9 Ağustos 2009 Pazar

Herkes konuştuğunu yazar,bense sustuklarımı...!


Herkes konuştuğunu yazar,bense sustuklarımı...!

"Bu hayat yolunda düşünmek ve görmek lazımdır ki,seven de,sevilen de,sevdiren de yalnızca 'O'dur... Sevindirir diye ummamız işte ondan..."


Kulluk (1) Cemalnur SARGUT Hanımefendi

Videoyu izleyebilir ilgilenenler, aşkım Cemalnur Sargut hn. dan. : )

* * *
Bir hayatin tozlu sayfalari icimi acitan.
Ceplerimde kırık gece masalları duruyor,
Öksüzlüğümü avutuyor sonbahar.
Ne yana baksam sen oluyorum,
Parmaklarımı kanatıyor kirli duvarlar.
Kuslar yuvalarından terk ediyor beni,
Bir sarsıntı geçiriyor yüreğim,sen şiddetinde...

Ellerimde kar diye yokluğun yağıyor,
Aşk sorgusunda yüreğim can çekişiyor.
Yüzümde sensizliğin izleri,
Ayaklarımın altında bir yığın cam kırığı...

Içimden sökülen her kelime,
tekrar donup icime batiyor.
Ve her seferinde sana isabet ediyor.
Bir zindan karanlığı şimdi gecelerim,
Duvarlara sinmiş gözlerinin rengi...
Saatleri infaza çekiyor gelmeyişin,
Yavaş yavaş gidiyor benden hayat;
Damarlarımdan çekiliyor icimdeki sen !
Bense düşünüyorum hiçlik ötesi bir hayata,
Kanıyorum sana , sende aşki buluyorum
Hem de ayrılığa çarpa çarpa...

Suskunlukta sesler daha cok acıtıyormuş,
Bu yüzden senden harf harf kaçışım.
Yalnızlığıma esir düşüyorsun,
Bense kayboluyorum cümlelerinde.
Ve susuyorum sana ,avaz avaz susuyorum.
Sende birikiyor içimin tüm sökülenleri
Ben dipsiz bir kuyu oluyorum.
Biriktiriyorum her harfimde seni...

Şimdi yokluğa düşüyor zaman,
Ben bir adimda düşüyorum senden.
Kuytularıma sokulma ,birak bana uçurumlarımı,
Kalemimden azat et beni,
Herkes konuştuğunu yazar,bense sustuklarımı...!!!!
-alıntı

* * *
Son birkaç günüm yine yoğun geçti; gezme yoğunluğu ve yol yorgunluğu dahildi buna...
İstanbul' un farklı uçlarında gezindim.
Kaç gündür tamamlayamadığım Üsküdar notlarıma döneyim.

Videolardan birini sayfadan kaldırmak zorunda kaldım. Otomatik olarak sayfaya girişte açılıyor, istediğim bir şey değildi bu.

Eminönü'nde buluştuk Reyhan' la; ikindi suları...
Deniz yoluyla Üsküdar, ilk durak Hüdai Hz. nin türbesi; iskeleye yakın zaten.
Yazmıştım, filmini izledikten sonra ziyaretine niyetlendiğimi. Bu ikinci ziyaretimdi. İlkinde, düşündüğüm mânevî havayı hissedememiştim.
Bu ikincisi farklı geldi bana. Nedendir acaba, diye yüksek sesle dillendirdim düşüncelerimi.
Reyhan dedi ki: 'Her zaman yerlerinde hazır bulunmazlarmış, bulundukları zaman daha farklı haz alınırmış.'
Her duyduğuma körü körüne inanmayı hiç sevmem. Çokluk görmüşümdür bu şekilde yapılan yanlışlıkları, yaşadığım da olmuştur.

Takıldığımda tek adresim hocam, özel insan...
Ona sordum, nasıl olur diye?
-Bizim hazır olmamamızdandır, diye cevapladı.
Onun bu kısa, net, bana çok vurucu gelen cevaplarını seviyorum.Nokta burada konuyor benim için, öyle buyurdu ise öyledir.

'Âyeti hâl edinmek' ten söz ediyordu sevgili
Cemalnur (Sargut)
hanım.
Bir aşkım da o..
Her görüşümde daha çok bağlanıyorum çok şükür ve bunu dile getirmekten de çekinmiyorum, sevgim ağır basıyor.
Aşk tanımının canlı örneklerinden birisi o, benim için...
Kişi inandığını yapabildiği ölçüde etkili olabiliyor söyledikleri de, yoksa bir yere kadar...
Bense kıssadaki 'taş ustası' gibi her defasında denemelerime devam etmeye çalışıyorum.
1-3-5...497-498....

''Çaresiz kaldığım zamanlarda gider, bir taş ustası bulur, onu seyrederim.
Adam belki yüz kere vurur taşa.
Ama değil kırmak, küçücük bir çatlak bile oluşturamaz.
Sonra birden, yüz birinci vuruşta taş ikiye ayrılıverir.
işte o zaman anlarım ki;
taşı ikiye bölen o son vuruş değil, ondan öncekilerdir...!''

Taşı ikiye ayıran hangi vuruş olacak bil-e-meden, ümidini de yitirmeksizin, durup- dinlenip devam etmeye çalışıyorum.
Hatâlarımı hoşgörüp, doğru bildiklerime yaklaşmaya çalışıyorum.
Özümü olabildiğince arındırmaya, Allah' tan başka mevcut olmadığını bilerek, her canlıda O' nun o muazzam yansımasını izlemeye çalışıyorum.
Her davranış, her sözü O'ndan bana gelmiş bir uyarı bilerek, gerideki şekilleri silerek 'tek' liğe varabilmek...
Kimi sevsem 'O' oluyor o zaman, kime kızabilirim ki, her şey 'O' iken, nasıl kırılayım, söyler misiniz bana?
Canım zaman zaman yanıyor, gözlerimde 'gizli' hüznün resmini hatırlıyorum.
İlk kez bir fotoğraf karesinde gördüğümde şaşırmıştım bu hüznü.
Öyle ya, 'hayat dolu' ydum, 'şen' dim, bu sıfatlarla özdeşleşmiştim sanki, öyle tanımlanırdım genelde...
O resmi ilk gördüğümde ağlamıştım.Hâlen birkaç resmim,baktığımda içimi acıtıyor.
.........
hüzün ki, en çok yakışandır bize
belki de en çok anladığımız
Hilmi Yavuz
...

Konu dağılıyor söylenecek olanlar çok olunca, nerede kalmıştık? : )
Sonracığıma efen'im, yola düştük, bu kez, Su Köşkü yoluna.
Slide gösterisinde izlediğiniz Sibirya kurdu ve arkadaşına takılmadan geçemedim.
Ne asil görüntüleri var bu canlıların, nasıl etkileyici mavi bakışlar onlar öyle?

-Sevebilir, fotoğraflarını çekebilir miyim, huzursuz olurlar mı, izin verir misiniz? diye sordum sahiplerine...
Olumlu cevap verdiler.
Sevgili 'Canbaz' ımızı severcesine sevdim onu, nasıl özlemişim.6-7 yıl önce almıştık Canbaz' ı, krem renkli, dünya tatlısı bir Golden Retriever' dı o.
Aileden biriydi sanki...
Şimdi anlatmaya kalkarsam bir post kadar uzar, geçeyim.
Diğerini de sevdim, 'gel canım, senin de hakkın kalmasın' diyerek...

Sahipleri şaşkınlık belirttiler, ilk kez bu kadar sakin kalmış köpekleri...
-Öylesine hissediyorlar ki sevgiyi, dedim. : )
Sevgiye hangimiz köle değiliz ki?
Teşekkür edip, oradan uzaklaştık.

Su köşkü yolunda 'bir tatlı huzur' var sanki...
Çiçek tarhları göz alıcı, ithal begonyalar (en çok sevip yetiştirdiklerimdendi, 80 adedini yan yana diktiğimi hatırlarım, ne hoş bir görüntüydü o.. : )

Şeker begonyalar da öyle.. Pembesi, kırmızısı, beyazıyla 'şeker gibi' ler...
Bir ağaç gövdesinde oluşan şekil kalp gibi görünüyordu,


sarmaşıkların yaprakları kalp biçimindeydi,
tatlı olarak seçip paylaştığımız dondurmalı profiterolde sos, kalp şekli oluşturmuştu.
O yüzden, 'Aşktan gidiyoruz bugün hep, Reyhan hanım'cığım' , demeden geçemedim. : )

Birkaç ay önce çok sıkıntılı olduğum bir dönemde, (sıkıntılarım dönem dönem yoğunlaşarak aktive oluyorlar, normalde gülümseyerek izlesem de...) lise arkadaşım Ayşenur' la gelmiştik buraya, o gün de bitmesin istemiştim aynen geçen günkü gibi...
Ayşenur, bana hep Audrey Hepburn' ü hatırlatmıştır.Çok güzel bir kızdı, çok zarif...
Audrey' i de hâlâ beğenirim. : )
Düşününce, neler tarih olmuş diyorum, bir an...

Cam şişe, bardak vs. nin masaya yansımalarını da resimledik.
Yemekte, ıspanak ve erimiş peyniriyle kendisini seçtiğime pişman etmedi krep, öneririm.
Mantı, Reyhan' ın tercihiydi, birçokları çok güzel de diyebilirler, fena değildi diyeceğim. Profiterol de öyle..
Hıdiv Kasrında sipariş ettiğim profiterol, son yıllarda en çok beğendiğim olmuştu.
Kendi yaptığımı bile ikinci plana itebilirim ki elinde lezzet olan tiplerdenimdir, her ne kadar, büyük bir zevkle, yemek işlerinden elimi eteğimi olabildiğince çeksem de... : ))
Eskiden Galatasaray' da İnci vardı beğendiğimiz. Çok yıllar oldu bana göre, kalitesini düşüreli...


Söz sözü açıyor.
Neyse efendim, dönüş yolunda dolunaya yakınlaşmış aya takıldı gözlerimiz..
Hafif yollu bir şarkı mırıldandık:

"Dün gece mehtaba dalıp hep seni andım, seni andım
Öyle bir ân geldi ki mehtap seni sandım"

Yazarken de söylemeye devam ettim. : )
Hadi, enfes ney girişiyle,A. Özhan' dan, armağanım olsun okuyanlara... : )


Dün gece mehtaba dalıp hep seni andım...

Bir hoş sadâ idi paylaştığımız, bir Üsküdar masalıydı yaşadığımız o gün..
Peri anne masalımızdan tozlar serpiyor üzerinize şu an, dokunun onlara, duyumsayın ki, sizi de alıversin masalımızın içerisine...

... Gökten, üç elma düşmüş,
birisi de size, masalımızı okuyup, izleyenlere...

Sevgiyle...
Hayat/ Hatice

Hiç yorum yok: