12 Temmuz 2009 Pazar

Bu Mektup Sana


Bu Mektup Sana

Ömürden geçip giden günleri sayarken, zamanın bizi neye ve nasıl dönüştürdüğünü de düşünüyorum. Bir zamanlar çocuktuk, sonra büyüdük. Bazen çocuk olduğumuza inanamazken, bazense büyüdüğümüze inanamıyoruz. Kim bilir, zaman bize daha neler gösterecek. Yaşarsak hep birlikte göreceğiz. Zaman, ah zaman.. “Zaman bela başımıza. Kim inanır yaşımıza. Ölüm belki kapımıza. Azrail’den önce gelir.”

Söz konusu zaman olunca, ölüm, ister istemez aklımıza geliveriyor. Acep, ne kadar kaldı ömür diye, düşünüyoruz çoğu defa. İşte o zaman bir iç çekişle beraber, yakıcı bir nefes üfler dudaklarımız. Hayıflanmak boşa!

Sen zamanı değerlendirebileceğini veya onu yakalayacağını düşünedur. Zaman, yani başımızdan hızla gülüp geçiyor bize. Şunca zaman şunu anladım ki; biz zamanı değerlendirmiyoruz, zaman bizi değerlendiriyor. Her şey nasıl ki zaman içinde bir yer buluyorsa, bizde öyle bir yer bulacağız zaman tünelinde.

Bilirsin razı edilmemiş bir nefs, tatmin bulmamış bir kalp ruha hep yüktür, ızdırabtır. Zaten serzenişin çoğu tatmin bulmamış nefs için değil midir? Eğer nefs yaratıcısının huzurunda soluklanmamışsa doyum bulamaz. Ama o iklimde hava solumuşta, nefes alıp vuslata ermişse, artık huzura erişmiştir. Ne ömürden şikâyet eder, ne yaşadığından, ne çektiğinden, ne ızdırabından. Durum tam tersi ise onu teselli etmek ne mümkün! Mutmain olmamış nefs sadece acı vermez, gölgesi bile kederdir onun. Yüreğe saplı hançer misali, yarası her gün biraz daha derine iner. Ruhi bunalımların, depresyonların, çılgınlığın sebebidir bu durum.

Artık saadeti değil, kalbim, mutmain bir ömrü arzuluyor. Düşünüyorum benim için elzem olan bu olmalı. Kalbim huzur bulmalı yaptıklarımdan ve ben emin olmalıyım onun hissettiklerinden. Ve o rahmanın rızasını hissetmeli, mümin olmanın olgunluğunu.

Zaten insanın nihai noktası, varıp duracağı yer Rabbinin huzuru değil midir? O’na doğru amaçlar, yollar edinmek kalbin ve aklın O’nun rahmetiyle yol bulmasını sağlamak insanı yaşamında emin kılar. Belki rahat bir hayat sürmez, lakin kalbi ve aklı rahattır. Hayatlarına acı ve ızdırabın gölgesi dahi düşmemiş nefislere bak. İmtihanları hep kolay olmuştur. Ama mutlu değillerdir. Bakışlar, iç çekişler hep ağır bir kederin izlerini taşır durur.

Geçen günlerin birinde bir dostum bana şunu sordu: “Biz neyi arıyoruz? Razı olmayı mı, razı etmeyi mi?” Çok haklı bir soru! Etrafımız yaratandan şikâyetçi pek çok insanla dolu. Oysa önce razı edecek sonra razı edilecektik! Film bir yerlerde koptu ama nerede?

Birde tevekkül sorunu var. Aslında başlı başına bir iman sorunu dersek daha doğru olur. Dualar daha arşa çıkmadan kabulünü bekliyoruz. Akşam dilediğimizin sabah gerçekleşmesini istiyoruz. Bazen, neydi tevekkül diye soruyorum kendime. Sanırım biraz cevaba yaklaştım. Unutmak… Evet, unutmak! İstemek ve unutmak! İşi gerçek sahibine bırakıp unutmak. Ve bir gün dilediğin önüne gelince, “evet ben bunu istemiştim, benim unuttuğumu unutmayıp bana gönderene hamdolsun” diyebilmek!

Çelişkiler yumağı hayatımız. Kavuşamadıklarımıza uzanmaya çalışırken tevekkül edemeyiz elbette. Bildiklerimiz yaşadıklarımızla çelişiyor. Belki elimizdekileri sevmeyi öğrendiğimiz gün işler biraz daha kolay olur. Ve birde en önemlisi kuranın ve sünnetin yol göstericiliğine bakmak. Etrafımıza, yaşananlara, bizden öncekilere… Tevekkül lazım hayatlarımıza acilen. Yol almamız, dayanmamız, sabrımız, azmimiz, ümidimiz buna bağlı. Bu şekilde nefs mutmain olur. Ve mutmain olursa nefs ümit artar, gayret artar. Yani hayat yürüyüşü kolaylaşır.

Yaşadığım tecrübeler sonucu şunu anladım. Kalbimize pek çok şey girip çıkabilir. Ama kalbimizle aramıza yaratandan başkası giremez. “Allah kişi ile kalbi arasına girer.”(enfal) Öyleyse telaşa gerek yok. İstemediklerimizi kalbimizden çıkarıp atmak mümkün.

O vakit ne hazin ve hüzün, ne küs ve umutsuz, yüzünü Rabbine dönmüş, emin ve daim zikirde kalabiliriz.

Ve ben hangisi kalbimin ilacı biliyorum artık! Sen, ben, o hangimiz yürüyüşümüzü sağlam ve dik tutabilirsek, kalbimizde o derece huzur bulur ve nefs mutmain olur.

Belki seninde çok iyi bildiğin saadetli bir cümleyi sana bir kez daha söyleyeyim. Bunu unutmadıkça biz, o bizi iki cihanda da saadette ve emniyette tutacak. İşte imtihanın kalbi o cümle. “Yeryüzünde her şey yok olacak. Celal ve ikram sahibi Rabbin baki kalacak. Şimdi Rabbinin hangi nimetlerini yalanlayabilirsin?”(Rahman)


Halise Ekemen

1 yorum:

Laedri dedi ki...

İnsanın içinde ne varsa o dökülür kağıda. Blogunuzda çok güzel, yüreğinize sağlık.