, beni yaradan görüyor ,ihtiyaçlarımı biliyor, 'O' bana herkesten daha merhametlidir ve beni sever.
Bunları yaşıyorsam eğer bir anlamı , bir sebebi muhakkak vardır ama şu anda ben nedenini bilemiyorum.Bu karakış geçecek yine baharları göreceğiz, yaradılışın gereği böyle, baharı bekle..dayan..
İnan.. güven..sabırla ve dua ile yardım iste.

Biliyor musun ben hep evrenselleşmiş, 'mükemmelliğe ulaşmış' insanların hayatlarına özendim.Maddi anlamdaki zirveler olmadı düşünsel önceliğim benim.Ne kadar mükemmel düşünmüşler dedim, ne kadar iyi olabilmişler, insanlık adına ne öğretiler vermişler, benliklerini nasılda kırmışlar ama 'zirve' yi yakalamışlar..
Hayatları iyilikle , doğrulukla geçmiş. Yanlarına gidenler, hatta düşüncelerini, yaptıklarını okuyanlar bile bu güzelliklerden nasiplerini alabilmişler.

Bu sevgisiz ortamda herşeyin maddeyle menfaatle ölçülüp değerlendirildiği, ruhların çorak topraklar gibi sevgi suyu hasretiyle kavrulduğu, maalesef gün geçtikçe de daha yalnızlaşıp kuruduğumuz, solduğumuz bu havada her zamankinden daha fazla önem kazanmıyor mu ki bir tatlı söz, bir sıcak tebessüm, belki paylaşılan bir tecrübe, belki umut ışığının her zaman var olduğuna dair inancın tazelenmesi..

Önceleri bir gün bir ay bile çok uzun gelirken sabırla beklemeyi öğrendim.Başıma gelen olaylarda paniklememeyi, beni üzen yığınla şeyin öyle ya da böyle çözümünün bulunduğunu hatırlamayı, yanlış da olsa yaşadıklarımı geçmişe teslim etmeyi öğrendim.

Nasıl öğrendim?

Okuyarak, çok güvendiğim bir iki kişi ile konuşarak, sabırla inanıp dua edip bekleyerek..Dua bile edemeyecek kadar dibe vurduğumu da belirteyim bu arada.

Sonuçta ben elma iken yumurta olmadım meselâ.. Özüm zaten elma ise, kendi cinsinin iyisi, kalitelisi, olgununa dönüştü diyebilirim kısaca..

simay' cığım hepimiz istiyoruz ki bir günde değişelim, bir mucize olsun, yaşamımıza sihirli deynek dokunsun..

O sihrin gücü senin özünde mevcut ve inşallah biz bunu açığa çıkarmayı başaracağız. Yeter ki gönülden iste, neler olmaz ki?
'Gün doğmadan neler doğar' dememişler mi?

Cesaretini ümidini inancını hiç yitirme! Ümit hep vardır ve varolacaktır.
Yanındayım.
"GEÇECEK..SÖZ VERİYORUM..GEÇECEK, İNAN, DAYAN!.."
Sevgimle..

***
Sonsuza kadar yaşayamayacağımıza göre tecrübelerimizden yararlanmamız faydalı olabilir hem birbirimizin ve özellikle de âlim ve bilge diyebileceğimiz geçmişte yaşamış ve şimdi yaşamakta olan kimselerin de, ne dersiniz?
Bugün pek çok şeye daha farklı bakabildiğimi sanırım, yazdıklarımı da geliştirmem gerekecek günün öğretilerinin de ışığında...
Huzurlu kalın- kalalım, dilerim. : ))

Hiç yorum yok: