5 Ağustos 2008 Salı

Aşk yağıyor İstanbul'a


İçimde nice uzun yılların özlemi var...Demek geliyor içimden.Ne çok şey yaşayıp, duyumsadım da dökemedim yazıya,dillendiremedim, sadece YAŞADIM!...Kimilerini sonradan da olsa yazmak istiyorum kimileriyse gönüle vurup geçtiler dolu dolu vurup geçen sağanak yağmurlar gibi...Denize bakardım geldiğim şehirde, boydan boya uzanan, bir uçtan bir uca...Bulutlara sevdâlandım burada, heyecandan deli ediyorlar beni, ne var bilemem ki onlarda? Bir bilsem, anlayabilsem... Sonsuzluğu duyumsatıyorlar bana, özgürlüğü, gamsız olmayı,kuşatıcılığı, rahmeti, alıp başını gidivermeyi.....Yüreğimde bir coşku, dudaklarımda tebessümle bakıyoken onlara,sevinç ağırlıklı bir coşkuyla gözlerim gölgeleniyor bu kez...Derin nefesler alırken, başım dönüyor hazdan...Bir eski çizgi film karesinde, bulutların üzerinde elleri çenesinin altında kenetlenmiş uçan, Heidi oluyorum...Ya da Alplerde koşan; etekleri uçuşup, saçları rüzgârda dalgalanırken, uçsuz bucaksız yeşillikleri nefes nefes özümseyen duygular...Bir alıntıyla noktalayayım şimdilik...Anlatılacak çok şeyler var gibi,havadan- sudan olsa da...Bugünleri bana hatırlatacak anılar, yaşanmışlıklar...Sevgiyle, diyorum şimdilik, SEVGİLERLE...

Hayat/Nebile


AŞK YAĞIYOR İSTANBUL' A
-Hüzzam bir sevdanın ardından- Saatlerce uyuyup uykusuz uyandığım katrandan kara bir gecenin sabahında yine sessizliğe, yine sensizliğe açtım gözümü… Engin ve ıssız bir okyanusun en derinine dalmak gibi bir şey bu. Koyu bir karanlık, müthiş bir basınç.. Görünmez bir el yüreğimi avuçlarının arasına almış sıkıyor sanki…
Çıkmalıyım bu kör kuyudan.. Bu ruh halinden kurtulmalıyım.. Beni bana bırakmadan, tutmalıyım kendi elimden. Bu düşüncelerin içerisinde, ağrıyan şakaklarıma aldırmadan elimi uzatıyorum radyoya.. Belirli belirsiz yarım bir türkü dolanmış dilime: “Dert adamı yer imiş…” Radyodan yükselen cızırtılı ses bastırıyor beni.
“Gecenin en siyahında Umudun bittiği yerdeyim Köşeyi dönsem ölüm Düz gitsem hayat Gölgeler içindeyim Sen imkansızsın… Sensizlik imkansız Aşk imkansız..”
Dudaklarımda buruk bir tebessüm beliriyor. Ve gayri ihtiyari “imkansız olmasa aşk olmazdı” diye söyleniyorum kendi kendime.. Söyleniyorum ya kendim de şaşıyorum buna. Hava kapalı bugün.. Aşk yağıyor İstanbul’ a.. Başucumdaki kitaba uzanıyorum. Uzun zamandır almak, okumak istiyordum. Oysa bugün sıkıyor beni.. Gönül yorgunluğu olsa gerek bu.. Bilir misin nedir gönül yorgunluğu? Bir bilgeye sormuşlar:
- Efendim canınız ne istiyor? Bilge cevaplamış:
- Canım hiçbir şey istememeyi istiyor.. ve devam etmiş.. Bu ruh halinin adı gönül yorgunluğudur..
Bugün benim de canım “hiçbir şey istememeyi” istiyor. Aldırmıyorum beynimin kıvrımlarında dolaşan yüzlerce soru işaretine. Dışarı atıyorum kendimi.
Yürümeliyim.. Islanmalıyım.. Hatta sırılsıklam olmalıyım. ... Aşk yağıyor İstanbul' a...

Alıntı

***


Yine bir geçmiş zamana ait yukarıdaki satırlar..Şimdiyse gecenin bu vaktinde kendimle başbaşa kalacağım, Ağustosböcekleri'nin senfonisi eşliğinde yürüme, nefes alma, hayatı duyumsama zamanındayım.Güvenli bir yer burası geç saatte de yürüyenler çok, sorun olmuyor.

Çok da koşu temposunda olmayacağım zaten, biraz endorfin alıp geleceğim.. : ))

(Egzersizle açığa çıkan ve insanda mutluluk duyguları uyandıran hormon)

Sevgiler...Hayat

Hiç yorum yok: