31 Ağustos 2008 Pazar

Ramazan' a girerken...


Merhaba arkadaşlar...
Öylesine doluyum ki, bir kaç mini destan örneği oluşturabilirim sanıyorum. Ajandama aldığım notlardan bile bir kaç yazı çıkar.Son derecede düzensiz bir hayatın içindeyim özellikle son üç haftadır. Yine de notlarımı aldım, sırasını bekliyor yazılar...
'benseno' aradı bu akşam, onun için özellikle bir kaç paragraf yazmak istiyorum.Dilerim, yüreğinde güzel tellere dokunabilir yüreğimden kopup gelenler...
Son iki gündür annemleyim.Dün Beyazıt' a götürdüm onu. Sahaflar' ı gezdik birlikte ( o, hasta arabasında) Nasıl mutlu oldu ve hava nasıl yakıcı, esintisiz...
Karpuz alıyorum seyyar satıcıdan, dilimlenmiş... Umrumda değil, hem annemi gezdiriyor, hem bir çatal alıveriyorum. Tam turist havalarındayım.Okulumu gösteriyorum ona. İlk 500 üniversite arasına hem de 160 lı sıralarda mı ne girmiş tüm dünyada.. İ.Ü.Ecz. Fak.
Çınaraltı'nda geçmişe dönüyorum O çınarın altında arkadaşlarla içilen çaylar, konuşulan kim bilir hangi mevzular...
Bugünse sahile gittik birlikte..İlk kez ürpertici geldi rüzgâr, buna rağmen çok hoşlandım. denizin dalgası ve rüzgâr ' deli' ruhumu çağrıştırıyor bana, iyi anlaşıyorlar genelde... : ))
Nasıl dualar ediyor annem.. Onu mutlu görmek beni pek çok sevindiriyor.
..... (sürecek)

benseno, canım, esas yazmak istediklerimi yazamadım. Geç oldu, dışarıdayım biliyorsun. Birazcık daha ' hanım-hanımcık' davranmam gerekiyor.Ramazan-ı Şerif, hepimize hayırlı olsun. Feyz ve bereketinden nasiplenmek dileğimle tüm dostlara sevgiler...
Hayat

29 Ağustos 2008 Cuma

Kısa-kısa (Günlüğümden)


Kimi ânlar vardır ki yaşamınızda, yaşarken de farkındasınızdır hoşluğunun.. geçmesin istersiniz.. n'olur, bitmesin!...Benim de olmuştur elbette ki öyle 'an' larım...Resimlere bakarken bir hoş oluyor insan.. yine bir hoş oldum anlayacağınız.. : )İyisi mi dünü dünde bırakalım şimdilik ve yakın geçmişteki 'dün' lere dönelim. Bugünü yazmak.. o..hooo... Lüks iş!.. Nerede o zaman ve imkân bolluğu? : ))Oysa ki sıcağı sıcağına nasıl da yürekten kopup gelir duygular, nasıl da farklıdır yansımaları, hissettirdikleri...Haber turu gibi 'kısa-kısa' anlatayım bir şeyler, oradan- buradan.
Geçenlerde bir akşam markete gidiyorum, amacım yürüyüş, marketten alacağım sadece içecek, sonrasında devam edeceğim yoluma. Vakit, akşam- yatsı arası.. alacakaranlığı geçmişiz...Birileri geçiyor yanımdan, dikkat etmiyorum kim- ne olduklarına.. birisi dokunuyor elime geçerken, dikkat çekmek istercesine.. gayri-ihtiyârî bakıyorum, 'ne oluyor?' gibilerinden...3 yaşlarında bir erkek çocuk.. sarışınca, toparlak, sevimli mi sevimli...'Mehmet' .. diyor, kendini tanıtıyor. Neler de biliyoruz, memnun oldum 'Mehmet' ... : )Annesi araya giriyor. Bir gün birlikte şehiriçi otobüs yolculuğu yapmışız, hatırlamıyorum. Tanıdı sizi.. diyor. Sevmişimdir mutlaka, rahat durmam ki ben!.. : )Alıp şöyle bir havalandırıyorum onu, kolay değil ama, gürbüz bir çocuk, maşallah...'Hoşça kaaalll' .. diyorum, yarım yamalak lisanıyla tekrarlıyor:'Hoşça kaaalll' ...
Başka bir akşam, mekân değişik. Şehrin farklı bir ucu. Ablamla birlikte bir dükkândan çıkarken, eteğimi çekiştiriyor birisi. Hayırdır inşallah!.. : )Yine küçük bir çocuk, çocuk arabasında oturuyor, sevimli bir kız bu kez...Uzanıp seviyorum, gülümserken söylüyorum işte bir şeyler...Kedi görsem bana yaklaşıyor, çocuk görsem öyle.. mıknatıs mıyım ne?.. : ))...
Burada komşuluk ilişkilerime fazlaca mesai ayıramadım. 'Seyyare' yim anlayacağınız. Hâl böyle olunca da kapı önü selâmlaşmalarında kalıyoruz insanlarla.Zâten, kapıyı çalıyorsunuz, yarı- buçuk açılıyor, sorgulayan gözler karşınızda.. ardınızdan güpegündüz dahi kapı sürgüleniyor. Hiç işim olmaz!..kimse kusura bakmasın. : ) Kendimi ispata ihtiyaç duymuyorum, zamana bırakıyorum. Tanırlar nasipleri olduğunda, tanışırız nasibimiz olduğunda...
Öyle bir komşum vardı geldiğim ilde. Kapı aralanır, buyur etmek yok.. usûlen de olsa, dil ucuyla da söylense yok!... Alışkın değilim ya, gülümsüyorum kendi kendime...Onun hikâyesini ayrıca anlatmak istiyorum, güzel günlerimiz çok oldu sonrasında. Şimdi kardeş gibiyiz, iyi anlaşan kardeşler...'Kardeşlerimden de öncesin, onlara söyleyemediklerimi sana çekinmeden anlatıyorum' diyor.'Ne zaman geleceksin' ler.. 'Seni çok arıyorum' lar...
E eee.. Etme- bulma dünyası, kapıda ağaç ettiğin günlere sayarsın artık!.. diyorum, gülüşüyoruz.O zaman.. diyor, sıkıntılı günlerimdi. Dışarıdan birileri evimin iç hâlini gelip görsün istememiştim. Seni tanıdıktan sonra başka... En zor günlerimde sende ferahladım. Seninle bir çay, kahve içip iki lâflamak nasıl rahatlatırdı beni. Benim için de öyle ablacım.. diyorum. Ben de seni çok özlüyorum....
Nereden nereye.. Dün akşam, düşünüyordum hayatımızdaki minik keyifleri.. Düşünmüş müsünüzdür siz de?Öylesine sıcak ki son günlerde şehir.. yapış yapış oluyorsunuz. Günde iki kez duş yetmiyor neredeyse, sudan çıkmasa yeri, insan...Duş sonrasının ferahlığı, yıkanıp ütülenmiş, 'temiz' lik kokan çamaşırlar... İşte size minicik ama önemli olduğunu düşündüğüm keyifler...Ilık esen rüzgâr, doyasıya içinize çektiğiniz bir nefes, yağmur altında salınarak yürümek, bir yerlerde yanan yer ateşinin kokusu, çiçeklerin başınızı döndüren rayihaları, saçları rüzgâra savurarak yürümek...Bir bardak çayı muhabbetle yudumlamak...İlle de muhabbet arkadaşlar.. ne var ki yeryüzünde, hattâ âlemde başka?...
Neyse.. dün akşam, duş sonrası dışarı çıkmak istedim. Yorucu bir gün geçirmiştim. Açık havayı severim, doğayı, doğallığı çooookkk severim. : )Asansöre doğru yürürken, çapraz karşı daire komşum, 10 yaşlarındaki oğlu ve bir yakınıyla dışarı çıkıyordu. İkinci asansörü mü çağırsam, onlarla mı insem ikilemini yaşadım kısa bir an...Selâmlaştık, hayırdır, gezinti mi.. bağlamında bir soru yönelttim.'Oğlum ateşlendi, hastaneye gidiyoruz' dedi.'Bırakabilirim isterseniz' e , 'Çok iyi olur' karşılığını aldım.Yolda cep no. mu verdim, isterlerse kendileriyle hastanede bulunabileceğimi, işleri bittiğinde onları alabileceğimi, beni ihtiyaç duydukları her ân çekinmeden arayabileceklerini söyledim.Teşekkür ettiler. Rica ederim, dedim. İnsan insana böylesi durumlarda lâzım.Gerçekten de öyle değil mi?Zor zamanlarında insanların yanlarında bulunmayı bir deneyin, unutulmayacağınızı düşünüyorum....
Fotoğrafçıda işim vardı dün. Kaza resimlerini aktardılar, cd ye kaydettirdim ayrıca.Baskılarını aldım. Kaza yapmıştım ya hani,ifadede oyuna getirilmişim biraz, oysa ki resimler gösteriyor açık seçik. Ana yolda gidiyorum, tâlî yoldan gelen bir araç 90 derecelik bir açıyla çarpıyor aracıma.
Bu arada kızını kaydettirmeye gelen bir hanım var yanımda, tanışıyoruz.Fransa' da kalmış 22 yıl. Eşi hâlen orada. Kızı, kızımla aynı sınıfa, aynı okula gidecek bu yıl. Aynı şubeye de düşerler mi bilmem?Bir yıl gibi bir süre olmuş geleli. Yakın oturuyoruz. Çok yalnızlık çekip, depresyona girdiğinden söz ediyor. Bilmez miyim gurbeti?
Ramazan' da Fransa' ya gidecekmiş eşinin yanına, sonrasında görüşürüz kısmetse dedik....Burada yalnızlık çekmiyorum. Yalnızlık çekmeyecek kadar meşgulüm aynı zamanda. Kendimi oyalamayı öğrendim sanırım.İşi, uğraşacak bir şeyleri olan, çevresine duyarlı bir insan yalnızlık çekmemeli.. desem, her insan da aynı olamıyor ki, sanırım ben fazlaca girişkenim.
'Çok çalışmam lâzım anne.. çok!..' diyen bir çocuk vardı hani reklâmda. Aynen onun gibiyim.Yine yoğunum arkadaşlar, havanda su dövmem :)) gerekiyor bolca... Dünya işleri işte, n'aparsınız, hele bu koca şehirde...Esenlikle...âfiyette kal-alım-ınız...
Sevgiler...Hayat

21 Ağustos 2008 Perşembe

Geçen Yaz'dan (Meryem' le bir gezi)


Geçen Yaz' dan (Meryem' le bir gezi)
İlham… Tuhaf şey…İlham perileri….hesap-kitaplarını, sağlarını-sollarını anlayabilen varsa beri gelsin.
Uykum kaçtı-çok sık olmaz bu, yorgunluktan yenik düşerim uykuya. Pilimi bitirmek için gayret ettiğimi söylememe bilmem gerek var mı?? ) Gerçi yaz aylarında sabah namazı çok erken oluyor. Geç vakitte uyuyan insanın uyanması imkânsız gibi. Ben de beklemeyi tercih ediyorum bu durumda.
Terastayım. Sessizliğin içindeki sesleri dinliyorum. Misk gibi bir hanımeli kokusu getiriyor rüzgâr. Ağustosböceklerinin sesi hâkim ortama ve çook sevdiğim koku-hanımeli-… İçime çekiyorum kokusunu, yudumlarcasına…
A aa,,,Cici köpeğimiz havlamıyor. aferin, sabahın köründe nasıl davranması gerektiğini biliyor. Ayrıntıya boğmayayım daha fazla, korkarım yazı kaynayacak arada. )
Yine çok şey birikti.Kına gecesinden sonra yazdım mı? Hatırlamıyorum. Hâlâ sağ elimin ayasında kırmızı renkte bir daire var. Biraz solmuş ama. Denize gittik ya, deniz suyu çok etkilidir. Günlerimi karıştırdım gibi, aklımda kaldığı kadarıyla, Pazartesi(hafta başı) bebek beklediğini öğrendiğim bir arkadaşın canının çektiği jöleli pastayı hazırladım önce. Hazırladım ya, ben bu işlerden öyle el-ayak çekmişim ki(uzak kalmayı tercih ediyorum sürekli) ısınmam vakit aldı biraz. Hazır, pasta altı keki kullandım ki kendim daha güzel hazırlarım. Önce muhallebisi, ardından kremşanti, sonra meyveler ve çilekli sos. Aslında jöle kullanmam gerekiyordu ama mevcut olanı kullandım. Pratikliğimi severim, tariflerimi de değiştiririm, takılmam. Küçük sayılacak bir kap kullandığımdan(normalde fırın tepsisi boyutunda hazırlarım ve süslerken çok zengin desenler oluşturabilirim), bir de süsleme meyveler de istediğim çeşitler elimin altında olmadığından görüntü bana göre vasat kaldı. Lezzet mi? Sormayın yaa her zamanki gibi işte. Her tadına bakan tarifini istedi. Gerçi aynı tarifi başkalarına da veriyorum amaa..ı-ıh…benimki gibi olmuyooo… Ne çok övdüm kendimi, ayıp, ayıp! )
Aynı gün sosyal güvenlik kurumlarından biriyle sözleşmemi uzattım.Şu, kitap yaz, baskısını düşünme, benden diyen arkadaşıma uğradım, bilgisayarında bana göstereceği resimler varmış. (Meryem) Ertesi gün için kızlarımı da alıp onun kışlık evlerinde yan daire komşusu olan arkadaşının yazlığına gitmeyi plânladık. Aylardır istiyorduk da (arkadaşı çağırıyordu) ancak sıra geldi.Oradan çıkışta da annesi hasta olan arkadaşımla oturdum bir süre. Yoğun bakıma alınmıştı yine hasta… Doktoruyla konuşup durumu hakkında bilgi aldım.Sonrası da yürüyüş tabiî… Kimi zaman yetişemiyorum, bu aralar 7 günü 5 güne indirmek zorunda kalıyorum istemeden. Bakıyorum ki onu da bunu da yapayım derken vakit geç olmuş. Kimi zaman 10’da yürüyüşe çıktığımı bilirim. Hattâ site içinde(kapının önünde) 11-12 (23-24)de bile yürümüşlüğüm vardır. O saat iyi bir tercih olmuyor. Gevşetmemek adına inat ediyor ve yapıyorum ama kendimi dinlemeyi öğrendim az çok. Şimdi daha hoşgörülü, toleranslıyım kendime.
Ertesi gün(küçük kızım bir önceki günden beri sindirim sistemi enfeksiyonu yaşıyordu), arkadaşa gitmek üzere hazırlandık. Küçük kızım gelmeyeceğini söyledi. Gereken ilaçları vermiştim ve durumunu kontrol etmeye çalışıyordum. Normalde kendi hâline bırakırım. Hem ben gittiğim yerde daha rahat olurum (gönüllü gelmeyince hoşnutsuz olan taraf diğer tarafı da etkiliyor genelde) hem de o, daha hoşlandığı bir konuda yoğunlaşır, idare ederiz böylece.
O gün:Hayır kızım, dedim, bilirsin normalde ısrar etmem hiç. Gel, kendini oyalayacak kitap, müzik ne gerekiyorsa yanına al, oyalanırsın, olmadı, orada da uzanır dinlenirsin. İyi hissedersen de yüzersin. Seni yanımda istiyorum ve itiraz kabul etmiyorum. Çok inatçıdır. İstemediği bir şeyi yaptırmak hemen hemen imkânsızdır. Bununla birlikte benim kesin tavrım karşısında gönülsüz de olsa hazırlandı.
Önce birlikte gideceğim arkadaşımı (Meryem'i ) evinden aldım arabayla, tedavi görüyor ve dinlenmesi gerekiyor. İki araba ile gitmeye gerek yok ben seni alır bırakırım dedim. Yol yapımı vardı, yarım saatlik mesafeyi 1 saatten uzun sürede aldık. Bu da gönülsüz gelen küçükhanımın suratına yansıdı tabiî. Bu arada ben de ufaktan gerilmeye başlamıştım.Neyse, sonunda gideceğimiz yere vardık. Biraz sohbetten sonra hazırlanıp denize indik. Resimleri site ana sayfasında var. Yüksek bir konumda ev, denize merdivenlerle iniliyor. En hoş tarafı da özel arazi olması, çevrede kimsenin bulunmamasıydı. Hava aşırı sıcaktı o gün, tam deniz havası yani.Küçük kızım önce yüzmeye yanaşmadı, nasılsa sonra fikir değiştirdi. Su nasıl güzel, nasıl ılık… O sıcaklığa rağmen güneş de yakıcı değil… Kısaca çok güzel saatler geçirdik. Güneşin etkisini azalttığı saatlerde girdiğimiz vakit 1-2 saat arası oyalandık. Normalden uzun bir süre sürekli girilmediğinde denize ancak , sorun oluşturmadı.Sonrasında bir çay faslı, abartısız… Samimi, keyifli…Arkadaşı evine bırakıp biz de eve döndük.O gün yürümedim. Yeterince hareket etmiştim zaten.Kızımda sorun çıkmadı ancak sonraki iki gün ben …. Bulantı, iştahsızlık vs ile gezdim. Tedavi sırası bana gelmişti. Zoraki bir kahvaltı yarım yamalak… Onun dışında meyve bile görmek istemiyordum. O günü dinlenerek geçirdim.
Ertesi gün yardımcım ve kız kardeşi geldiler. Çocuklarımı büyüten (en fazla benimle çalışan hanım), 19 yıl olmuş bakıyorum da…Arada kaç yardımcı değişti. Uzun süre çalışanlar az oldu…Kötü huyum insanlara fazla insancıl davranmam ve onların bunu suistimal etmemelerini beklememdir.Dilimi anlayabilen birkaç kişi ile geçti yıllar işte.Biri bu hanım, şimdi çalışmıyor. Tanıyan herkesin, işini ve hanımlığını beğendiği birisi. Düşünüyorum da öyle güzel günlerimiz oldu ki... Geçmişte gecenin 11-12 sinde onu arabayla eve bıraktığım zamanlar oldu (genel düzenlemelerde vs)
Bir de birkaç yıl çalışan ve hâlâ görüştüğüm bir kızım ) vardır. Bir tanıdık aracılığıyla başladı çalışmaya. İlk görüşmemizde eczaneye geldi. Hatırlıyorum. Yemek konusunda da yardıma ihtiyacım var. Nasılsın bu konuda diye sormuştum. Çok kendinden emin bir:Oldukça iyiyimdir. Annem çalıştığı için küçük yaşlardan itibaren epeyce tecrübem oldu bu konuda, cevabını alınca biraz şaşırıp gülümseyerek:-Hmm, oldukça iddialıyız. Görelim bakalım…gibi bir şeyler söylediğimi hatırlıyorum.Ona alışmak kolay oldu. Çok saygılıydı, temizdi, becerikliydi, çocukları seviyor, ablalık yapıyordu. Kısaca…gözüm arkada kalmıyordu.
Buna rağmen eğer evdeysem çocuklarımın okuldan gelir gelmez sordukları ilk sorunun:—Annem evde mi? Olduğunu çok net hatırlıyorum.Ya da eşim:—Anneniz evde mi? Ne kadar hassasiyetler var dikkat edilmesi gereken.Niye sadece evlenir insanlar-niye dikkat edilmesi gerekenlerin eğitimi uzun uzadıya verilmez evlenecek olanlara? Annelik eğitimi de öyle-çocuk yetiştirmek de öğrenene kadar ne çok yanlışlar yapılıyor, yapıyoruz.Yine konuyu çok dağıttım, toparlayacak olursak… Yardımcım ve kız kardeşi geldiler. Bahçeyle ilgilendi birisi dikmek istediğim sebzeler vardı. Diğerlerinin de gübrelenmesi vs.O akşam kargosuna zeytinyağlı yaprak sarma sözü vermiştim oğluma…Bir saatin içinde bahçe(iki komşunun ve bir de bizim) gezip yaprak toplamak, iç hazırlamak, yaprakları haşlayıp sarmak-halledildi.Diğer 1 saat pişmesine ayrıldı ve son yarım saat arabayla kargoya yetiştirmeye…Neden diyor- keşke az daha önce söyleseydin, hazırlardık Hayat hanım. Ya diyorum, yetişir… Hadi gayret. Bir taraftan da gülüyorum. Hızlı davranıyorum, sistemli- sakin ama hızlı tavrım onlara da bulaşıyor ve hallediyoruz şükür.Yola çıkmadan önceki son 1-2 dakikada yakalıyorum kargoyu, teslim ediyorum paketi.Doğru yürüyüşe…Ertesi gün oğlum arıyor:-Anne kim yaptı bu sarmayı?-İçini ben hazırladım, ….larla birlikte sardık.-Anne süper olmuş. Hiç bu kadar güzel olabilir mi ya ellerine sağlık.-Kafa mı buluyorsun? )-Yok anne ciddiyim gerçekten çok güzel olmuş.-Özlemişsindir.-Olabilir ama kaynatma, yine de çok güzel olmuş.-Sevindim, afiyet olsun.-Sağ ol anne-kız )
(Sürecek... demişim ama süremedi.. : ) Sevgiler... Hayat

19 Ağustos 2008 Salı

Eylül Esintileri (anı- günlük)


Yazının ilk bölümü linki:


Dalgaların çekimine karşı koyamamışımdır pek..'Deli ruh' umu mu yansıtır bana, niyedir acep böylesi çekmeleri beni?Onların bembeyaz köpüklerinde ruhumdaki kederler aklanır sanki, mırıltıları ninnidir bana...Günlerdir sıcak..rutubetli sıcak var İstanbul' da...Yoruyor bu hava insanı, dışarı çıkmak istemiyorum.Meryem' i anlatıyordum sizlere, yazmıştım, aynı dönemde geldik İstanbul' a.. Bir yıl geçti yaklaşık.Onunla nasıl tanışmıştık? hatırlamaya çalışıyorum..yok, olmuyor...Kampüsten ortak arkadaşlarımızdan birinde görmüşümdür muhtemelen.Çok sevdiğim ruhlardan biri o..Ruh ikizlerimden biri.Adımbaşı da bir ruh ikizine rastlayamıyor insan, mâlûm.. : )

Bir kahve hazırladım kendime..nescafe ya da cappuccino değil..nescafe sevmem, sütle içebilirim.Cappuccino alışkanlığım yok, tadından hoşlanmışımdır ama sürekli bulundurmam.Rüzgârla karışık sıcak-sert bir hava..kendime gelemedim henüz.Sabaha karşı iki buçuk civarında uyudum. 04. 45 te ayaktaydım. Kızlarımı havalimanına bırakıp, bir miktar daha uyudum.

Anneme gittik yine dün.Ablam da geldi, komşumuzun torununun kına gecesine bir uğradım.Çok eski arkadaşlarımdan birine de rastladım, biraz geçmişe döndük bu arada..Düzensizlik yoruyor insanı, gün ışığına endeksli yaşamak gerek.

Neyse,konuyu daha fazla dağıtmayayım. Meryem' in de İstanbul' da olmasına çok sevinmiştim hani...Kampüs yürüyüşlerimiz, onun balkonunda hazırladığı şark köşesindeki muhabbbetlerimiz,ortak arkadaşımız olan çok kafa dengi olduğu yan komşusuna gidip denizde geçirdiğimiz gün, hastalığını öğrendiğinde içine kapanması, ameliyat ve tedavisi, tekrar kendine gelmesi, ameliyat sonrası bir gün kampüsteki gül petallerini birlikte toplayıp gül reçeli hazırlamamız birer birer geçiyor aklımdan...Bizim evin bahçesinde çektiğim fotoğraflarına bakıyorum.Uçuk mavi bir döpiyes var üzerinde..aynı renk tonlarında eşarp, oğlunun anneler gününde aldığı.. gülümsemesi mahzun mu ne?...Yine yan daire komşusuyla ellerinde mimozalar bana geldikleri gün, birlikte hazırladığımız 'kısır' , seslendirdiğimiz 'nostalji şarkıları' , o günkü neş' emiz...
Sonbahardı buraya gelişim. Eylül...İçinde doğduğum ay, hüzünle romantizmi birarada barındırdığını düşündüğüm ve sevdiğim...Annemin felç geçirmesi kış dönemine denk geldi. Nasıl inceden ayarlanmış her şey diyorum. Yıllarca gurbette kal, döndüğünün iki üç ay sonrası annenin sana ihtiyacı olsun..İlk üç ay benim için çok yorucuydu, annem ve kendi oturduğumuz ev arasında, İstanbul trafiği ve uzaklık da dikkate alınacak olursa epeyce yorucu geçti.
Sonrası Gürcü bir bakıcımız oldu. Gönül Akkor' un kızı ile tanıştım (bir arkadaşımın komşusuydu). Ziyaret ettim annesini de hattâ..O vesile oldu bakıcımızı bulmamıza, sağolsun.Annesi de yıllar önce geçirdiği bir rahatsızlık sonucu bakım gerektiriyor belli ölçüde. O da çok bakıcı değiştirmiş ve en son belli bir aracı kurumdan bulduğu şahıstan memnun kalmış.Referansımız o oldu.
'Güzel havalarda aklıma hep sen geliyorsun..' diyordu Meryem...Doğrusu, benim de aklıma o geliyordu. Biz, fırsat buldukça biraraya geldik bu dönemde.Henüz kalorifer sistemi ayarlanmamışken gitmiştim bir keresinde.Elektrikli ısıtıcılar vardı birden fazla. Gece onda kaldım. Nasıl ihtimam gösterdi, canım...Üşüyeceğim diye korkuyor.Bu görüşme sonrasında telefonumdan silmediğim bir mesajı var.
6.Aralık.2007Mesaj çekmeyi öğrendim.Sesini duymak için aramıştım.Sesin iyi.O gece seni hasta etmediğime sevindim.Ben grip oldum.Öptüm. Meryem...
Seni seviyorum Meryem, seni çok seviyorum.Gözlerimde bulutlar var bu yazıyı hazırlarken. Seni hüzünle hatırlamak istemiyorum ki ben, hüzün yakışmaz ki senin hâtırana...
İnsanın yüreğini bakışlarından okumaya çalışmış mısınızdır hiç? 'Gözler kalbin Aynasıdır' derler ya hani.. 'Gözler yalan söylemez.'Yüreğini yansıtan bakışlarıyla sevmişimdir onu.
'Hâlâ bu kadar ince düşünen insanlar kaldı mı?' dedirten söz ve davranışlarıyla, doğallığıyla, ölçülü çılgınlığı ( Bu da ne demek oluyorsa artık..) ile bağlanmışımdır.
Bir akşam vakti Göktürk' e gittim. Geleceğimi biliyordu. Karşıladı beni. Onun arabasıyla akşam karanlığında daldık araziye 'Dur sana ağaçları göstereyim' derken...N'apıyosun?.. demeye kalmadan çimenlerin üzerinde, ağaçların arasında turlamaya başladık.
'Çılgınım ben' diyordu gülerek..'Beni aratmazsın hani, sağ olasın' diye cevaplarken, biraz da şaşkın ama mutluydum.
Aynı akşam, budattırdığı ağaçlardan çıkan dallarla ateş yakacaktık, öyle planlamıştık. Şiddetli bir rüzgâr çıkınca vaz geçmek zorunda kaldık.
Kirazların çiçekte olduğu zamanlardı. Hava öylesine ılık ve aydınlık...Telefon açtım. 'Kiraz ağacının altında oturmuş seni düşünüyorum, gel hadi..' dedi.
Konuşmamız gerekmiyordu ki onunla olduğumuzda.. sesssizliğimizde dahi huzurluyduk biz...
Bir diğer gidişimdeyse kirazlar olgunlaşmıştı. 20- 30 yıllık birkaç ağaç.. Napolyon kirazları dalları eğiyor.. dipdiri gözalıcı renk ve tadları bir başka güzel...İkinci yıldönümü bugün hastalığımın ortaya çıkışının.. dedi. Neş'eliydi. Zaman zaman kendini yoruyor, sağ kolu şişiyordu fazlaca... Kaptırıyorum kendimi, çok zevk alıyorum bahçeden.. diyordu. Bilirim, bahçe ve toprak, seven için bir tutkudur. Aynı duyguları ben de taşıyorum.
Annesini yıllar önce kaybetmişti Meryem. Babasıyla diyaloğu çok farklıydı. Kocaman kızdım, omzunda gezdirirdi beni, aldırmazdı kimseye, utanırdım.. çok düşkündü bana.. diye anlatıyor o günleri.25 yıl gibi bir süre babasının yanına gidip geldi hafta sonları.. Onunla çok yakından ilgilendi.Hastalığı sonrası biraz uzak kaldı babasından. En son memlekete gittiklerinde beraberlerdi. İçime doğmuş gibi birkaç günde bir yanına gittim, diyordu.Ölümünden 5 gün önce 'gitme' demiş babası, yapamadım, döndüm.
Niye kalmadım?..Belki hastaydı da bana söyleyemiyordu.Yanında olsam ben farklı ilgilenirdim.
Bir tanem, bu duyguyu nasıl iyi tanırım bilemezsin. Babamın hastalığı sırasında gurbetteydim henüz.Çocuklarım küçüktü. Hastane sonrası tedavisini ben idame ettirmiştim.Epeyce de toparlanmıştı.Yaz tatiliydi.Eşim ve çocuklarım çağırıyorlardı. 'Gitme kızım' demişti babam. 11 yıl sonra bile ağlıyorum şimdi.Tekrar geleceğim baba, en ufak rahatsızlığında yanındayım inş. demiştim.Geldim evet..23 gün sonra cenazesine!...Nasıl suçladım kendimi. Neden dinlemiştim ki onları? Bilmiyorlar mıydı babamın durumunu, doktorların artık son demleri dediklerini...8 ay yastığım göz yaşlarımla ıslandı. Kimseye ama kimseye göstermediğim yaşlardı bunlar...
Sıkıntılarımı çok derin sıkıntılarımı hep içimde yaşadım ben.Bir mağrurluk mu var, hiç zor durumda olmamalı mıyım ki ben? Çok yoruyor bu karakter yapısı insanı. Hep güçlü olamaz ya insan!...
Geçen Pazar, kızlarımla gittim ona. 'Senin her gelişinde biber dolması ve elmalı pay oluyor.İnan ki o kadar sık yapmıyorum', diyordu.Köfte hazırladım ama kızartmadım. Onun bahçesinden biber, domates ve patlıcan topladık.Patates ekledim, onları da az yağda biraz buğulama benzeri kızarttım.Zaten hormonsuz, katkısız doğal gübreyle yetiştirilmiş sebzeler takdir edersiniz ki lezzetli olmaları için çok da hüner gerekmiyor.Başka bir tanıdık aile de geldi misafirliğe..Bir kısmımız (hanımlar) mutfağa yakın dış kapı önündeki masada yedik yemeğimizi. Resim çektim ancak ikinci bir servis ayrılmış olduğu için tabaktaki görüntü düzgün sayılmaz pek. Lezzetini garanti edebilirim.. : ))
Elma, armut, erik topladık bahçeden.. Yan sınır komşusuyla konuştuk bu arada. 'sarp sınır kapısı' diyor arkadaşım aradaki ayıraca.. : )
Mısırlar vardı, 'satıyor musunuz?' soruma olumlu yanıt aldım. Yerli ürünleri ve doğal olanları severim.Olduğunda bir 'alo' deyin, almaya gelirim.' dedim.Gülüştük...
Çay faslında arkadaşın eşi bir kaç hikâye- kıssa anlattı. Not aldım.Kendisi şahit olduğu bir olayı anlattı önce.Hacı Şaban Efendi Hz. , Bayburt' lu...Hastanede, kolunda serum takılı, çıkartmadan abdestini aldı, gömleğini ilikledi, ceketini giyip önünü ilikledi ve oturarak kıldı namazını diyor.Saygıyı görüyor musunuz?Bizler saygıyı kimlere gösteriyoruz acaba? Kızardım şu anda, utandım.Dünyalık değerler ne kadar döndürmüş başımızı?...Aynı zât...Allah c.c. dostu...'Yolda giderken, arabayı durdurun, şurada iki rekât namaz kılayım' diyor.'Namaz zamanı değil, 'ne namazı hocam?' diye soruyorlar.Bir ân..diyor. Allah c.c. ı unuttum.2 rek'at tevbe namazı kılayım!...
Allah' ım...Değil seni unuttuğumuz, unutmadığımız anların şükür namazını kılabilsek belki...Lûtfedip, bağışladıklarına kat bizleri de...Sen sev, sevdiklerine sevdir, sevindir Yâ Rabb!...Huzurunda huzur bulanlardan eyle. (âmin)...
Meryem düşünceli..Meryem durgun, gülümsemesi buruk..Bir metastazdan şüpheleniyorlar.Tetkik yapılacak.İçeride konuşuyoruz diğer hanım misafir, Meryem ve ben.Terapisi sırasındaki vücut direncinden vs. Öyleyse diyor misafir hn., bünye direncin çok iyi, atlatırsın.
-İstemiyorum ki.. diyor.
'Seni andığımda yüreğim titriyor. İçine kapanmana, benden uzaklaşmana izin vermeyeceğim' diyorum.Lütfen benimle bağlantını koparma. Hani, kitabımın baskısı sendendi? Hazır değil bak..Nereye?...'getir' ..diyor, sanki hemen bastırmaya hazır gibi bir tonlamayla.
Yapma Meryem.. parça parça tükenmekten yoruldum artık. Her sevdiğimle birlikte eksilmekten!......Son olarak geçen Salı günü gittim ona. Haber vermeden.O gün tetkiki vardı. Gündüz yorulup, uyumuş.Ben gittiğimde akşam üzeriydi.Sahipsiz köpekleri beslemeye gidiyorlardı oğlunun kullandığı motorsikletle..Tüm canlılara karşı öylesine merhametliler ki ailecek, maşallah.
Bahçede oturuyoruz. Elimi uzatıyorum. Yüz ifadesi donuk.. elim havada kalıyor.Taş olsa erir.. ifadesiz görünüyor. İçinde yanan volkan görünmüyor.Sanki uzanıp tutuverse çözülecek, darmadağın olabilecek gibi..üstelemiyorum.Hani, nasılsa üstesinden geldiğimiz yaralarımız vardır.
Şairin dediği gibi:
'Eski dikişler sökülüp de kanama başlarsa yeniden
Yaralarıma en acı tütünleri basacağım ben' ...
Bir şefkat gösterisinde oluk oluk kanayacak yaralarımız vardır içimizde hani...
'Ne olur, ara beni.. ne olur içine kapanma, yanında olmama izin ver.' diyorum.'Yapabileceklerimi değil, yapamayacaklarımı dahi iste benden!..'
Araba almadan gitmişim, oğlu ile birlikte beni durağa bırakıyor. Çok ısrar ediyorlar eve bırakmak için ya da en yakın merkeze. Geri çeviriyorum.Zaten yorgun her ikisi de. Sarsılacak boş yere. onları yormak için gelmedim ki ben.
Ayrılırken sarılmıyor 'radyasyon aldım' diyerek.Canım, yine düşünceli, yine şefkatli......Dün görüşüyorum telefonda. memlekete gideceklerinden söz ediyor. Arayamıyorum. Aklımdan çıkmıyor.
İçimde hüzün, dinlediğim parçada hüzün var. Hikâye sürüyor.Gerçek hayat hikâyesi...Devamını yazacak mıyım bilmiyorum.Bu kadarını yazmak için bile zorladım kendimi.Günlerdir erteliyorum.Önce kendi içimde çözümlemem gerek...
Etkilendiğim bir alıntıyla noktalamak istiyorum şimdilik:
Efsane Wimbledon'un ilk zenci Şampiyonu Arthur Ashe kan naklinden kaptığı AIDS'den ölüm döşeğindeydi.. Hayranlarından biri sordu..
"Tanrı böylesine kötü bir hastalık için neden seni seçti?" Arthur Ashe cevap verdi..
"Tüm dünyada 50 milyon çocuk tenis oynamaya başlar, 5 milyonu tenis oynamayı öğrenir, 500 bini profesyonel tenisçi olur, 50 bini yarışmalara girer, 5 bini büyük turnuvalara erişir, 50'si Wimbledon'a kadar gelir, 4'ü yarı finale, 2'si finale kalır. Elimde şampiyonluk kupasını tutarken Tanrı'ya 'Neden ben?' diye hiç sormadım. Şimdi sancı çekerken, Tanrı'ya nasıl 'Niye ben?' derim?.
Mutluluk insanı tatlı yapar. Başarı ışıltılı.. Zorluklar güçlü.. Hüzün insanı insan yapar, yenilgi mütevazı.. Tanrı'ya asla 'Neden ben' diye sormayın. Ne olacaksa olur. ...
Dipnot: Yazıyı yeni tamamlamışken bir telefon geldi.Ekranda 'Meryem Cep' ibaresi vardı. Meryem.. canımmm!.. diye hafif bir sevinç çığlığıyla açtım telefonu. Sesi neş'eliydi.-'Neredeyim, bil..' diyordu.-'Neredesin?'-'Sizin eski evinizin önündeyim.'-Girsen- e içeri. dur bir arkadaşı arayayım, müsait mi?Arıyorum evi alan arkadaşımı (çok sevip değer verdiğim, gerçekten çok özel arkadaşlarımdan birisi de odur.Evi satın almakta tereddüt edecek, 'Acaba Hayat ne düşünür?' diyecek kadar zarif, yüce gönüllü birisi o..Seni çok seviyorum arkadaşım. Cevaben şöyle demişimdir:'Çok emek verdiğim bir mekân orası. Senin gibi değer verdiğim bir arkadaşımın içinde yaşamasından ancak mutluluk duyarım!'Arkadaşımı arıyorum. İki samimi arkadaşım onlar ancak farklı arkadaş gruplarımdan oldukları için çok yakınlıkları olmamıştır, bu nedenle aracılık yapma gereği duydum.Sevdiklerimin tanışmalarını sağlamaya çalışırım ve bundan da olumlu sonuçlar almışımdır genelde.Hani, 'dostumun dostu, benim dostum' .. misâli...Anlaştığım insanların birbirleriyle de çok iyi diyaloglar kurabildiğine şahit olmuşumdur mutlulukla......Sevindim sesini duymaktan, neş'eli olmasına sevindim. Böyle bitmesini istemiyordum yukarıdaki yazımın..Sevdiğinin mutluluğuyla mutlu olabilmek çok çok güzel...
Sağlık esenlik diliyorum hepimize...İçten sevgilerle...Hayat
Diğer resimler:

Ruhun Sükûnet Hali


Son günlerde Leo Tolstoy'un "Yüce Fikirler" eserinden tercümeler yapıyorum. Leo Tolstoy'un bu az bilinen eserinde, yazarın hayatı boyunca derlediği "güzel ve yüce fikirler" bulunuyor. Dünyanın her yerinden farklı düşünürlerin vecizelerinden oluşan bu derleme, Tolstoy'un ana felsefesini özetliyor denebilir. Bu kitaptan Epictetos'a ait bir "yüce fikir"i sizinle paylaşmak istiyorum:

<< İnsanlar, ancak kendilerine bağlı olmayan yabancı işlerle meşgulken sıkıntı çeker, rahatsızlık ve endişeye kapılırlar. Bu durumlarda kendilerine kaygıyla sorarlar: "Ben ne yaparım? Acaba bir şey olur mu? İşin sonunda ne olacak? Aman bir şey olmasın?" Bu, sürekli kendilerine ait olmayan şeylerle ilgilenen kimselere olur.

Aksine, kendisine bağlı olan şeylerle meşgul olan ve hayatı kişisel gelişim işine dayanan bir insan, kendisini bu şekilde kaygılandırmaz. Eğer o, hakikatte direnip yalandan kaçınma konusunda endişe etseydi, ben ona derdim ki: "Sakin ol, seni kaygılandıran şey, senin kendi ellerinde bulunuyor. Sadece düşüncelerine ve davranışlarına dikkat et ve kendini her yönden düzeltmeye çalış. Öyleyse "Acaba bir şey olur mu?", deme. Çünkü ne olursa olsun, sen onu kendine bir ders ve faydaya çevirebilirsin."

- Ama, kötülüklere karşı dava ederken ölürsem?

- Ne o? Bu durumda sen yapman gerekeni yaparak, dürüst bir insanın ölümüyle ölürsün. Sonuçta ölmen gerekmez mi, ve ölüm seni bir işi yaparken yakalamaz mı? Ölümün beni, insana yaraşır, güzel ve diğer insanlar için faydalı bir işi yaparken yakalamasından memnun olurdum, veya kendimi düzeltmeye çalıştığım bir zamanda yakalamasından. İşte o zaman ben ellerimi kaldırıp: "Rabbim! Senin kanunlarını anlamak için bana verdiklerinden ne kadar yararlandığımı Sen daha iyi bilirsin. Seni suçladım mı? Bana olanlardan şikayet ettim mi? Vazifemi yapmaktan çekindim mi? Doğduğum için Sana hamd ederim, bütün nimetlerin için. Ben onları rızayla kullandım, onları geri al ve istediğin gibi hükmet, çünkü onlar Senin."

Bundan daha iyi bir ölüm olur mu? Böyle bir ölüme kadar yaşamak için fazla bir şey kaybetmene gerek yok, aslında böylece daha fazlasını elde edersin. Ama eğer sana ait olmayanı da elinde tutmak istersen, sana ait olandan da mahrum olursun.

Dünyevi işlerde başarılı olmak isteyen kimse geceler boyu uyumaz, sürekli uğraşır ve çırpınır, güçlülere yanaşır ve genel olarak aşağılık bir insan gibi davranır. Ve eninde sonunda, bununla ne elde etti? Elde ettiği şey, övgülerle çevrili olması, kendisinden korkulması ve patron olarak farklı emirler verebilmesi. Acaba sen, kendini bu tür meşgalelerden özgür kılmaya ve hiçbir şeyden korkmadan ve sıkıntı çekmeden rahat uyumaya ulaşmak için çalışmak istemez misin? Bil ki, ruhun bu sükunet hali karşılıksız elde edilmiyor. >>

15 Ağustos 2008 Cuma

Berat Gecesi ve güncel...

Berat Gecesi ve güncel...
Yine bir kandil arifesindeyiz. Daha bir etkileniyor, duygulanıyorum böylesi zamanlarda.. yaşlanıyor olsam gerektir. : )Her ne kadar yaşımı söylediğimde insanlar yerlerinden zıplasalar da.. : )
Geçen gün spor kompleksindeyim. Bir hanımla karşılaştık, çok uzun uzadıya anlatmak istemiyorum, yazmak istediğim başka şeyler, bu yalnızca garnitürü… : ) Konuşma metnimiz yaklaşık şöyle:
-Ben Hayat, isminiz?
-Nesrin..
-Çok hoş, ‘yaban gülü’ demek, değil mi?
-Evet, nereden biliyorsunuz?
-Sevdiğim bir arkadaşımın adıydı.
Biraz daha konuşuyoruz, içeri girecek. Kızımla da tanışırsınız diyorum. Çocuklar ve yaşları ya da kaçıncı sınıfta oldukları konuşuluyor bu arada.Tepkisi aynen şöyle:-Dalga mı geçiyorsunuz?-Hayır, ciddîyim derken gülümsüyorum, gülümsememi onay kabul edercesine yine soruyor-Tabi, tabi.. dalga geçiyorsunuz, değil mi?
Ya, ben niye dalga geçeyim yeni tanıştığım insanla, tamam zaman zaman uçuğumdur ama.. o kadar da değil yani… : )
Araya yine konuşmalar giriyor, ayrılırken gözlerimin içine bakıyor ciddiyetimi anlamak istercesine:
-Ben hâlâ inanamıyorum, dalga geçtiniz, di mi?...
-Hayır.. diyorum. Ciddîyim.
Dalga geçmek.. İlginç.. Şaka yapmak değil, dalga geçmek… : )
Ne diyordum, insanı olgunlaştıran yaşı değil, yaşadıklarıdır derim. Yaşanmışlıklar başka bir değer katıyor. Ancak.. uygun değerlendirmelere varılabilirse sonucunda. Aynen, şarabın oluşumunda, saklama koşullarının önemi gibi.. ekşiyip bozulabilir de, yıllanıp güzelleşebilir de…
Toprak da daha bir çekiyor beni artık. Aslında bu dünyayı bir pula satmak istiyorum. Hani mü’ min için dünya hayatı yalnızca bir ağaç altında gölgelenme zamanı gibi bir şeydi?
Niye bu çocuksu heyecan? Her halde o da Allah cc tandır deyip avutuyorum kendimi.
İçimde birikimler, birikimler… Taşacağım neredeyse. Yazamadıkça daha da doluyorum. Arada bu suların akması gerek, bendini yıkabilir yoksa…
Efendim, artık kandil ya da ‘Berat Gecesi’ konumuza dönsek mi, ne dersiniz?
Berat Gecesi, farklı etkiler beni, ürperirim. Bütün bir yılın bilânçosu, kâr- zarar hesabı ve bir sonraki yılın tasarımı. Aman Allah’ ım! Sen beraat edenlere kat bizleri de… (âmin)
Kişinin sonraki bir yıl içerisinde yaşayacağı her şey –eceli dâhil - kaydediliyor.
İçinde bulunduğumuz ‘üç aylar’ rahmet vesilesi aylar.. ne kadar değerlendirebiliyorum bu kıymetli zaman dilimini.. rahmet yağmurlarının bereketli damlalarından ne kadar yararlanabileceğim? Ne yapıyorum ki? ‘İki günü eşit olan ziyanda’ idi hani? Ne kadar geliştirebiliyorum kendimi? Kendime ve çevreme faydam ne?
Geçen gün bir giyim mağazasına uğradım bir şey almak için.Satış elemanları aralarında konuşuyorlar. Bir tanesi, o gün annesinin helva yaptığından söz ediyor.’Neden getirmedin?’ diyor öbürü..canım nasıl da istedi şimdi!..
Bu muhabbet biraz uzayınca, ‘Anlaşıldı diyorum. Bir gün kavurup hepinize getiririm inşallah.
‘Ne güzel olur’ diyor, canı helva isteyen. Hattâ bir kereden çok getirseniz.. : )
‘Neden olmasın? Diyorum, gelip siz de bana azıcık yardım etseniz.. : ))
‘Burada iş, evde iş’ diyor birisi, ‘yok, kalsın.’
Sayıyor neler yaptığını işte, evde…
Çok iyi.. diyorum. Benimkiler her şeyi benden beklerler.Biraz da sürekli yardımcısı olan evlerde yetişmelerinin payı var belki de bunda.
‘Okuyan kızlar öyle oluyor’ diyor bir tanesi…
Ben de okumuştum ve oldukça iyi notlarım vardı yine de böyle yetişmedik biz. Ölçü kaçırıldı biraz çocuk yetiştirmede sanırım. Yine de gayet becerikli olduklarını görüp, üstelemiyorum. Çenemi yormaktansa kendimi yoruyorum belki de.. : )
‘Annem çok güzel helva yapar’ diyor birisi.. herkes onun gibi yapamaz.’
Tabiî, annelerin yaptıkları hep farklıdır. Bu yüzden yalnızca:
‘eminim öyledir, hem, herkes için annelerinin hazırladıkları hep farklıdır; ancak benim de yaptıklarım beğenilir genelde diye cevaplıyorum. Tamam, ayın 16’sı kandil, o gün hazırlarım İnşallah diyorum. ‘Nerede oturuyorsunuz’a geliyor konu. Bakıyorum ki birisi yan bloktan, diğeri bir blok öteden komşu çıkıyor. Ben mutlaka size getireceğim annemin yaptığı helvadan, diyor. Tanışıyoruz bu arada, birinin adı Muazzez.
-Mmm, Allah (cc) seni aziz kılsın Muazzez, diyorum. İsmimi çok seviyorum, diyor
Diğeri Tuğba. Ne diyeyim, sen zaten cennet ağacısın, bize de gölgende gölgelenmek düşsün, diyorum. Derken alışverişimi tamamlayıp çıkmak üzere davranıyorum.
-Gidiyor musunuz, diyorlar.
- Ah, diyorum, benim sohbetim de helvam kadar tatlıdır : )
-Gerçekten de öyle, diyorlar, çok tatlısınız.
-Sizler de öyle, çok teşekkürler, derken gülümsüyorum.
Yarın kandil. Annemin yanında olacağım bu geceden itibaren kısmetse. Ablam da oraya gelecek. Yandaki ahşap konak geliyor aklıma. Şimdi aslına uygun olarak yeniden yapılmış tarihi eser olduğu için. O konağın en alt katındaki Kadriye Hanım teyze… Nur içinde yatsın. Kandil günleri yumuşacık halkalar geliyor, mutlaka gönderilen. Hiç kimse onun kadar güzel halka yapamaz zannediyorum. Yaşlı ama hâlâ güzel bir kadın. Muhtemelen Arap kökenliler. Eskiden duvarlara asılı olan halılar canlanıyor gözümde. Üzerinde Osmanlı dilberleri var. Kahve içiyorlar, fal mı bakıyordu yoksa bir tanesi...Geçmiş zaman, anılar netliğini yitirmişler.. O odada yaptığımız akşam sohbetleri geliyor aklıma. İçilen kahveler… Bayram günleri hayâlimde şimdi.. Mendil içerisinde verilen harçlık ya da hediyeler. Bir gün ben de böyle yapacağım, diye düşündüğüm geliyor aklıma. Yarın o eski konağın oturma odasına gideceğim hayalimde. Bir kandil akşamı vesilesiyle ellerinden öpeceğim Kadriye Hanım teyzemin. Özledim pek çok şeyi, özledim..Babamın sohbetinde kalmak istiyorum.Başımı yine omzuna yaslamak, ellerine vermek ellerimi.. O güven duygusunu ve o karşılıksız sevgiyi ne çok özledim...Bu kadar hüzün ömre zarar… Güzelliklerin yaşandığı, yaşatıldığı, beraat edenlerden olduğumuz nice Beraat gecelerine… Sağlık, afiyetle...HayatNot: Bu yazı hazırlandıktan sonra yola çıktım ve maddi hasarlı bir trafik kazası yaptım. Bir kamyonla selâmlaştık. : )Nasıl bu kadar soğukkanlı mıyım? Olmuş için üzülmemeyi öğrendiğimi sanırım. Bu kadar basit...Konuya ilişkin bir kıssa:

Serçenin Avciya Nasihatlari
"Avcinin biri kus avlamak için tuzak kurmustu.Tuzaga küçük bir kus yakalandi.Minik kusu eline aldi.Hayret!Minik kus konusuyordu.Minik kus:
- "Ey büyük efendi! Sen birçok koyunlar, sigirlar, develer yedin.Onlarin etlerinden bile doymadin ki, benim etimle mi doyacaksin?Ben senin disinin kovugunu bile dolduramam.Sayet beni saliverecek olursan, sana üç ögüt verecegim.Bu ögütlerden ilkini senin elindeyken, ikincisini su damin üstünde,üçüncüsünü ise agacin üstünde söyleyecegim.Bu üç ögüdümü tutacak olursan, ömür boyu mutlu olursun." dedi.Avci bu teklifi begendi.Zaten eti olmayan bu küçük kusla nasil doyacakti ki? Kusun ögüdü belki ise yarardi.Avci:
- "Peki, söyle bakalim" dedi.Minik kus:- "Elindeyken verecegim ögüt sudur:
(Olmayacak seye, kim söylerse söylesin inanma)."Kus, bu birinci ögüdünden sonra avcinin elinden karsidaki damin üstüne kondu.- "Ikinci ögüdüm:
(Geçmis gitmis seyler için üzülme. Bir sey senden gittikten sonra onun hasretini çekme)."Kus, ikinci ögüdüne devam etti:"Benim karnimda on dirhem agirliginda çok degerli bir inci vardi.O inci seni de, çocuklarini da zengin ederdi.O inci senindi ama, kismetin degilmis.Öyle bir inci kaçirdin ki, dünyada esi benzeri yoktu." dedi.Avci, bu sözleri isitince:"Eyvah! Ben kendi elimle kendime yazik ettim. Elimdeki talih kusunu kaçirdim.Ah benim akilsiz kafam" diye üzülmeye, aglamaya ve dövünmeye basladi.Kus, avcinin bu halini görünce:- "Be aptal adam! Biraz önce ben sana ne ögüt verdim?Su haline bir bak. Inci elinden gittiyse ne üzülüyorsun?Ben sana geçen bir seye üzülme demedim mi?Sözümü anlamadin mi?Sonra sana ´Olmayacak bir söze sakin inanma´ diye ilk ögüdümü verdim.On dirhemlik inciyi duyunca aklin basindan gitti.Benim üç dirhem gelmeyecegimi bildigin halde, nasil içimde on dirhemlik inci bulunabilir?" dedi.Avci, kusun uyarisini dinleyince, akli basina geldi.- "Hayir, güzel ve akilli kus!Su üçüncü ögüdünü de söyle, öyle git." dedi.Minik kus, üçüncü ögüdünü vermek için damdan agacin üstüne siçradi ve avciya alayli bir tavirla:
- "Allah Allah! Ilk iki ögüdümü çok iyi tuttun da üçüncüsünü mü tutacaksin?"diyerek tamahkar avcinin haline güldü ve gögün maviliklerine dogru uçtu gitti...
Uykuya dalmis bilgisiz kisiye ögüt vermek, çorak yere tohum saçmaktir.Abdallik ve bilgisizlik yirtigi yama kabul etmez.Ey ögütcü, ona hikmet tohumunu saçmadan önce, onu yamasiz, yirtiksiz hale getir."
Alıntı
------------
İyiyim, zaten kaza sonrasında da yola devam ettim. Servisle konuşacağım. Kaza sonrası araç alabiliyorum üç günlüğüne Back up tan. Servis sonrası bir araç alacağım sanırım.Duanıza beni de katar mısınız? Lütfen... : ))
İçten sevgiler...Hayat

Hadislerle Berat Kandili
- Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem efendimiz şöyle buyurmuşlardı: “Recep, Allah’ın ayıdır. Şaban, benim ayımdır. Ramazan, ümmetimin ayıdır”. Mübarek Recep ayının ardından gelen Şaban ayı Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ayıdır. Bu mübarek ayın değerini bilerek, ibadetlerimizi yapmalı, alemlerin Rabbinden af dilemeliyiz.
Şaban ayının önemli özelliklerinden biri Beraat gecesi gibi müstesna bir gecenin bu ayın içinde bulunmasıdır.
Ebu Hüreyre Radıyallahu And’dan rivayet edildiğine göre: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem efendimiz şöyle buyurmuştur: —“Şaban ayının on beşinci gecesinin ilk vaktinde Cebrail (a.s) bana geldi; şöyle dedi: —“Ya Muhammed, başını semaya kaldır. Sordum. —“Bu gece nasıl bir gecedir? Şöyle anlattı: —“Bu gece, Allah-u Teala, rahmet kapılarından üç yüz tanesini açar. Kendisine şirk koşmayanların hemen herkesi bağışlar. Meğer ki, bağışlayacağı kimseler büyücü, kahin, devamlı şarap içen, faizciliğe ve zinaya devam eden kimselerden olsun. Bu kimseler tövbe edinceye kadar, Allah-u Teala onları bağışlamaz.
Gecenin dörtte biri geçtikten sonra, Cebrail yine geldi ve şöyle dedi: “Ya Muhammed başını kaldır. Bir de baktım ki, cennet kapıları açılmış. Cennetin birinci kapısında dahi bir melek durmuş şöyle sesleniyor: “Ne mutlu bu gece rüku edenlere. İkinci kapıdan dahi bir melek durmuş şöyle sesleniyordu: “Bu gece secde edenlere ne mutlu”. Üçüncü kapıda duran melek dahi, şöyle sesleniyordu: “Bu gece dua edenlere ne mutlu.” Dördüncü kapıda duran melek dahi şöyle sesleniyordu: -”Bu gece, Allah’ı zikredenlere ne mutlu”. Beşinci kapıda duran melek dahi, şöyle sesleniyordu: “Bu gece Allah korkusundan ağlayan kimselere ne mutlu.” Altıncı kapıda duran melek dahi, şöyle sesleniyordu: “Bu gece Müslümanlara ne mutlu.” Yedinci kapıda da bir melek durmuş şöyle sesleniyordu: “Günahının bağışlanmasını dileyen yok mu ki, günahları bağışlansın. Bunları gördükten sonra, Cebrail’e sordum: “Bu kapılar ne zamana kadar açık kalacak? Şöyle dedi: “Ya Muhammed, Allah-u Teala, bu gece, Kelp kabilesinin koyunlarının tüyleri sayısı kadar kimseyi cehennemden azat eder.”
- Hz. Ayşe Radıyallahu Anha anlatıyor: “Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdular ki: “Allah Teala Hazretleri, Nıfs-u Şa’ban gecesinde dünya semasına iner ve Kelb kabilesinin koyunlarının tüyünün adedinden daha çok sayıda günahı affeder.”
.....
Teşekkürler Sel-can-ım... : ))

14 Ağustos 2008 Perşembe

Sevmek...


Büyük,ağdalı,abartılı sözler değil,
Küçük,basit ve içten gelen ifadelerdir…
SEVMEK
Örneğin :
Bir kahve içer misin ? ...
Yorgun musun ? …
Senin için Yapabileceğimbir şey var mı ? gibi…
Bu bir telefonla arama, bir mektup,küçük bir sürpriz, içtenlikle yapılanbir davet,birlikte yürüyüşe gitmek olabilir…
Bu diğerleri için karşılıksızbir şeyler yapabilmektir…
Bu diğerini olduğu gibi kabul etmek,
Onu can kulağı ile dinlemek,sıkıştırmamaktır…
Bu aynı zamanda diğerine
İçten bakışlar fırlatmak
Ve tatlı tatlı bakmaktır.
Sözler yalan olabilir,
Ama gözler asla yalan söylemez…

SEVMEK
Orada sadece mevcudiyetiİle değil tüm benliği ile
Olmaktır…
Örneğin: “seni seviyorum” .
Bunu birine söyleyebilmek için
Mutlaka onun ölmesini mi
Beklemek gerekir ? ….
SEVMEK…
Yargılamamak,tenkit etmemek,kınamamaktır.
Bu :«Senin yerinde olsaydım daha iyisini yapamazdım» diyebilmektir.
Bu yine,beğenmeseniz bile:« yaptığın şey çok güzel olmuş »diyebilmektir.
SEVMEK
Aynı zamanda çok kolay bir şeydir.Asla karmaşık değildir.Ancak içimizde sevgi yoksaYaşam boyu hep ona özlem duyarız…Sevmeye ve sevilmeye öncelik verenler çok güzel bir yaşam sürerler.Bu onların içini aydınlatır
Ve
Gözlerine parlaklık verir…
Dostları,aileyi ve
Sonuçta herkesi sevmek
SEVGİ dir.

Çok sevip tekrarladığım bir yazı:
Sevgi üzerine

Mırıldandıklarım


Kırdın mı incittin mi birilerini
Kimleri kazandım, yitirdiklerim kimler?
Kendimi yeniledim mi yazdıklarımda?
Yeniden düşünmeliyim
Dostluklarımı, ilişkilerimi
Gözlerim çocukluk fotoğraflarında mı kaldı
Yitirdim mi yoksa masumiyetimi?
Borçlarımı ödedim mi?
Doğru seçtim mi soruların fiillerini?
Tırnaklarım kesilmiş, dişlerim fırçalanmış, saçlarım taranmış,
Giysilerim ütülü, odam düzenli mi?
Geri verdim mi aldıklarımı:
Aşkları, dostlukları, sevgileri, güvenleri, bağları,
Kitaplara, sayfalara, satırlara borcumu ödedim mi?
Yokladım mı duygularımı
Hâlâ sevebiliyor muyum insanları?
Ovmalı gümüşleri, bakırlarımı; cila geçmeli ahşaplarıma
Ovmalı umutları
Saklı tutmalı gelecek inancını, yarınları eksik etmemeli ağzımızdan
Ey uzak akrabalarım, üvey aşklarım
Mevsim sonu dostlarım, işporta malı ayrılıklar
Arkadaş ölümleri, dost hançerleri, talan ettiğimiz zulalar
Gece telefonları, ıssız konuşmalar
incelikler, vurgun yemiş ilişkiler
Uçurum duygusuyla yaşadığımız hayat ey
O kadar çok anlattım ki Kendime kaldım anlatmaktan...
Bunaldım kendisiyle boğuşmasını
Başkalarında çözmeye çalışan insanlardan
Usandım sözcük oynamalarından, tılsımlı sıfatlardan,
Ofset duyarlılıklardan
Kaç zamandır duru, yalın, çalışkan, iyi insanlar özlüyorum
'İçtenliğin' ya da 'dünya görüşünün' kirletmediği
Kendime bir yeni yıl kartı yazarak bunları diliyorum
Aranıp duruyorum adresini yitirdiğim insanları
Vitrin camlarına yansıyan yüzlerde
Bilmiyorum kalmış mıdır adresini yüzlerinde taşıyan insanlar
Hâlâ bir umut var mıdır
Çıkmaz bir sokağa benzeyen bu avare avunması vitrinlerde
Ne çıkmaz sokaktayım ne de mutsuz
Sadece rüzgârlardan daha güçlü olmak istiyorum o kadar
Açık denizlerde nice yolculuklara yelken açarken
Kış güneşinin mutlu ettiği bir kedi gibi mutlu, emin, tasasız
serpe ve keyifli olmak tek isteğim ve dileğim
Senin ve benim , yani bizim için...
Murathan Mungan

Aşk

Aşka ve Tercihlere Dair
http://bayflower.blogcu.com/aska-ve-tercihlere-dair_21847541.html

Aşk
Evinin seni içine sıgdıramayacak kadar dar oldugunu fark edeceksin... Sokaga firlayacaksın... Sokaklar da dar gelecek... Tıpkı vücudunun yüregine dar geldigi gibi... Ne denizin mavisi açacak içini, ne pırıl pırıl gökyüzü... Kendini tasıyamayacak kadar çok büyüyecek, bir yandan da kaybolacak kadar küçüleceksin... Birileri sana bir seyler anlatacak durmadan... "Önemli olan saglık." "Yasamak güzel." "Bos ver, her sey unutulur." Sen hiçbirini duymayacaksın... Göz yaslarından etrafı göremez hale geleceksin... Ondan ölmesini isteyecek kadar nefret edecek, az sonra kollarında ölmek isteyecek kadar çok seveceksin... Hep ondan bahsetmek isteyeceksin... "Ölüme çare bulundu" ya da "Yarın kıyamet kopacakmıs" deseler basını kaldırıp Ne dedin?" diye sormayacaksın... Yalnız kalmak isteyeceksin... Hem de kalabalıkların arasında kaybolmak... Ikisi de yetmeyecek... Geçmişi düşüneceksin... Neredeyse dakika dakika... Ama kötüleri atlayarak... Onunla geçtigin yerlerden geçmek isteyeceksin... Gittigin yerlere gitmek... Bu sana hiç iyi gelmeyecek... Ama bile bile yapacaksın... Biri sana içindeki acıyı söküp atabilecegini söylese,kaçacaksın... Aslında kurtulmak istedigin halde, o acıyı yasamak için direneceksin... Hayatının geri kalanını onu düsünerek geçirmek isteyeceksin.... Aksini iddia edenlerden nefret edeceksin... Herkesi ona benzetip... Kimseyi onun yerine koyamayacaksın... Hiçbir sey oyalamayacak seni... Ilaçlara sıgınacaksın... Birkaç saat kafani bulandiran ama asla onu unutturmayan. Sadece bir müddet buzlu camın arkasından seyrettiren... Bütün sarkılar sizin için yazılmıs gibi gelecek... Bogazın dügümlenecek, dinleyemeyeceksin... Uyumak zor, uyanmak kolay olacak...
Sabahı iple çekeceksin... Bazen de "Hiç günes dogmasa" diyeceksin... Ne geceler rahatlatacak seni ne gündüzler... Ölmeyi isteyip, ölemeyeceksin... Belki çivi çiviyi söker diye can havliyle önüne çıkana sarılmak isteyeceksin Nafile... Düsüncesi bile tahammül edilmez gelecek... Rüyalar göreceksin, gerçek olmasını istedigin... Her sıçrayarak uyandıgında onun adını söyledigini fark edeceksin... Telefonun çalmasını bekleyeceksin... Aramayacagını bile bile... Her çaldıgında yüregin agzina gelecek... Aglamaklı konusacaksın arayanlarla... Yüregin burkulacak... Canın yanacak... Bir daha sevmemeye yemin edeceksin... Hayata dair hiçbir sey yapmak gelmeyecek içinden... Onun sesini bir kez daha duymak için yanıp tutusacaksın... Defalarca aradıgi günlerin kıymetini bilmedigin için nefret edeceksin... Yasadıgın sehri terk etmek isteyeceksin... Onunla hiçbir anının olmadigi bir yerlere gidip yerlesmek... Ama bir umut... Onunla bir gün bir yerde karsılasma umudu... Bu umut seni gitmekten alıkoyacak... Gel gitler içinde yasayacaksın... Buna yasamak denirse...

Razı mısın bütün bunlara...? Hazır mısın sonunda ölüp ölüp dirilmeye...? O halde aşık olabilirsin!...

Can Dündar
....

Oldukça iyi bulduğum bir aşk tanımı...
Öylesine çok şey yazılmış ve yazılabilir ki bu konuda...Düşüncem mi?
'Aşk kâinatın özü, muhteşem güzel bir duygu ve tek gerçek aşk var: İlâhî aşk!...'
Gerisi.. hoş bir hikâye..gerçek aşka ulaşmak için, düşüp dizlerimizi kanatacağımız basamaklar belki de...
Ulaşabilmemiz dileğiyle...
Hayat
Bu arada.. ablamı karşıladım dün, yurtdışından geldi ve Ramazan' ın ilk haftası da dahil olmak üzere burada olacak kısmetse..
Bu ne demek mi oluyor? : )
Ablam çok hoş bir 'dominant teyze' : )
Sıkıyönetime gireceğim demektir.9 yaş aramız var, evin en küçüğüyüm ..hiç büyüyemedim, büyüyemeyeceğim de sanırım.
Tipik İkizler kadını. Ayak uydurana aşk olsun. Neyse ki ailede sevilirim. Herkesi idare etmek bana düşecek yine sanırım.

Yazmaya yetişemiyorum artık, hoş olaylar oluyor.Gülerek bakıyorum yine, gülmek bana yakışıyor.. ; )
Ben kaçıyorum..izninizle... : ))
Saygı ve sevgilerle...
Hayat

12 Ağustos 2008 Salı

Anlamak

http://bayflower.blogcu.com/anlamak_21704101.html
Anlamak
12/08/2008 -Kategori: Denemelerim
Ferit Edgü’den yaşama dair çok önemli bir söz...bir nasihat...bir tecrübe aktarımı...demiş ki Edgü “ Yaşım ilerledikçe daha iyi görüyorum:Önemli olan öğrenmek değil anlamakmış.”
Çünkü...çünkü...Geothe’nin dediği gibi “anlamadığımız şeyler bizim olamaz”. Öyleyse...bir şeyi çok istemişsek onu anlamalıyız. Peki anlamak için ne yapmalıyız önce ? Geothe bu defa da şöyle diyor “ Her insan ancak anladığı şeyi duyar.” Yani anlamak ve duymak iç içe geçmiş. Elbette duymak için de kulak vermek lazım önce ...yani kulaklarımızı kapatmamız lazım. Anlamak için de koşulsuz,kuruntusuz,vesvesesiz dinlemek...duymak lazım.Yani beynimizi yani ruhumuzu kapatmamak...
Öğrenmek değil...öğrendiğimizi anlamak... yargılamadan... sorgulamadan.. keşfetmek adına...sevgi adına...
Peki insanı en iyi kim anlar ?
Annesi ? Babası ? Arkadaşı ? Teyzesinin oğlu ? Halasının kızının kuzeninin kardeşi ? Evet kim ? Belki kendisi ? Hayır ! Bence sevdiği , bence yari , bence vazgeçilmezi ...ve o da aslında kendisidir. Ama öyle bir kendisidir ki ..insanı kendisi yapan şeydir ! “Biz” olmak “ben” olmaktan güzeldir. “Ben tekildir...yalnızdır” ama “biz çoğuldur ama öyle bir çoğulki tek den bile daha tekildir.”
Dedim ya annemiz değildir bizi daha iyi anlayacak yada bir arkadaş...bizi anlayacak kişinin “biz” olması lazım.Yani dışarda değil..yani içerde olması lazım. Teniyle ve ruhuyla...
Ama anlamakta bir sancılı süreçtir.
Değer bu sancıya...çünkü anlaşılan şey...insanın kendinden doğan diğer “beni” olur. Öyle bir ben ki...ben den ileri bir şey...anlamak anlaşılanı parçamız yapar...etimizden...ruhumuzdan bir parça...
“Çabuk anlaşılan şey uzun ömürlü değildir” diyen Dostoyevski ne kadar da haklı. Ve sevgili...anlaşıldıkça...kavrandıkça...keşfedildikçe güzelleşir. Mektupçu Agah’ın bir sözünden çıkmıştı “sevgili” adlı şiirim. “Sevgiliden gelen herşey sevgilidir !” Diyorum ya...anladıkça...keşfettikçe güzelleşir sevgili. Ona ait olan her şey güzeldir çünkü.Tenine ve ruhuna ve yaşamına ait olan her şey....İyi ve kötü...doğru ve yanlış adına herşey...
“Ah kimsenin vakti yokDurup ince şeyleri anlamaya”
Ne güzel bir “ah” çekme değil mi? Ne güzel ince bir sitem Gülten Akın’ın söylediği...
Zaman ayırmalı “ince şeyleri” anlamaya. Ve aşk gibi ve sevda gibi ve sevgili gibi ve yar olmak gibi “ince şeyleri” anlamaya zaman ayırmak lazım.
Ve aşk bir yansıma ise her zaman söylediğim gibi.İşte bu doğruysa dibine kadar.İşte....işte o zaman anlamak bile anlamsız kalır.Çünkü yansımamızdır karşımızda ki “kendimizi bilmektir”.
Mevlana'nın o beynimin damarlarını açan sözü geliyor aklıma “ne kadar bilirsen bil ve ne kadar anlatırsan anlat,senin bildiğin karşındakinin anladığı kadardır.”
Ve bunca sözden sonra diyorum ki “ağlayan kız,seni anlıyorum” ve biliyorum ki “beni anlıyorsun” ve birbirimizi daha da anladıkça paylaşımlarımız daha da güzelleşir ...
Esat SELIŞIK

Sevgili Esat'a "Anlamak" başlık denemesini benimle paylaştığı için teşekkür ediyorum.FYÇ

Benden de teşekkürler Sn. Çiçek, güzel bir yazıydı. : )
Yorumum:
Aslında dar vakitlerde duygu paylaşımını sevmem ancak bol vakti de her zaman bulamıyorum.Ne kadar mükemmel olursa olsun vaktinde yetişmeyen işin kıymeti yoktur, diye düşünüyor ve mükemmelliyetçi karakterimi törpülemeye çalışıyorum. : )

Şöyle yazmışım geçmiş günlük yazılarımın birinde:
"Bu Fuzûli konusuna da bir girdim,peşisıra sürüklüyor beni.Bugün de karşıma şunlar çıktı.Zemini bende mevcut olduğu için hoşuma gitti,aktarıyorum.Belki biraz ağır gelebilir ama,dayanamadım: ........................... sohbet ediyorduk meczubla, daha doğrusu anlatıyordu ve ben dinliyordum. bir ara aşk meşk geçince tam yeridir diye leyla ve mecnun hikayesini sordum. dedim ki, nedir bunların çektikleri, aşk bu kadar kötü hallere neden sokar insanı ki biz ondan kutsal bir şey bilmeyiz... kavuşmak yokmudur sevgiliye bu kadar seven için... sarmak, sarmaşık gibi...
meczub bir müddet gülümsedi, sağa sola bakındı. anlatmak ve anlatmamak arasında kararsız kalmış gibi bir hali vardı. birde acaba anlar mı ki diye bakıyordu sanki bana. neyseki anlatmaya başladı :
leyla ve mecnun hiç ayrılmadılar ki. bütün o anlatılanlar herkesin kandığı bir yalan sadece. mecnun acılar çekmiş, çöllere düşmüş, kurtla kuzuyla arkadaş olmuş, ağlamış sızlamış hepsi yalan... leyla ve mecnun birbirlerine o kadar aşıktılar ki, sen ben, leyla mecnun kalmamış aralarında. her an bir olmuşlardı, birbirleri olmuşlardı. aşıklar kıskançtır, ve korkarlar başka bakışlardan. bu kıskançlık ve korkudan dolayı aşklarını, "bir"liklerini gizlemek istemişler, ve insanları kandırmak, bu hali gizlemek için türlü oyunlar yapmışlar. bakan onları ayrı görürdü, görünüşte ayrıydılar sadece. oysa mecnun konuşurken duyulan aslında leylanın sesi, leyla konuşurken duyulan mecnunun sesiydi. aşk yakıp eritmiyorsa "ben"liği, o aşk değildir. ama eğer aşk "ben"liği yakmışsa, artık benlik kalmamıştır, ve artık sevgili vardır yananın bedeninde. ben sevdim, aşık oldum diyerek sevgiliyi kast eder. ki fuzuli bunu anlamış ve şöyle demiştir :
kim cananı için canın severse, cananın sever
kim ki canı için cananı severse, canın sever
....
..ve anlamak üzerine:
1.Düşündüğünüz
2.Söylemek istediğiniz
3.söylediğinizi sandığınız
4.söylediğiniz
5.karşınızdakinin duymak istediği
6.duyduğu
7.Anlamak istediği
8.Anladığı
9.Anladığını sandığı
aralarında farklar vardır,ayırt etmen-m-iz dileğiyle.. : )
Saygı ve sevgiler...Hayat

11 Ağustos 2008 Pazartesi

Sevginin Etkisi


Sevginin Etkisi
Sevgiyi incelediğimizde, onun bitmez tükenmez bir kaynak olduğunu keşfederiz. Bu kaynak sayesinde fiziksel, ruhsal ve tanrısal dünyaların değişik ortamlarıyla haberleşebiliriz. Daha önce de gördüğümüz gibi, tüm enerji titreşimleri kendilerini değişik frekanslarda gösterirler. Demek oluyor ki, sevginin gücü, iç dünyamızın kuvvetlerinden çok daha etkili (yüksek ve hızlı) titreşimler sergilerler. Bu gerçeğin farkına vararak, onların günlük yaşamımızda kendilerini ortaya koymalarını keşfedebiliriz. Sevgi, özgürlük kaynağı
Sevginizin ateşini körükleyin, sizi boğan ve sizin hareketinizi kısıtlayan bütün bağları yakıp yok edin. Sevginizin parıldayan ışığı utanma, acı ve korkuların barındığı karanlık bölgeleri de yok edececektir. Işığın belirmesini sağladığınız anda, tüm bu saydıklarımızın kaybolduğunu göreceksiniz!.Sevgi, korkunun karşıtıdır. Kişi kendini üzgün, bunalımda veya yalnız hissediyorsa, bu onun sevgi eksikliği yaşaması yüzündendir. Eğer sevgisinin ateşini biraz olsun canlandırabilirse, küllerden tekrar doğduğunu ve yeniden parıldadığını görürsünüz. Düşmanlığa karşı sevgi Kişi kendini sevmeyi ve içindeki yaşam ateşini körüklemeyi öğrendiği zaman, bu ışığı başkalarına da yayabilir. Düşmana karşı beslenen sevgi, tümüyle özgür hareket eden ileri seviyedeki ruhlardan ödünç alınmış bir yöntemdir.
Bildiğiniz gibi, sevginin gücü sınırsızdır ve her tarafta bulunur. Üstad Peter Deunov, bu konuyu şöyle dile getirmiştir. “Sevgi yolu, tehlikesizce yürüyebileceğimiz tek yoldur. Aşk kuvvetlidir, yolu üzerinde karşılaştığı tüm engelleri yokeder. Sevgiyi, dünyadaki tüm kötülüklere karşı bir zırh gibi giy. Bu zırh, hiçbir silahın delemeyeceği tek kalkandır.”
Sevgi eksikliği Sevgi eksikliği, kendini, içimizde hissettiğimiz büyük bir boşlukta gösterir. Sevgisiz kişi kayıtsız olur. Doğdukları andan itibaren, herhangi bir insanla iletişim kurmamış, en ufak bir sevgi almamış çocukları düşünün. Onları yaşamdan, ışıktan yoksun, boş gözlerle bakarken görürsünüz. Yine yaşam içinde, çökmüş, hasta dolaşan bu yetişkinler, yaşam kaynağı olan sevgiden kopukturlar. Kişinin mutluluğu, sevginin gizemli ateşine sahip olduğunun bilincinde olmasına bağlıdır. Bu ateş, güzel veya çirkin, herşeye bir anlam verir. Ruh, bu bağlantıyı kurduğunda, ışık yaymaya başlar. Konuya yine Peter Deunov ile devam edelim. “Cennet sevgidir. Sevgi müziktir. Tanrısal sevgiye daldığınızda ve titreşimlerini hissettiğinizde, hayatın senfonisini anlayacaksınız.
Bir çiçeği güneş ışığından uzaklaştırınca, peşinden meydana gelen büyük değişikliği bilirsiniz. Bir varlıktan sevgiyi alırsanız, yine aynı sonucu elde edersiniz.”
Sevgi eksikliği, kişiyi, korku, üzüntü, hastalık, nefret gibi olumsuzlukla yüklü güçlere karşı korumasız bırakır. Kalbinizi sevgiye açın ve aynı anda, ışıktan kaçan bu istilacıları derin karanlıklara doğru kovalayın. Yeni yaşam
Şu anda içinde bulunduğumuz çağ, güneşin doğuşundan önceki döneme benzer. Karanlık dağılır, kuşlar ötmeye başlar, tan kızıllığı dağın zirvesini okşar. Kendimizi yücelme anında buluruz: güneş doğar, aşk kendini gösterir.
“… eski yaşamda, aşk neşeyle başlar ve acıyla biterdi. Yeni yaşamda, aşk neşeyle başlar ve öyle kalır. Sevgi ve Neşe, Barış’ı doğurur.
Sevgi tüm insanları birleştirecek yepyeni bir kültür oluşturacaktır. Sevgi, tüm varlıkları büyük bir uyum içinde birleştirir. Sevgi yaşama mükemmel bir birlik getirir. Tüm insanların düşüncelerini ve kalplerini birleştirir ve adına sevgi dediğimiz olguyu bütün kozmoza işler. Hepimiz içimizde her gün bizi biraz daha canlandıran bu alevi hissediriz. Üstad Peter Deunov bize yaşamaya başladığımız bu yeni dünya hakkında şunları söylüyor: “Dünyayı yeniden oluşturacak ve düzenleyecek olanlar, aydınlanmış ve bilinçli varlıklardır. Bilgi ve aşk’ın yasalarına göre, dünyamızda zengin ve yoksulların yardımlaşacağı, bilgi ve cahillerin eşit olacağı, genel, yeni bir kardeşlik doğacaktır: Bu yepyeni bir kültür olacak ve sevgi şimdi bizi bu kültüre katılmaya çağırıyor. Onu dinlemeye, onun için çalışmaya hazır mısınız? Çağımızın büyük acıları ve düzen bozuklukları, tıpkı büyük bir kültürün doğum sancıları gibidir. Bu patırtının ve kargaşanın ortasında kişide evrensel sevgi fikri doğacaktır. Güçlü kaynaklar, insanların kalplerinden akacaktır. İlerlemenin yasaları böyle haber veriliyor. Kişinin bilinci, belli bir gelişme düzeyine geldiğinde, sevgiye çevrilecektir.
Bu sevgi enerjisinin galip geleceği, daha iyi bir dünya umuduyla…“Ben Enerjiyim!.” adlı kitaptan alıntıdır.
Ben Enerjiyim!. Chislaine D. MartelÇeviren. Arzu ÜnelArıon Yayınevi, İstanbul, Kasım 1995

Eylül Esintileri...(Anı-günlük)

http://www.anlamak.com/xbtu/node/1001

Eylül Esintileri, (Meryem le ilgili bölümü okursanız, anlatılanlara katkısı olabilir diye düşünüyorum. Sevgiler... Hayat )
VEDÂ
Elimde, sükutun nabzını dinle,
Dinle de gönlümü alıver gitsin!
Saçlarımdan tutup, kor gözlerinle,
Yaşlı gözlerime dalıver gitsin!

Yürü, gölgen seni uğurlamakta,
Küçülüp küçülüp kaybol ırakta,
Yolu tam dönerken arkana bak da,
Köşede bir lâhza kalıver gitsin!

Ümidim yılların seline düştü,
Saçının en titrek teline düştü,
Kuru bir yaprak gibi eline düştü,
İstersen rüzgâra salıver gitsin!

N. Fâzıl Kısakürek

Yıllar öncesinden bu yana, bendeki tadı hiç eksilmemiş, belki katlanarak artmış bir şiirle başlamak geldi içimden...Bir başka duygudur yazmak…Yazarken, sonrasında okurken daha bir farkında olur, daha farklı cephelerden bakmayı öğrenirsiniz aynı zamanda…Hele bir tadı vardır ki eski anıları okumanın, masal lezzeti sunar size, kendi dünyanızda yaşanmış olanlardan minik buketler derleyip…Her şey iyi, güzel de, bir ufak sorun var ortada, benim açımdan.. Yazmak için, öncelikle yaşamak gerek, değil mi? Buraya kadar her şey güzel, hayatın içinde olup yaşamayı seçsem, yazacak hal-vakit bulmakta zorlanıyorum; yok eğer yazmaksa seçtiğim, yaşanacak bir şeylerden kırpmak gerekiyor. Genelde yaşamaya öncelik verdiğimden, not düşüyorum deftere hatırlatıcı olarak, günler geçtikçe birikiyor notlarım, öylece bekliyorlar görüntülenme sırasının kendilerine gelmesini…
Hafta sonu yaşadıklarıma uzanalım sizlerle bugün, var mısınız benimle yakın geçmiş yolculuğunun sokaklarında bir tura? Başlıyoruz öyleyse..Pazar günü, buradaki arkadaşlardan birinin kızının nikâhı vardı gündemde.. Tatlı bir sitemle uyarılınca, anlaşıldı dedim, başka program yok, bugünün gündemini bu nikâh oluşturacak..İyi de oldu aslında, uzun süredir görmediğim bir çok tanıdığa, arkadaşa rastladım. Size Meryem' den söz etmişimdir, ( isimler ya ikinci, bilinmeyen isimleridir ya da baş harfleri belirtilmiş, boş bırakılmışlardır) Kimi yazılarımı aktarmadığım için kısaca tanıtayım.Çok sevdiklerimin en üst sırasında yer alanlardandır arkadaşlarım arasında, adı geçeceği için , zamanla sizlerin de tanıyacağınızı düşünüyorum.Uzun yıllardır tanırım onu, hayata sıkı sıkıya bağlı, merhametli, duygulu, içten, kafa dengi, son derece güzel bir gönül sahibi, çevresinde sevilen, sevgisini esirgemeyen….(.ilk aklıma gelen özellikleri…) bir sevgili varlık.. Canım, varlığından, hayatıma kattığın renkten, senden çok, pek çok hoşnudum. Sevgi dolu yüreğin Vârolsun, sen bana yakın ol, güzellikler içinde ol dilerim.

Bana 'Hayat' cığım, sen kitap yaz, baskısını hiç düşünme, benden…Sana güvenirim, bunu çok rahatlıkla teklif edebiliyorum. Timaş Yayınlarının sahibi çok yakın ahbabımızdır. 'Diyen arkadaşım..

Ayrıca İstanbul' a gidişim gündeme geldiğinde, 'A, bak biz de gidiyoruz, orada da görüşürüz.Cuma' ları Eyüp' e gideriz seninle..' diye plânlar yaptığımız..

'Yüzme havuzuna gitmek istiyorum haftanın birkaç günü; yürüyüş harici bir egzersizi de hayatıma katmak hoş olur' dediğimde:

'Sen gel, ben yüzme havuzu yaptırırım, beraber yüzeriz..' diyen..

Bir çiftlikleri var İstanbul' un güzel bir yerinde..

'Evin bir katını da bana ayırıyorsun, anahtar lütfen.. Bahçemden uzak kalacağım için üzülüyordum, şimdi bir çiftliğim oldu..O..oooo, seninle neler yaparız', (inş.) diyebileceğim kadar yakın hissettiğim..Nikâh sonrası ,Meryem, 'sana bir sürprizim var', diyerek şimdi Ankara' da yaşayan bir arkadaşımla geldi yanıma.. Nasıl sevindim anlatamam, çok özlemiştim. Yakın çevremdeki arkadaşlarım çok özeldir benim için, çocuklarım, eşim bile kıskanmışlardır onlara gösterdiğim ilgiyi ve bunu dile getirmişlerdir..Bu da öylesi özel bir arkadaşım işte..Onu 'lâz böreği' ile hatırlarım hep.. Buraya ilk geldiğimiz yıllarda, arkadaş grubuyla dağlara çıkmıştık günübirlik.. Herkes bir şeyler hazırlamıştı, o da lâz böreği, memleketinin özel tatlısı…Onunla tanıdım ilk; adı 'börek' olan, şöbiyete benzer, baklava hamurundan yapılan, içine özel hazırlanmış muhallebi eklenip pişirilen bu tatlıyı..Görür görmez: 'Hiç değişmemişsin, dedi; hep aynısın..!''

Sen de öylesin, dedim. Hem, eski artistlerden kim kaldı ki?'Gülüştük.. Nikâh sonrası, önce gelinin evine gittik birlikte; sonra, Meryem' in evine..Mantı ve dondurma vardı ikram faslında, birlikte hazırlanan (dondurucudan çıkmıştı, haşlayıp, sosunu ekledik)En güzeli de içtenlikti, birbirine sevgiyle bakan gözler, sevgiyle bağlı yüreklerdi tabiî ki…
O akşam arkadaşı göndermedim gideceği yere, bende kaldık. Terasta çay ve muhabbet iyi sardı bizi..Alt sıradaki komşumu da çağırdım, severim onu da, tüm komşularım iyidir, az görüşsek de; onunla biraz daha sık görüşürüm.Ertesi sabah lâz böreği hazırlama konusunda ısrar etti, hazırladık. Meryem' e de götürdük ondan, yan komşumuza da gönderdim.Çocuklar çok mutlu oldular zâten..Tatlı, pasta pek hazırlamam ben, fazla kalorili, az sağlıklı yiyecekler grubunda değerlendirdiğim için..Bir dönem yeterince sık hazırlamıştım zâten, şimdi büyüdüler, onlar da dikkat etsinler beslenme alışkanlıklarına, diye düşünüyorum.Buradaki evimiz çok katlı..Girişte salon ve mutfak, (salonu oturma odası olarak kullanmayı tercih ettik) en altta bir ana salon, mutfak, banyo, spor odası; girişin üstünde yatak odaları ve banyo; en üstte de bir çatı katı…Kalkmamıştı henüz kızlar, biz hazırlarken tatlıyı.. 'Kokusu geliyor yukarıya, konduramıyorum..' dedi büyük kızım, yanımıza geldiğinde, memnuniyeti yüzünden okunurken…Bir ara bahçeden domates salatalık filân topladık. İncirler yeni yeni olgunlaşıyorlar, onlara dokunamadık.Niyetliydik aynı zamanda, Berat gecesi dolayısıyla..Arkadaşı gideceği yere bırakıp, dışarıdaki işlerimle ilgilendim. Akşama bir saat kala evi arayıp, istediğiniz bir şey var mı, diye sorduğumda yemek yaptığını söyledi büyük kızım.Niyetlisin ya bugün.. diye ekledi..Çok duygulandım, bunu da ona açıkça belli ettim.Günün kayda değer, beni sevindiren bir diğer olayı, çok, pek çok sevdiğim bir arkadaşımın telefonu oldu.Bu konuşmadan da notlar düşeceğim az sonra inş. , önce bir forum yazımla, (web sitemde ona hitaben yazıp, yayınladığım birkaç ay öncesine ait bir yazı) onu da tanıtmak isterim sizlere..Blog yazımdan alıntı:

Yukarıdaki resim, bir sevgili Dost' umdan geldi dün, başka resimlerle birlikte..Ne biçim şeysin sen sevgi??Nasıl kanatlandırırsın gönül kuşlarımızı, nasıl getirirsin bahar-yaz larımızı?Dizeler döküldü kalemimden, bakışlarım sevinçle buğulanırken, hani sevinçten de buğulanır ya gözler..

Gel ki çiçeklensin dallarım,
Gel ki kuşlar ötsün ovalarımda
Baharım ol, ısıt beni sımsıcak
Yeşersin her bir gözem çiçek çiçek,
yaprak yaprak...
Gel ki liman ol bu deli ruha,
Çocuk yüreğime sığınak..!
Hayat, 05 Ağustos 07

Yıllardan sonra bana şiir yazdıransın, ne oluyoruz sevgili arkadaşım?Bugün yine konuştuk seninle, konuşmak mı, çağlamak mı, gönülden gönüle akmak mıydı?Fuzulî' den beyitlerle süslendi konuşmamız yer yer..Dîvan Edebiyatı deyince aklıma ilk gelen isim..Sana söyledim ya, senin sohbetinde babamı buluyorum ben..Belki bu yüzdendir sana böylesi meylim..Seni sen olduğun için de sevmiyorum, sen bir başka âlemsin benim için ten' den öte..!Biraz tanısınlar seni isterim, benim gözümden ne kadar görebilirlerse..Sen söyleyeceksin ve ben yazacağım, hani yapamadık bunu bir türlü?? :(Sana ait duygularımdan.. 'biz' den bir kesit:Sevgimle...Hayat
demiş ve site'mdeki linkini vermişim yazışmamızın, buraya alıntılıyorum:
Hoş geldin Sevgili Dost' um !...
Aramıza Hoş geldin !...Sabah nick' ini Son kayıt olan üyemiz.. başlığı yanında görünce nasılçocuklar gibi sevindiğimi anlatamam..Bayram öncesi, unutmuş olduğum bir "bayram sevinci" yaşattığın için minnettarım sana ve çok şükürler ediyorum seni bana tekrar bu satırlarda da olsa gönderen, kavuşturan Rabbim' e...Seni tanıyalı kaç yıl oldu hatırlamıyorum.Ama, şunu gayet iyi hatırlıyorum ki, ilk tanıştığımız günden ısınmıştım sana..Çok sık görüşmüyorduk ama kalplerimiz arasında bir bağ olduğunu biliyorduk.Sonra bir dönem daha bir sıklaştı görüşmelerimiz; dostluk,paylaşım devresi aktif hâle gelmişti ve ben seni "yeniden" tanımış,daha bir bağlanmıştım gönülden..Sonra gideceğini öğrendiğimdeki hüznüm..Tek tesellim vardı bu dönemde, senin gitmeyi istiyor olman..Vee.. seni gördüğüm son akşam..habersizce gideceğini, kimseyle vedalaşıp üzmek istemediğini öğrendiğimde nasıl da koşmuştum yanına..Gözyaşlarım yüreğime akıyordu sessiz ve usul usul yağan ince bir yağmur misâli..Gidişinle hızlandı bu yağmur, yıllardır duymadığım kadaryakıcı bir sızı sardı yüreğimi..Sanki sağanak sağanak yağan gözyaşlarım,yüreğimi kavuran ateşi söndürecekti..Olmadı, olamadı..Bu ateş bugün, içten içe yanan bir kızıl kor..gönlümdesenin boşluğun doldurulamaz bir şekilde öylesine duruyor!Ne olur, satırlarınla olsun bir nebze şifâ bulsun yaralı ruhum.Seni bana yakınlaştırması düşüncesi bu sayfalara bambaşka bir anlam katıyor.Seni çok özlüyor, çoook, anlatılamaz çok!.. seviyorum CAN DOST' um!..Yazılarını büyük bir heyecan ve sabırsızlıkla bekliyorum..Selâm ve dua ile..

Her Yerdesin Nerdesin
Bir anıt yapmak için tırmandığım dağda sen,
Çekicime ilk değen taşların içindesin..
Başarısız kimsesiz gizlice ağladım mı
Ağzıma tuzu değen yaşların içindesin..

Uzaktan her kımıltı senden bir haber bana
Arkası bana dönük başların içindesin..
Çiçeğimi ansızın meyve yapan yazların,
Dallarımı koparan kışların içindesin..

Canımda çınlar sesin heryerdesin, nerdesin?
Gündüz gece yaptığım işlerin içindesin..
Rüyama başkası da giriyor zaman zaman,
Sen,uyanık gördüğüm düşlerin içindesin!...
BEHÇET KEMAL ÇAĞLAR

Cevap yazısı:
Merhaba Sevgili Dostum ,Yine yeniden hayat diyerek, her an yenilenerek hayata yenilmeden, her gün ve her an imanla hayatımızı hayattar kılarak yaşamak dileğiyle.Sitemiz hayırlı uğurlu ve devamlı olsun. Hizmetinden Allah razı OL'sun. Zahmetler rahmete tebdil OL'sun. Düşünceleri ilham ederek beyan kabiliyeti verip yaşama geçiren Allah'a hamdolsun.Çeşitli vesilelerle insanları tanıştırıp birleştiren, hepimizi insan olmamız hasebiyle birbirimize kardeş kılan, acziyetimizle kul olduğumuzu hatırlatan ve cilvei tevhidini yaşatan Rabbül alemine sonsuz şükürlerler olsun. Bütün insanlar bir vücut gibidir.) buyuran peygamberimiz, bu alemin yaratılmasına vesile olmuştur.Nasıl ki,vücudumuzun zerreleri bir araya gelerek insan oluşuyorsa,her biri bir zerre hükmünde olaninsanlar da bir araya gelerek şahsı manevi dediğimiz O büyük insanı oluşturuyoruz.Böylece AHSEN-ÜL HALİK'in yaratıcılık mertebesinin en yücesinde bulunan sonsuz güzellikler sahibinin şuunatına, işlerine alemlerin ve insanların yaratılmasına yaratılışımızla yakınen şahit oluyoruz.Peygamberimizin şefaatiyle kainatı dolduran büyük insanlık ailesine EHLİ BEYTİ hürmetine dahil oluyoruz.Yüce gönüllü şair ruhlu kardeşim,Sabah duygu yüklü kalbinin sesini duymak beni çok mutlu etti, rahmet dolu bulutlardan sağanak yağışlar - hedefe tam isabet- kalbime indi.Canım, geçenlerde bir ayeti dinliyordum ( ALLAH GÜNDÜZÜN İÇİNDEN GECEYİ GECENİN İÇİNDEN GÜNDÜZÜ ÇIKARIR,ÖLÜDEN DİRİYİ DİRİDEN ÖLÜYÜ ÇIKARIR.) diye. Gündüzün içinde ne geceler gecelerde ne gündüzler saklı . Hayatı zıtlarıyla birlikte yaşarken Allah'ın sonsuz güzel isimlerini talim ediyoruz, hikmetini anlamadığımız için zaman zaman asabi mizaç oluyoruz. İnsanın zıtlardan meydana gelmesi onun yaratılış hikmetini oluşturuyor. Sevgili MEVLANA'M ,( insanın yarısı Gayıp'tan yarısı ayıp'tan ) diyerek insanın Meleki ve hayvani sıfatlarına dikkat çekiyor, ve ( her ne kadar ayıplı isem de O da benim ayıbımı bilenimdir.) buyuruyor.Biliyor musun? Kışın soğuk nefesi, nisan bulutunun gözyaşları, hep alemi güldürmek içindir.Gül buluttan su içer, gönül sabırdan. Hızır'ın ab-ı hayat yolu karanlıktır, gül diken yolundan sonra çimenlerin içine geldi. Şah herkesin kulağına gizli bir nükte, herkesin canına birbirinden başka bir haber söylemiştir. Kulları arasına savaş koymuş, kötü damarlar arasına kin koymuş, her zaman için bunları koyan O' dur.Hüküm elinde olan hakimliğin yolu da budur.Dallara,(Oynayınız.) demiş. Yapraklara, (El çırpınız.), eflake (Dünya menzilleri etrafında dönünüz) demiştir. Gül,( İçki derneği iyidir.),der.Bulut, (Ağlamak iyidir.) der. Hiç biri ötekini inandırır bir öğütte bulunmamıştır. Güle sevindiren bir hoş söz söylemiş gülmesini vermiş.Buluta,bir nükte söylemiş iki gözünü yaşartmış.Akla,( Bulanık ol.), aşka, ( Hayran ol.) demiş. Sabra,( Bir sevgilinin ayrılık gamıyla kan ağla.) demiş. Yüze, ( Tatlı tatlı gül.), saça, ( Sen de onu perdelendir,)demiş. Rüzgâra,(Nergis gözlü yüzden perdeyi aç.) demiş. Dalgaya,(Coş. coş da berrak suyun tortusunu uzaklaştır.),gönüle,( Her tasvir edilmiş yüzde dolaş.) demiş. Hasılı her tarafta kudretine bir alamet her solukta güzelliğine bir kalkınma koymuştur. VESSELAM.......
* ** * ** *

Yine işlerim var, çıkmak durumundayım, yazımı bağlamaya çalışayım.İşte bu arkadaşımla konuşmamızdan satır araları:

-Bu aralar biliyorsun, biraz bıçak sırtında bir hayat sürdürüyorum, çok belirsizliklerim var..diyorum.Cevabı, şu şekilde oluyor:


-Allah cc, o bıçak sırtını sana çok geniş ve güzel bir sırat-ı müstakîme çevirsin.Biliyorsun, pehlivanın gücünü, pehlivanlığının derecesini, rakibinin kuvveti belirler.Yaşadığın zorluklar, sende olan gücü açığa çıkarmak içindir.Senin adını ben, 'kocayürek' koydum.Öylesine herkesi, her şeyi içine sığdıracak enginlikte bir yüreğin var.O yüreği daha da katlamak, güçlendirmek içindir yaşadıkların, inanıyorum ki...Evrende, bir şey varsa, onun karşıtı da var, karşıdaki durum seni daha çok belirliyor.Karanlığın şiddetinin derecesi, aydınlığın yakınlığının derecesini belirliyor örneğin..Karşıya takılmak, seni engellemesin, kendindeki potansiyeli ortaya çıkar.Karşıya takılmadan, kendi gücünün farkına var..Allah c.c.' ın isimleri hep tek taraflı, O, 'Kerîm'dir,'Rahim'dir....Hep O, tek O...Yalnızca VEDÛD ismiâzamı ÇİFT yönlüdür, öyle murad buyurmuştur.Hem O, bizi sever ve hem, biz O' nu severiz. Sevgi, çift yönlüdür.Eşler arasındaki muhabbet de öyle..

Ne olurdu, dedim; bu konuştuğun gibi yazabilseydin. Ne çok faydalanırdı, inanıyorum ki, insanlar...'

Senin ruhunun kemâlidir beni konuşturan', dedi, 'bu, seninle alâkalı bir şey, benden değil', 'senin ruhunun neye ihtiyâcı varsa, onu konuşuyorum, gelen sendendir, benden değil; beni konuşturan sensin'...
Şu ânda
, dedi, başımı göğsüne yaslamak isterdim, öylece kalmak..
Yanındayım, seninleyim, diye cevapladım.
Yasladım, diye cevapladı.

Onunla olan sevgimiz, teşbihte hatâ olmaz derler, Hz. Mevlâna ve Şems Hz.nin sevgisini hatırlatmıştır bana..Allah c.c. için birbirine vurgun iki ruh...Öylesine kabardı ki içim, taşmak üzereyim yine..Burada ara vereyim yazdıklarıma...Dostlar..Dost olabilen, DOST KALABİLENLER,O'nun için seven, O' nun için buğzedenler,Her ânlarında O'nu yaşayabilenler,SELÂM OLSUN SİZLERE, O' nun SELÂMıyla...Sevgiler, çok çoookkk...
Hayat Eylül
-----
Eylül Esintileri... (devam)

Geriye dönüşlerle anlatmayı deneyeceğim sizlere 'gönül sızı' larımdan birini... Meryem 'kod adı' olsun, göbek adı aynı zamanda zâten.Onu târif edecek kelimeleri seçerken zorlanıyorum.Anlamca hafif mi kalıyorlar ne?

Üniversite kampüsündeki arkadaşlarımdan biriydi o, şu an İstanbul' dalar, aynı dönemde geldik, yaklaşık bir yıl kadar önce...Göktürk' te arazileri ve bir çiftlik evleri var. Eşi, alanında başarılı bir öğretim görevlisi, çok genç yaşta Prof ünvanı almış, karakteri, kişilik yapısını da takdir ettiğim bir hocamız...Oğulları da babalarının yolunda, (maşaAllah, yıllar öncesinin Türkiye 17. si ÖYS de ) alanlarında kariyer yapmayı seçenlerden...

Nedendir onu her hatırlayışımda gönlüme düşen sızı, sevgisi yüreğimi titretirken? Bir bebeğimmişcesine düşkünlüğüm neden?

Düşünürüm de bâzen, yıllardır tanıyıp- sevdiğimiz insanlara bilmediğimiz bir yönünü farkettiğimizde ya da mesafeyi azaltan bir paylaşımına ortak olduğumuzda daha bir yakınlaştığımızı hissederiz, en azından ben böyle hissediyorum.Bardağın taşma noktasıdır bu, ürünün hasat zamanıdır sanki...Tek bir damla taşırıverecektir suyu artık ya da bir gün olgunluğun zirvesine taşıyacaktır ürünü...

Henüz eczanemi devredip İstanbul' a gelmediğim zamanlardı.İki yılı aşkın bir süre olmuş, hastalığı da 3. yılından gidiyor çünkü, henüz hasta değildi o zaman.Arada yanıma uğrardı, bir çay içer, muhabbeti de yudumlardık onunla.

Kimi arkadaşlarım için 'Kelaynak' grubundan tanımlamasını yapabilirim.Sanırım kendimi de dahil edebilirim bu gruba.Takılırız da birbirimize hattâ:'Niye bir millî park açıp, korumaya almazlarki bizim gibileri?' diyerekten...

Öylesine sevgi dolu ki o, öylesine merhametli, güzel yürekli, evet 'çocuk kalabilenlerden,içindeki çocuğu büyütmeyenlerden'...

Bir yandan çaylarımızı yudumlarken anlatıyordu yer yer buğulanan gözleriyle, geçmişi yeniden yaşar gibiydi.

'Bu eşarp annemin, biliyor musun?' diyordu. Bunu takmak istedim bugün.' : )

Soğuk havaları çok severim ben, diye ekliyordu.Hava güzel olduğunda annem evde olmazdı, bahçeyle ilgilenmek için köye giderdi.Oysa soğuk ve yağışlı havalarda evde olurdu, soba yanardı okuldan eve geldiğimde, yemek hazır olurdu.'

Bir sızı düşüyor içime, çocuk gözlerine bakarken daha bir yakınlaşıyorum onunla...Annesi ve anneannesini 40 lı yaşların ortasındayken kanserden kaybetmiş.Aynı yaşta meme Ca teşhisi konulduğunda vakit kaybetmeksizin gerçekleştirildi ameliyatı, ardından terapisi...
(sürecek)

Ben ve sevip- bağlandıklarım bir puzzle' ın parçaları gibiyiz, onlarla tamamlandığımı düşünürüm. Her bir sevdiğimin uzaklığı- ayrılığında bir parçam daha eksiliyor sanki, acı veriyor, çok acı veriyor...Şimdi çıkmalıyım, hüzünlendim de zâten, yazının devamı ve resimleri ekleyeceğim sonrasında inşaAllah.
Sevgimle...Hayat