Yine bir kandil arifesindeyiz. Daha bir etkileniyor, duygulanıyorum böylesi zamanlarda.. yaşlanıyor olsam gerektir. : )Her ne kadar yaşımı söylediğimde insanlar yerlerinden zıplasalar da.. : )
Geçen gün spor kompleksindeyim. Bir hanımla karşılaştık, çok uzun uzadıya anlatmak istemiyorum, yazmak istediğim başka şeyler, bu yalnızca garnitürü… : ) Konuşma metnimiz yaklaşık şöyle:
-Ben Hayat, isminiz?
-Nesrin..
-Çok hoş, ‘yaban gülü’ demek, değil mi?
-Evet, nereden biliyorsunuz?
-Sevdiğim bir arkadaşımın adıydı.
Biraz daha konuşuyoruz, içeri girecek. Kızımla da tanışırsınız diyorum. Çocuklar ve yaşları ya da kaçıncı sınıfta oldukları konuşuluyor bu arada.Tepkisi aynen şöyle:-Dalga mı geçiyorsunuz?-Hayır, ciddîyim derken gülümsüyorum, gülümsememi onay kabul edercesine yine soruyor-Tabi, tabi.. dalga geçiyorsunuz, değil mi?
Ya, ben niye dalga geçeyim yeni tanıştığım insanla, tamam zaman zaman uçuğumdur ama.. o kadar da değil yani… : )
Araya yine konuşmalar giriyor, ayrılırken gözlerimin içine bakıyor ciddiyetimi anlamak istercesine:
-Ben hâlâ inanamıyorum, dalga geçtiniz, di mi?...
-Hayır.. diyorum. Ciddîyim.
Dalga geçmek.. İlginç.. Şaka yapmak değil, dalga geçmek… : )
Ne diyordum, insanı olgunlaştıran yaşı değil, yaşadıklarıdır derim. Yaşanmışlıklar başka bir değer katıyor. Ancak.. uygun değerlendirmelere varılabilirse sonucunda. Aynen, şarabın oluşumunda, saklama koşullarının önemi gibi.. ekşiyip bozulabilir de, yıllanıp güzelleşebilir de…
Toprak da daha bir çekiyor beni artık. Aslında bu dünyayı bir pula satmak istiyorum. Hani mü’ min için dünya hayatı yalnızca bir ağaç altında gölgelenme zamanı gibi bir şeydi?
Niye bu çocuksu heyecan? Her halde o da Allah cc tandır deyip avutuyorum kendimi.
İçimde birikimler, birikimler… Taşacağım neredeyse. Yazamadıkça daha da doluyorum. Arada bu suların akması gerek, bendini yıkabilir yoksa…
Efendim, artık kandil ya da ‘Berat Gecesi’ konumuza dönsek mi, ne dersiniz?
Berat Gecesi, farklı etkiler beni, ürperirim. Bütün bir yılın bilânçosu, kâr- zarar hesabı ve bir sonraki yılın tasarımı. Aman Allah’ ım! Sen beraat edenlere kat bizleri de… (âmin)
Kişinin sonraki bir yıl içerisinde yaşayacağı her şey –eceli dâhil - kaydediliyor.
İçinde bulunduğumuz ‘üç aylar’ rahmet vesilesi aylar.. ne kadar değerlendirebiliyorum bu kıymetli zaman dilimini.. rahmet yağmurlarının bereketli damlalarından ne kadar yararlanabileceğim? Ne yapıyorum ki? ‘İki günü eşit olan ziyanda’ idi hani? Ne kadar geliştirebiliyorum kendimi? Kendime ve çevreme faydam ne?
Geçen gün bir giyim mağazasına uğradım bir şey almak için.Satış elemanları aralarında konuşuyorlar. Bir tanesi, o gün annesinin helva yaptığından söz ediyor.’Neden getirmedin?’ diyor öbürü..canım nasıl da istedi şimdi!..
Bu muhabbet biraz uzayınca, ‘Anlaşıldı diyorum. Bir gün kavurup hepinize getiririm inşallah.
‘Ne güzel olur’ diyor, canı helva isteyen. Hattâ bir kereden çok getirseniz.. : )
‘Neden olmasın? Diyorum, gelip siz de bana azıcık yardım etseniz.. : ))
‘Burada iş, evde iş’ diyor birisi, ‘yok, kalsın.’
Sayıyor neler yaptığını işte, evde…
Çok iyi.. diyorum. Benimkiler her şeyi benden beklerler.Biraz da sürekli yardımcısı olan evlerde yetişmelerinin payı var belki de bunda.
‘Okuyan kızlar öyle oluyor’ diyor bir tanesi…
Ben de okumuştum ve oldukça iyi notlarım vardı yine de böyle yetişmedik biz. Ölçü kaçırıldı biraz çocuk yetiştirmede sanırım. Yine de gayet becerikli olduklarını görüp, üstelemiyorum. Çenemi yormaktansa kendimi yoruyorum belki de.. : )
‘Annem çok güzel helva yapar’ diyor birisi.. herkes onun gibi yapamaz.’
Tabiî, annelerin yaptıkları hep farklıdır. Bu yüzden yalnızca:
‘eminim öyledir, hem, herkes için annelerinin hazırladıkları hep farklıdır; ancak benim de yaptıklarım beğenilir genelde diye cevaplıyorum. Tamam, ayın 16’sı kandil, o gün hazırlarım İnşallah diyorum. ‘Nerede oturuyorsunuz’a geliyor konu. Bakıyorum ki birisi yan bloktan, diğeri bir blok öteden komşu çıkıyor. Ben mutlaka size getireceğim annemin yaptığı helvadan, diyor. Tanışıyoruz bu arada, birinin adı Muazzez.
Ya, ben niye dalga geçeyim yeni tanıştığım insanla, tamam zaman zaman uçuğumdur ama.. o kadar da değil yani… : )
Araya yine konuşmalar giriyor, ayrılırken gözlerimin içine bakıyor ciddiyetimi anlamak istercesine:
-Ben hâlâ inanamıyorum, dalga geçtiniz, di mi?...
-Hayır.. diyorum. Ciddîyim.
Dalga geçmek.. İlginç.. Şaka yapmak değil, dalga geçmek… : )
Ne diyordum, insanı olgunlaştıran yaşı değil, yaşadıklarıdır derim. Yaşanmışlıklar başka bir değer katıyor. Ancak.. uygun değerlendirmelere varılabilirse sonucunda. Aynen, şarabın oluşumunda, saklama koşullarının önemi gibi.. ekşiyip bozulabilir de, yıllanıp güzelleşebilir de…
Toprak da daha bir çekiyor beni artık. Aslında bu dünyayı bir pula satmak istiyorum. Hani mü’ min için dünya hayatı yalnızca bir ağaç altında gölgelenme zamanı gibi bir şeydi?
Niye bu çocuksu heyecan? Her halde o da Allah cc tandır deyip avutuyorum kendimi.
İçimde birikimler, birikimler… Taşacağım neredeyse. Yazamadıkça daha da doluyorum. Arada bu suların akması gerek, bendini yıkabilir yoksa…
Efendim, artık kandil ya da ‘Berat Gecesi’ konumuza dönsek mi, ne dersiniz?
Berat Gecesi, farklı etkiler beni, ürperirim. Bütün bir yılın bilânçosu, kâr- zarar hesabı ve bir sonraki yılın tasarımı. Aman Allah’ ım! Sen beraat edenlere kat bizleri de… (âmin)
Kişinin sonraki bir yıl içerisinde yaşayacağı her şey –eceli dâhil - kaydediliyor.
İçinde bulunduğumuz ‘üç aylar’ rahmet vesilesi aylar.. ne kadar değerlendirebiliyorum bu kıymetli zaman dilimini.. rahmet yağmurlarının bereketli damlalarından ne kadar yararlanabileceğim? Ne yapıyorum ki? ‘İki günü eşit olan ziyanda’ idi hani? Ne kadar geliştirebiliyorum kendimi? Kendime ve çevreme faydam ne?
Geçen gün bir giyim mağazasına uğradım bir şey almak için.Satış elemanları aralarında konuşuyorlar. Bir tanesi, o gün annesinin helva yaptığından söz ediyor.’Neden getirmedin?’ diyor öbürü..canım nasıl da istedi şimdi!..
Bu muhabbet biraz uzayınca, ‘Anlaşıldı diyorum. Bir gün kavurup hepinize getiririm inşallah.
‘Ne güzel olur’ diyor, canı helva isteyen. Hattâ bir kereden çok getirseniz.. : )
‘Neden olmasın? Diyorum, gelip siz de bana azıcık yardım etseniz.. : ))
‘Burada iş, evde iş’ diyor birisi, ‘yok, kalsın.’
Sayıyor neler yaptığını işte, evde…
Çok iyi.. diyorum. Benimkiler her şeyi benden beklerler.Biraz da sürekli yardımcısı olan evlerde yetişmelerinin payı var belki de bunda.
‘Okuyan kızlar öyle oluyor’ diyor bir tanesi…
Ben de okumuştum ve oldukça iyi notlarım vardı yine de böyle yetişmedik biz. Ölçü kaçırıldı biraz çocuk yetiştirmede sanırım. Yine de gayet becerikli olduklarını görüp, üstelemiyorum. Çenemi yormaktansa kendimi yoruyorum belki de.. : )
‘Annem çok güzel helva yapar’ diyor birisi.. herkes onun gibi yapamaz.’
Tabiî, annelerin yaptıkları hep farklıdır. Bu yüzden yalnızca:
‘eminim öyledir, hem, herkes için annelerinin hazırladıkları hep farklıdır; ancak benim de yaptıklarım beğenilir genelde diye cevaplıyorum. Tamam, ayın 16’sı kandil, o gün hazırlarım İnşallah diyorum. ‘Nerede oturuyorsunuz’a geliyor konu. Bakıyorum ki birisi yan bloktan, diğeri bir blok öteden komşu çıkıyor. Ben mutlaka size getireceğim annemin yaptığı helvadan, diyor. Tanışıyoruz bu arada, birinin adı Muazzez.
-Mmm, Allah (cc) seni aziz kılsın Muazzez, diyorum. İsmimi çok seviyorum, diyor
Diğeri Tuğba. Ne diyeyim, sen zaten cennet ağacısın, bize de gölgende gölgelenmek düşsün, diyorum. Derken alışverişimi tamamlayıp çıkmak üzere davranıyorum.
-Gidiyor musunuz, diyorlar.
- Ah, diyorum, benim sohbetim de helvam kadar tatlıdır : )
-Gerçekten de öyle, diyorlar, çok tatlısınız.
-Sizler de öyle, çok teşekkürler, derken gülümsüyorum.
Yarın kandil. Annemin yanında olacağım bu geceden itibaren kısmetse. Ablam da oraya gelecek. Yandaki ahşap konak geliyor aklıma. Şimdi aslına uygun olarak yeniden yapılmış tarihi eser olduğu için. O konağın en alt katındaki Kadriye Hanım teyze… Nur içinde yatsın. Kandil günleri yumuşacık halkalar geliyor, mutlaka gönderilen. Hiç kimse onun kadar güzel halka yapamaz zannediyorum. Yaşlı ama hâlâ güzel bir kadın. Muhtemelen Arap kökenliler. Eskiden duvarlara asılı olan halılar canlanıyor gözümde. Üzerinde Osmanlı dilberleri var. Kahve içiyorlar, fal mı bakıyordu yoksa bir tanesi...Geçmiş zaman, anılar netliğini yitirmişler.. O odada yaptığımız akşam sohbetleri geliyor aklıma. İçilen kahveler… Bayram günleri hayâlimde şimdi.. Mendil içerisinde verilen harçlık ya da hediyeler. Bir gün ben de böyle yapacağım, diye düşündüğüm geliyor aklıma. Yarın o eski konağın oturma odasına gideceğim hayalimde. Bir kandil akşamı vesilesiyle ellerinden öpeceğim Kadriye Hanım teyzemin. Özledim pek çok şeyi, özledim..Babamın sohbetinde kalmak istiyorum.Başımı yine omzuna yaslamak, ellerine vermek ellerimi.. O güven duygusunu ve o karşılıksız sevgiyi ne çok özledim...Bu kadar hüzün ömre zarar… Güzelliklerin yaşandığı, yaşatıldığı, beraat edenlerden olduğumuz nice Beraat gecelerine… Sağlık, afiyetle...HayatNot: Bu yazı hazırlandıktan sonra yola çıktım ve maddi hasarlı bir trafik kazası yaptım. Bir kamyonla selâmlaştık. : )Nasıl bu kadar soğukkanlı mıyım? Olmuş için üzülmemeyi öğrendiğimi sanırım. Bu kadar basit...Konuya ilişkin bir kıssa:
Yarın kandil. Annemin yanında olacağım bu geceden itibaren kısmetse. Ablam da oraya gelecek. Yandaki ahşap konak geliyor aklıma. Şimdi aslına uygun olarak yeniden yapılmış tarihi eser olduğu için. O konağın en alt katındaki Kadriye Hanım teyze… Nur içinde yatsın. Kandil günleri yumuşacık halkalar geliyor, mutlaka gönderilen. Hiç kimse onun kadar güzel halka yapamaz zannediyorum. Yaşlı ama hâlâ güzel bir kadın. Muhtemelen Arap kökenliler. Eskiden duvarlara asılı olan halılar canlanıyor gözümde. Üzerinde Osmanlı dilberleri var. Kahve içiyorlar, fal mı bakıyordu yoksa bir tanesi...Geçmiş zaman, anılar netliğini yitirmişler.. O odada yaptığımız akşam sohbetleri geliyor aklıma. İçilen kahveler… Bayram günleri hayâlimde şimdi.. Mendil içerisinde verilen harçlık ya da hediyeler. Bir gün ben de böyle yapacağım, diye düşündüğüm geliyor aklıma. Yarın o eski konağın oturma odasına gideceğim hayalimde. Bir kandil akşamı vesilesiyle ellerinden öpeceğim Kadriye Hanım teyzemin. Özledim pek çok şeyi, özledim..Babamın sohbetinde kalmak istiyorum.Başımı yine omzuna yaslamak, ellerine vermek ellerimi.. O güven duygusunu ve o karşılıksız sevgiyi ne çok özledim...Bu kadar hüzün ömre zarar… Güzelliklerin yaşandığı, yaşatıldığı, beraat edenlerden olduğumuz nice Beraat gecelerine… Sağlık, afiyetle...HayatNot: Bu yazı hazırlandıktan sonra yola çıktım ve maddi hasarlı bir trafik kazası yaptım. Bir kamyonla selâmlaştık. : )Nasıl bu kadar soğukkanlı mıyım? Olmuş için üzülmemeyi öğrendiğimi sanırım. Bu kadar basit...Konuya ilişkin bir kıssa:
Serçenin Avciya Nasihatlari
"Avcinin biri kus avlamak için tuzak kurmustu.Tuzaga küçük bir kus yakalandi.Minik kusu eline aldi.Hayret!Minik kus konusuyordu.Minik kus:
"Avcinin biri kus avlamak için tuzak kurmustu.Tuzaga küçük bir kus yakalandi.Minik kusu eline aldi.Hayret!Minik kus konusuyordu.Minik kus:
- "Ey büyük efendi! Sen birçok koyunlar, sigirlar, develer yedin.Onlarin etlerinden bile doymadin ki, benim etimle mi doyacaksin?Ben senin disinin kovugunu bile dolduramam.Sayet beni saliverecek olursan, sana üç ögüt verecegim.Bu ögütlerden ilkini senin elindeyken, ikincisini su damin üstünde,üçüncüsünü ise agacin üstünde söyleyecegim.Bu üç ögüdümü tutacak olursan, ömür boyu mutlu olursun." dedi.Avci bu teklifi begendi.Zaten eti olmayan bu küçük kusla nasil doyacakti ki? Kusun ögüdü belki ise yarardi.Avci:
- "Peki, söyle bakalim" dedi.Minik kus:- "Elindeyken verecegim ögüt sudur:
(Olmayacak seye, kim söylerse söylesin inanma)."Kus, bu birinci ögüdünden sonra avcinin elinden karsidaki damin üstüne kondu.- "Ikinci ögüdüm:
(Geçmis gitmis seyler için üzülme. Bir sey senden gittikten sonra onun hasretini çekme)."Kus, ikinci ögüdüne devam etti:"Benim karnimda on dirhem agirliginda çok degerli bir inci vardi.O inci seni de, çocuklarini da zengin ederdi.O inci senindi ama, kismetin degilmis.Öyle bir inci kaçirdin ki, dünyada esi benzeri yoktu." dedi.Avci, bu sözleri isitince:"Eyvah! Ben kendi elimle kendime yazik ettim. Elimdeki talih kusunu kaçirdim.Ah benim akilsiz kafam" diye üzülmeye, aglamaya ve dövünmeye basladi.Kus, avcinin bu halini görünce:- "Be aptal adam! Biraz önce ben sana ne ögüt verdim?Su haline bir bak. Inci elinden gittiyse ne üzülüyorsun?Ben sana geçen bir seye üzülme demedim mi?Sözümü anlamadin mi?Sonra sana ´Olmayacak bir söze sakin inanma´ diye ilk ögüdümü verdim.On dirhemlik inciyi duyunca aklin basindan gitti.Benim üç dirhem gelmeyecegimi bildigin halde, nasil içimde on dirhemlik inci bulunabilir?" dedi.Avci, kusun uyarisini dinleyince, akli basina geldi.- "Hayir, güzel ve akilli kus!Su üçüncü ögüdünü de söyle, öyle git." dedi.Minik kus, üçüncü ögüdünü vermek için damdan agacin üstüne siçradi ve avciya alayli bir tavirla:
- "Allah Allah! Ilk iki ögüdümü çok iyi tuttun da üçüncüsünü mü tutacaksin?"diyerek tamahkar avcinin haline güldü ve gögün maviliklerine dogru uçtu gitti...
Uykuya dalmis bilgisiz kisiye ögüt vermek, çorak yere tohum saçmaktir.Abdallik ve bilgisizlik yirtigi yama kabul etmez.Ey ögütcü, ona hikmet tohumunu saçmadan önce, onu yamasiz, yirtiksiz hale getir."
Alıntı
------------
İyiyim, zaten kaza sonrasında da yola devam ettim. Servisle konuşacağım. Kaza sonrası araç alabiliyorum üç günlüğüne Back up tan. Servis sonrası bir araç alacağım sanırım.Duanıza beni de katar mısınız? Lütfen... : ))
İçten sevgiler...Hayat
Hadislerle Berat Kandili
- Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem efendimiz şöyle buyurmuşlardı: “Recep, Allah’ın ayıdır. Şaban, benim ayımdır. Ramazan, ümmetimin ayıdır”. Mübarek Recep ayının ardından gelen Şaban ayı Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ayıdır. Bu mübarek ayın değerini bilerek, ibadetlerimizi yapmalı, alemlerin Rabbinden af dilemeliyiz.
Şaban ayının önemli özelliklerinden biri Beraat gecesi gibi müstesna bir gecenin bu ayın içinde bulunmasıdır.
Ebu Hüreyre Radıyallahu And’dan rivayet edildiğine göre: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem efendimiz şöyle buyurmuştur: —“Şaban ayının on beşinci gecesinin ilk vaktinde Cebrail (a.s) bana geldi; şöyle dedi: —“Ya Muhammed, başını semaya kaldır. Sordum. —“Bu gece nasıl bir gecedir? Şöyle anlattı: —“Bu gece, Allah-u Teala, rahmet kapılarından üç yüz tanesini açar. Kendisine şirk koşmayanların hemen herkesi bağışlar. Meğer ki, bağışlayacağı kimseler büyücü, kahin, devamlı şarap içen, faizciliğe ve zinaya devam eden kimselerden olsun. Bu kimseler tövbe edinceye kadar, Allah-u Teala onları bağışlamaz.
Gecenin dörtte biri geçtikten sonra, Cebrail yine geldi ve şöyle dedi: “Ya Muhammed başını kaldır. Bir de baktım ki, cennet kapıları açılmış. Cennetin birinci kapısında dahi bir melek durmuş şöyle sesleniyor: “Ne mutlu bu gece rüku edenlere. İkinci kapıdan dahi bir melek durmuş şöyle sesleniyordu: “Bu gece secde edenlere ne mutlu”. Üçüncü kapıda duran melek dahi, şöyle sesleniyordu: “Bu gece dua edenlere ne mutlu.” Dördüncü kapıda duran melek dahi şöyle sesleniyordu: -”Bu gece, Allah’ı zikredenlere ne mutlu”. Beşinci kapıda duran melek dahi, şöyle sesleniyordu: “Bu gece Allah korkusundan ağlayan kimselere ne mutlu.” Altıncı kapıda duran melek dahi, şöyle sesleniyordu: “Bu gece Müslümanlara ne mutlu.” Yedinci kapıda da bir melek durmuş şöyle sesleniyordu: “Günahının bağışlanmasını dileyen yok mu ki, günahları bağışlansın. Bunları gördükten sonra, Cebrail’e sordum: “Bu kapılar ne zamana kadar açık kalacak? Şöyle dedi: “Ya Muhammed, Allah-u Teala, bu gece, Kelp kabilesinin koyunlarının tüyleri sayısı kadar kimseyi cehennemden azat eder.”
- Hz. Ayşe Radıyallahu Anha anlatıyor: “Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdular ki: “Allah Teala Hazretleri, Nıfs-u Şa’ban gecesinde dünya semasına iner ve Kelb kabilesinin koyunlarının tüyünün adedinden daha çok sayıda günahı affeder.”
.....
Teşekkürler Sel-can-ım... : ))
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder