Geceydi.. Cami avlusunda, dizleri üzere çökmüş..
Sakınarak ve umarak, gönülden ve gizlice, ısrarla ve devamlı “ben geldim Allah’ım”diye yalvarıyordu. “Ben geldim, gidecek hiçbir kapım yoktu ve ben sana geldim. Dua eden yalnızca dilim mi, kalbim, aklım, ruhum söylediklerime iştirak ediyor mu, bilmeden, yine sana geldim. “
Zaman zaman avuçlarına bakıyor, sonra yüzünü göğe kaldırıyor, gözyaşlarını silip devam ediyordu, duaya. Söylediklerini duymak zordu. Belli ki; Rabbinden başkası duysun istemiyordu, sözlerini. Böylesini merak ediyor insan. Bilge de merak etmişti, usulca yanına doğru ilerliyor, huzurunu bozmadan ve kendisini fark etmesini istemeden dinliyordu, genç adamı.
“Ben kendime çok zarar verdim. Beni benden koru, kötü tarafımdan, zaaflarımdan, zayıflıklarımdan, elimden, dilimden, kibrimden, hırsımdan, kötü ve günah taraflarımdan koru. Beni şeytanın vesveselerine, hilelerine, tuzaklarına karşı uyanık ve tedbirli kıl. Beni saran ve gözümün ondan başka sıkıntı yoktur sandığı sıkıntıları, büyütmeden görebilmeyi ve çözebilmeyi kolaylaştır.
Ümidimi arttır, çünkü en çok ona ihtiyacım var. Sabrımı arttır, ayakta kalmamın ona ihtiyacı var. Emin kıl, zira yaşamamın, adım atmamın ona ihtiyacı var. Benim sana ihtiyacım var. Nerde olduğumu, nerde olmam gerektiğini de bilen sensin. Benimse arzum, senin ve sevdiklerinin yanında olmak!
Korkularımdan azade kıl. Bana kaybolmayan bir tevekkül nasip et. Şüphesi, endişesi olmayan bir tevekkül. Hep dönüp sığınan, gel-gitleri yaşasa da, yine koşup sana sığınan, başka yola ihtiyaç duymaktan korkan, utanan bir tevekkül.
Allah’ım, bildiğim gibi ve bütün gücümle sana sığınıyorum. Sen benim Mevlamsın. Sahibim, beni sahipsiz bırakma. Başkasının eline ve diline de bırakma. Halimi sana arz ediyorum. En hayırlı yolu göster, onu daima istemeyi sevdir. Dünyaya kapılıp savrulmaktan, kaybolmaktan, unutmaktan koru. Zamanın ve insanların tuzaklarına karşı uyanık kıl. Yol göster, hayırlı bir yol aç. Yolunda yürümeye ihtiyacım var, durmaya değil. Koştur yolunda, beni hapseden, çepeçevre saran duvarlardan kurtar.
Yorulmaktan ve yolda kalmaktan, savrulmaktan ve kaybolmaktan korkuyorum. Beni sende tut. Beni tut. Sevmediklerine, razı olmadıklarına kapılıp gitmekten koru ve onlara karşı beni tut. Doğruyu bulmam için, onu görmem için bana yardım et. Kendime zulmetmekten, zalimlerden olmaktan koru. Kulun Yunus gibiyim. Ben de dünyanın karnındayım, karanlığındayım kurtar ve selamete, aydınlığa çıkar. Üzerime huzur, sabır ve sekinet indir. Beni endişe, keder, gam ve tasa denizinden kurtar.
Dünyanın en acı insanıymışım gibi davranmaktan koru. Sıkıntı ve imtihanlarla karşılaşınca, başka insanların da benzer ve daha büyük acılarla denendiğini unutmadan, davranabilmeyi öğret. Ve kendim için dua ederken onları unutmamayı da.
Beni bana takılıp kalmaktan kurtar. Düşmanlarımdan koru. Beni kendi düşmanım olmaktan da koru. Kalbime ışığını koy, beni bende bırakma, beni sende bırak.
Sana dönüş yolunda, razı olduğun, sevdiğin bir ölüm ver. İyilerin ölümünü, şehitlerin. Salihlerin arasına kat, onlarla haşreyle.”
Bir an dönünce, yüz yüze geldi bilgeyle. Dudaklarındaki mırıldanma dondu, şaşırmıştı. Bilge, gencin huzurunu bozmuş olmanın verdiği mahcubiyetle konuştu: “çok sıkıntılı görünüyorsun?”
“Çok yorgun ve çaresiz” diye cevapladı genç. Ve devam etti, sanki bilgenin sadra şifa bir cevap vermesini umarak: “yenildikçe O’ na geliyorum.”
“Sevindikçe de gelmelisin” dedi bilge. Ve sonra devam etti konuşmaya, yarım kalan duaya devam ediyormuş gibiydi sözleri.
“Yol aç” diyordun. O fettahtır, yol açar, sen yeter ki yürüyeceğin yolu iyi seç. O yolun engellerini O açar. Kulu Yunus’u andın. Kulu Süleyman’ı da hatırlamalısın. O, çok şükreden, az kullardandı. Babası Davut ise, tesbihi, zikri ve hamdı bol yapardı.” Sözlerinin burasında durdu, gence baktı. Genç biraz çaresiz, en çok da mahcup “hayat zor” dedi “çok zor.”
“İnsana bazen durduğu yerden geleceğe, hayata bakmak, onu görmeye çalışmak çok yorucu ve korkutucu gelebilir. Nelerin kendisini beklediğini bilmemek, hayatı zor yapan şeydir. Daha yapacak çok şeyin var olduğunu, bilmek de yorucu. Hâlbuki yaşamın kendisi budur zaten. Bu ne yapacağını bilip bilmemekle alakalı değil. İnsan olmak zor. İmtihan olmak zor. Yaşam içinde kaybolmak duygusu, savrulmak, unutmak, unutulup gitmek korkusu var birde. Yarını bugünden iyi bulma ümidi, geçmişin pişmanlığı.. Ve bir de zamanının yavaş yavaş azaldığı hissi. Bir an bütün bu karmaşayı unut, gözlerini kapat. Ne var? Hiçbir şey yok etrafta. Aç gözünü ve gökyüzüne bak, ne kadar telaşsız. Ve düşün ki; bütün bunların içinde ferahlayacağımız bu ufukları yaratan Allah’a, ne kadar şükretsek, hamd ve tespih ile ansak azdır. Kimsesizlik duygusuna kapıldığımızda önümüze açtığı o yol, bizi alıp götürmüyor mu onun rahmet iklimine? Veya bir duaya başladığımızda. Neden çabuk bitiremediğimizi anlıyor musun? Çünkü insan herkesle, her şeyle konuşmaktan usanıyor da, Allah ile konuşmaktan, O’na anlatmaktan usanmıyor. Belki beni fark etmeseydin, hâla devam ediyor olacaktın, duana. Bizi dua için huzuruna çağırması ve bu imkânı vermesi bile büyük bir lütuf. Dua eden kulların azlığını düşünürsek. İmtihan olmak zor dedik ya. İmtihanda olduğunu bilmemek daha zor. Farkında olmamak veya olmak istememek, bunu umursamamak.”
Bilge bunca sözün yeterli olacağını düşünmüş olmalı ki sustu, genç adamın gözlerine baktı. Demine kadar yüzünde çaresizlik bulutları gezinen o adamın, gözleri parlıyordu, sanki “devam et” der gibi bakıyordu. Bilge ona;”duana nasıl devam edecektin.”
“Bilmiyorum “dedi.”
“Öyleyse şunu de: “Rabbim, beni sorunlarımın elinden kurtar. Onları görecek ve çözecek basiret ve feraset ver. Bana göz aydınlığı olacak işler yapmayı kolaylaştır ve sevdir. Ve beni takva sahiplerine önder yap. Senin indireceğin her hayra muhtacım. Sana dua etmek sebebiyle hiç şikâyetçi değilim. Sen bana yetersin.”
Bilge oradan uzaklaşırken genç adam; “âmin, âmin” diyordu.
Halise Ekemen
Dünyanın Döngüsü Hep Mi Aynı?
-
Okuduğumdan beri hiç aklımdan çıkmıyor. Peru'daki arkeologlar, üç antik
kültürün güç merkezi ve İnka öncesi bir efsanenin merkezi sayılan kuzey
kıyısındaki...
5 gün önce
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder