6 Ağustos 2008 Çarşamba

Korku...

Bugün çok yoğun bir korku yaşadım. Ağlamayı hemen hemen unutmuştum. Duygularım çok derinlerde artık, yalnızca büyük varsaydığım şoklarda gün ışığına çıkıyorlar.
Yazmıştım, hocamla görüşmeye, ondan mânevî güç almaya ihtiyacım vardı. Belirli aralıklarla telefonla aradım. Hiç cevap vermediği olmazdı. Beni arardı hattâ..
Ardı ardına cevap alamayınca panikledim.Arkadaşımı aradım, onun ağabeyini de..yok..yok..
Sonra, saaatler sonra arkadaşıma ulaştım.
O arada 'can dostum' da telefonunu açmadı.Hiç bu kadar ard arda ters gibi görünen durumla karşılaşmamıştım belki yakın zamanda..
Arkadaşım telefonunu açtığında ağlıyordum.İlk sözüm 'Çok korktum!' oldu.'Çok korktum!'
Hemen ardından hocamı aradığımda aynı sözleri tekrarlıyordum.
Niye??? Ben oldukça soğukkanlı biriyimdir normalde.Olayın şokunu atlatıncaya kadar olayın dışındaymış gibi davranırım, sanki o an ben, ben değilimdir.Bir başkası kontrole geçmiştir, dışarıdan bakan, itidalli, duruma olabildiğince hâkim.
Kaza anlarında bile soğukkanlılığımı korumuşumdur.Bir Karadeniz gezisindeyiz.Direksiyonda ben varım.Ablam, insan eliyle değil de doğal olarak oluşmuş yeşille kaplı tepelere bakıyor hayranlıkla. Bizde de var ama hep kul yapısı diyor.Nasıl yeşillendirmişler her tarafı.
Ehliyetimin yeni olduğu zamanlar..Bir an dikkatimi yoldan ayırmamla, virajı farketmem ve ablamın uyarısı aynı zamana denk düşüyor.28 yıllık filan sürücü o..Çok iyi araba kullanır.
Ben de fena sayılmam.
'Gördüm' diyorum sadece ve direksiyon hakimiyetimi korumak için ciddi bir dikkat sarfederken, hız kesiyorum belirli aralıklarla.Viraj, bir köprüyle sona eriyor ve altı dere.. köprüyü geçiyor ve karşıdaki kayalıklara çarpmama cm ler kala duruyorum.Sonra kendimi serbest bırakıyorum, yine de soğukkanlı..
Sıkıntılı bir durumu atlatıncaya kadar hedefe kilitlenirim, otomatik olur bende bu.
Bu defa niye bu kadar gerildim?
Korkma diyor hocam. Öylesine doğal ki emr-i hakk. Niye korksun ki sevgiliye kavuşmaktan onun yolunda olan insan?
Başka bir durum mu var yoksa diyor. Mahcup, yok diyorum, sadece korktum. Gerçekten, çok kötü oldum yaa..Hâlâ çocuk gibi ağlıyorum.
Allah cc istikametten ayırmasın diyor. Ben eziliyorum. İstediğim gibi değilim.Hâlâ değilim.
Dünyaya dair her şeyi bırakmak istiyorum, dönüp bakmamak bile..
Hadi canım, yap yapabilirsen.Mârifet, bu dünyanın kuralları içinde 'doğru' olabilmek.
Çok büyük bir imtihandayım yine. Beni sevdiğinize inanıyorum.
Şu anda duanıza ihtiyacım var, beni de anın, olmaz mı?
Genelde güçlü, iradeli insanların problemleri, kendi takıldıkları anlarda paylaşabilecekleri insan sayısının az olmasıdır.
Neyse Hayat-ım, normale dön artık. Geçti, geçecek.
Sen benim tanıdığım en iradeli insanlardan birisin.Kendine dön artık.Birkaç da resim ekleyeyim, ortam şenlensin. Hâlâ içim acıyor ya...
Odamı düzenleyip, duş aldıktan sonra dolaşmaya çıkacağım biraz.Belki Kemerburgaz' a kadar uzanırım, belli olmaz.
Kiraz ve vişneler bitti, sıra armutlarda. Yoklayayım bakalım, akşam üzeri gittiğimde beni arazilerine cipleriyle daldıran, ne yapıyorsun dediğimde 'ben manyağım' diyen dünya tatlısı çılgın arkadaşımı. Beni aratmazsın dedim, hakikaten çılgınlıkta.
Dur sana ağaçlarımızı göstereyim deyip, araziye dalıyor.İyi valla.. : )
Neyse toparladım biraz, şükür..Bu arada arkadaşımı aradım, yarın gitsem daha iyi olacak unuttum oraya nasıl gittiğimi de..İstanbul trafiğinde, yol bilmeksizin araba kullanmak için hakikaten gözükara olmak lâzım.Benim gibi.. : )
Geçen gün bir çıktım, bütün Avrupa yakasını turlayıp döndüm.Mecidiyeköy' den sonra Kemer' e ne kaldı ki? : ))
Oğlum aradı az önce. Yine sıcak iklime döndü. Fırının içine girmiş gibi oluyor ya da sıcak fırından çıkan buharla yüzleşmek gibi diye tarif ediyor oraların sıcağını.
Tören varmış. Yeni gelenlerin boyları uzun değil miydi ki sana düştü törene katılmak diyorum. Yoo, bir tanesi Ankara da öteki ne olduğu bilinmez bir hastalığa yakalandı..diyor. Şaka mı yapıyorsun diyorum. yoo ciddîyim diyor.
Hasta mısın sesin kötü geliyor diye sordu. Hep sempatik olmanın dezavantajı. Az farklı duysalar sesinizi 'hasta mısın' diye soruyorlar böyle işte. : )
Dostlarıma... Hayat
........
Saate bakmaksızın kapısını çalabileceği bir dostu olmalı insanın... "Nereden çıktın bu vakitte" dememeli, Bir gece yarısı telaşla yataktan fırladığında; "Gözünün dilini" bilmeli; Dinlemeli sormadan,söylemeden anlamalı... Arka bahçede varlığını sezdirmeden,mütemadiyen dikilen vefalı bir ağaç gibi Köklenmeli hayatında; Sen,her daim onun orada durduğunu hissetmelisin.. İhtiyaç duyduğunda gidip müşfik gövdesine yaslanabilmeli... Kovuklarına saklanabilmelisin... Kucaklamalı seni güvenli kolları.. Dalları bitkin başına omuz, Yaprakları kanayan ruhuna merhem olmalı... En mahrem sırlarını verebilmeli, En derin yaralarını açıp gösterebilmelisin; Gölgesinde serinlemelisin sorgusuz sualsiz... Onca dalkavuk arasında bir tek o, Sözünü eğip bükmeden söylemeli, Yanlış anlaşılmayacağını bilmeli... Alkışlandığında değil sadece, Asıl yuhalandığında yanında durup koluna girebilmeli... Övmeli alem içinde,baş başayken sövmeli Ve sen öyle güvenmelisin ki ona, Övdüğünde de sövdüğünde de bunun iyilikten olduğunu bilmelisin, "Hak ettim" diyebilmelisin... Teklifsiz kefili olmalı hatalarının; Günahlarının yegane şahidi... Seni senden iyi bilen,sana senden çok güvenen bir sırdaş... Gözbebekleri bulutlandığında yaklaşan fırtınayı sezebilmelisin. Ve sen ağladığında,onun gözünden gelmeli yaş...
Can Dündar

Hiç yorum yok: