24 Temmuz 2009 Cuma

İnsanın dört mevsimi...


İnsanlar Hakkında Hüküm Verirken
Bilgeliğine şüphe duyulmayan bir adam çocukların hayat boyu sürecek bir ders vermek istiyordu. Oğullarının öncelikle insanlar ve hayatta hemen her konuda çabuk hüküm ve karar vermenin yanlışlığını öğretmek istiyordu. Bir gün dört oğlunu yanına çağırdı. En büyük oğluna, ülke dışına kış mevsiminde çıkıp bir mango ağacını görüp incelemesini istedi.
Daha küçük oğluna bahar mevsiminde yolculuğa çıkıp bir mango ağacını görüp incelemesini istedi.
Üçüncü sırdaki büyük oğluna da yaz mevsiminde yola çıkıp göreceği mango ağacını iyice incelemesini istedi.
Oğullarının en küçüğüne ise sonbaharda yolculuğa çıkıp göreceği mango ağacını incelemesini söyledi.
Mevsimler geldi geçti ve bütün oğulları yolculuklarını tamamladılar. Bilge baba bütün çocuklarını yanına çağırdı ve:
- Haydi, şimdi de görüp incelediğiniz mango ağacının özelliklerini bana anlatın, dedi. Kışın yolculuğa çıkan en büyük oğlu:
- Baba, ağaç sanki yanmış, kuru bir kütük gibiydi. Ondan daha küçük olan, bahar mevsiminde yolculuğa çıkan oğul söze başladı ve:
-Ağabeyim dediği yanlış, ağacın yemyeşil yaprakları her tarafını sarmıştı, dedi. Üçüncü sıradaki oğul ise ağabeylerine itiraz ederek,
- Sizin söylediğiniz gibi değildi, dedi, ağaç gül gibi güzel çiçeklerle donanmıştı. Sıra en küçüğüne gelmişti, o bütün ağabeylerine itiraz etti ve: - Siz hepiniz ne gördünüz bilmiyorsunuz, ağacın meyveleri vardı, ben tattım, tadı armudun tadına benziyordu, ağaçta armut ağacına benziyordu, dedi.
Şimdi konuşma sırası bilge babaya gelmişti. Bilge baba konuşmaya başladı ve şöyle dedi:

-Oğullarım, aslında hepiniz doğru söylüyorsunuz. Çünkü ağacı ayrı mevsimlerde gördünüz. İşte size hayat boyu aklınızda bulunması için öğüdümü vermek istiyorum:
İnsanların hal ve tutum ve davranışları hakkında hüküm verirken, o insanların her mevsimini, her yönünü bilip bilmediğinizden iyice emin olduktan sonra karar verin!..
*

Sevdiğim bir yazıdan alıntı ile başladım.
Mevsimler...Anlık ve günlük değişen havamız...
Yaşadıkça daha da çok değişse de, hava şartlarındaki değişime daha 'şerbetli' oluyor insan, deyim yerindeyse...
Bağışıklık kazanıyor da diyebiliriz belki...
Şartlı reflekslerle davranmamayı da öğreniyorsunuz. Her zaman görünenin, göründüğü gibi olmadığını da...
Altyapısını anlamaya çalışmayı, parçadan bütüne varabilmeyi, bir noktada takılı kalmamayı...
Beklentisiz olmayı, daha doğrusu kuldan bir şey beklemeden, sunabileceğinizi sunup çekilmeyi...
Kimi zaman sunum yapmamayı...Öğrenmiştik ya hani; 'Bir şey ancak değerini bilenin yanında kıymetlidir.'

Bu yoldan geçmiştim.. dediğiniz olmuştur hayatınızda değil mi?
O yoldan defalarca, farklı mevsimlerinizde geçtiğiniz??
Sular seller gibi öğrendiğinizi sanırsınız oysa ki yaşamın içinde sizi şaşırtabilecek değişkenler her zaman mevcut olabilecektir.
İşte o zaman, bildiğimi zannettiğim şeyleri yeniden gözden geçiririm, yeni bilgiler, tecrübeler ışığında..
İzlerim,sabırla izlemek çok geliştirir insanı...
Zaman, insanın pek çok sivri köşesini törpülüyor. Törpülenemeyenler de var olabilir, mümkündür.

Çevremdeki her şeye sevgiyle, hoşgörüyle bakabilme öğretisinin basamaklarını tâlim ediyorum bir süredir; eşyanın bile canlı olduğunu ve özen göstermeye değer olduğunu...
Ağacı, çiçeği, eşyası, böceği... O' nu anan her şeye, çok düşünerek davranmayı...
Yüreği 'saf' laştırma, arındırabilmeyi ve o zaman yürek sesini dinlemeyi...
Hatâlarımı dahi anlayışla karşılayıp, elimden geldiğince düzeltme çabası içinde olabilmeyi...
Kendimi hazır hissetmediğimde bekleyebilmeyi...
....
'Zuhurat' denilen şeyi öğrenmeye çalışıyorum şu sıralar...
Bildiğimi zannettiklerimi hayatıma olabildiğince uygulamaya çalışır ve bunu kendimi kasmadan yapmaya çalışırken, zamanı geldiğinde 'Suyun yolunu bulduğunu' farkedebilmek şaşırtıyor insanı...
Bir şeyi bilmek, eşit değildir yapabilmek... derim sıklıkla.
'Ustanın evi yıkık, terzinin eteği sökük olur.' demezlerdi, öyle olmasaydı.
'Hayat, siz onu planlarken başınızdan gelip geçenlerdir.' diye bir söz kalmış aklımda.
Planladığımız gibi olan şeyler vardır kimi zaman ya da biz öyle zannederiz.
Belki de herkesin önceliklerine göre gerçekleşiyor yaşadıkları..
..
Bu konu uzar. Henüz düşüncelerim yeterince netleşmiş değil.Öğreniyorum yaşayıp, gördükçe...
Yazmak, bir konudaki düşüncelere nokta koymak belki...Düşünceler gelişime açık, değişebiliyor.
Değişik anlarımda kendimi anlamaya çalışıyorum
Bakalım bu yazdıklarıma neler ekleyebilirim zaman içerisinde...
Zuhurat denilen şey, anlık gelişmelere göre belirlemelerde bulunmak diye anlamlandırılabilir benim açımdan...
Sözlük anlamı;
Gerçekleşeceği düşünülmeyen, hesapta olmayan, umulmadık, olağan dışı olgular.
Hani bir program oluşturmaya, birileriyle toplanıp bir yerlere gitmeye çalışırsınız kimi zaman da.. olmaz.. Ya un yoktur, ya şeker ya da yağ misâli helva yapamazsınız hani...
Kimi zaman da düşünüp ilk adımı atarsınız ve ondan sonra kendiliğinden, çorap söküğü gibi gelir diğerleri...Bir adım, bir diğerini getirir ardına.. Siz de şaşırırsınız nerelere geldiğinize...
...
Âna ait duygu ve düşüncelerime burada ara veriyorum. Başka bir zaman ne eklenir bu düşüncelere kim bilir?
Kendime ve beni çok yakından tanıyanlara karşı yazarım, dolayısıyla bu notları anlamlandıramayan arkadaşlar lütfen hoşgörsünler.
Benimkisi yaşarken kendini tanıyıp anlamaya çalışmak ya da kendini tanıyıp anlamaya çalışırken yaşamak...
Bunlar da yola döktüğüm çakıl taşları... : )

Sevgiyle...
Hayat

Kânun sevdâmı bir kısmınız bilir.Yine depreşti. Kanunumun akordunun yapılması gerekiyor. Kendim yapabiliyorum ama benden daha eli yatkın birine vereceğim bu kez, bir ara...Özledim inanın.
Çok sevdiğim bir saz eseri:
Hicaz hümâyun peşrev- Veli Dede' den
Yorumlayan Piano ile Hilâl Çalıkoğlu

Hiç yorum yok: