19 Ağustos 2009 Çarşamba

Dostlar, anılar ve güncel, Bölüm 1


http://hayateylul.blogcu.com/elif-le-gecmise-yolculuk_25742841.html Elif, Hülya Bölüm 1

Evet,öykümüz devam ediyor:
Bir gün öncesine dönüyorum.
Elif okula kaydolmuş, babası o akşam dönecek. Gülen abla sevinçli, eşi gelecek..O gün hiç görmediğim kadar hareketli...Merdivenleri hoplaya zıplaya inip-çıktığını söylüyor, çok iyiyim Allah'ıma şükürler olsun ki diyor.
Evde ne var ne yoksa dökmüş, balkonlarda havalandırıyor.Alışkın olmadığım bir durum bu..İşleri yardımcı kadın yapar, Gülen abla nezaretçi konumundadır normalde..
Karşılıklı giriş kat pencerelerimizden konuşuyoruz.Onun oturma odası, benim mutfak pencereme bakıyor.
O canlı, kıpır kıpır hali gözümün önünde...
........
Nasıl yani?...
Yok mu artık, bir daha aramızda olmayacak mı? Onun ışıldayan yüzünü; sevgiyle.. her şeye sevgiyle bakan gözlerini göremeyecek miyim?
Balkonda eşinin arkasından bakıyordu bir keresinde, büyük bir sevgiyle..Her keresinde yapardı bunu..Eşi de bilip, geriye bakar mıydı acaba?
Ya, bir gün de bakma!.. deyivermiştim, şakayla karışık...Mümkün müydü? Hayır!...
O gün yan komşum ve ben farklı arabalarla yola koyulmuştuk, aileyle birlikte..Yıkama, hazırlama işlemleri ve eve getirilişi...
RUH!... Şüphesiz ki Rabbimin bir sırrısın sen!...Nerede o canlılık, nerede, söyle bana!...
Nerede beni teselli eden diller, nerede esprili söylenen sözler, nerede o güzel yüreğin yansıdığı gözler.. o ışık?... Ne oldu, nereye gittiler?...
Tüm bahçe ışıklandırılıyor.Eve sığmıyor konuklar...Üç gece akşam namazından sonra Kur'an okunuyor, misafirlere ikramlarda bulunuluyor.Sanki bir düğün evi...
...
Issızlaştı o günden sonra ev...Teras ışıkları yanmaz oldu, balkon neş'eli gülüşmelerle çınlamaz!...
Hepsi evliydi çocukların, Elif hariç..
O da İstanbul' da okuyacaktı işte...
Mustafa ağabey, 9 ay süren yalnızlık devresinde ciddi bir ruhsal bunalım geçirecekti.Kimse iç halini bilemeyecek, sonrasında anlatacaktı duygularını, yaşadıklarını...
...
Evleneceği haberi geldi Mustafa ağabey'in... Şimdiki eşi Esen ile arada gelip düzenlemeler için bakıyorlar.
Tepkili gibiyim, niye? Bir başkasını o hâtıranın üzerine konduramıyorum.Oysa ki hayat devam ediyor.
Mustafa ağabey, benim içtenliğime alışkın, Esen' e de yakınlık göstermemi istiyor gibi...Gülümsüyor, nâzik konuşuyorum ama içtenlik?...Mesafeliyim...
Komşularla hayırlı olsun' a gidelim diyor ancak onları pek de evde bulamıyoruz.Sabahları birlikte çıkıyor, birlikte dönüyorlar.Biz de rahatsız etmek istemiyoruz, ağırdan alıyoruz.
Böylelikle geçiyor aylar...
Esen de hasta çiçeklerime, sıklıkla dile getiriyor bunu...Arada selâmlaşıp, havadan- sudan bir kaç lâf ediyoruz.
...
Mustafa ağabey hasta..Akciğer... Evleneli bir yıl olmamış daha. Tedaviler başlıyor.İlaç ve ışın tedavileri...
Bu dönem İstanbul' da geçiyor.Yine bir geçmiş yazımdan alıntı ekleyeyim:
"Komşumuz (eşi) maalesef hasta. Kemoterapi, radyoterapi vs uygulandı, kortizon kullanıldı. Onlarla sohbet ettim biraz ama olabildiğince neşeli bir havayla, yâ arkadaşlar, kasvetli ortamlara neşe getirmek değil mi ki amaç? Ağlayanla ağlamak değil, ağlayanı güldürebilmek değil mi yapılması güzel olan? Memnun olduklarını hissettim.
Komşumuz ilk eşini 3 yıl önce kaybetmişti, genç denecek yaşta, 52 mi ne..Olaylardan söz açıldı, anlatmaya ihtiyacı var gibiydi. Dinledim tabii, yer yer söz alarak, bir ölçü de hassas bir konuydu aslında çünkü ikinci eş de yanımızdaydı, belki rahatsızlık duyabilir miydi, bilemiyorum ilk eşten söz edilmesinden..İnsan ister istemez düşünüyor tabii. Bu konuyu şu nedenle anlatıyorum. Onların bir kızları vardı (Elif) ve Üniversite sınavında İstanbul' da bir bölümü kazanmıştı. Rahmetli komşum çok üzülmüştü. Kalp hastası ama olağanüstü yaşama bağlı, olağanüstü pozitif, eğlenceli, renkli bir kimlikti. Kayıt ertesi, daha okul açılmadan vefat etti. Onda da bir hayır varmış demek.. diye düşünmüştük ve bunu dün de dile getirdim. Komşumun eşi de aynı şeyleri dile getirdi. " Evet, dedi, taşlar tek tek yerine oturmaya başladı zaman içerisinde..Kızıma üniversiteyi kazandığında aldığım otomobil, en çok da tedavi için gittiğim İstanbul' da benim işime yaradı örneğin.." Sonuçta buradaki arabalarını oraya taşıyamıyorlar, İstanbul da da araba hele ki hastaysanız, uzak bir yerde oturuyorsanız çok gerekli oluyor. İşte bunu anlatmaya çalışıyorum, olayların düğümü zaman içerisinde çözülüyor, nedenleri, getiri- götürüleri zamanla anlaşılabiliyor ancak. Sabır..ve izle..bakalım neler oluyor sonrasında.. Hadi, hepimiz için her şeyin hayırlısı ve iyisini dileyelim."
........................
Hastalık döneminde Esen, tüm ailenin ve bizlerin sevgisini ve takdirini kazanıyor.Geceleri uykusuz, gündüzleri ayakta...Sanki bir şefkat eli...
Onunla yakınlaşıyorum bu arada..Zorluğunu görebildiğimi sanıyor ve mânevî destek olmaya çalışıyorum.
'Sen gittiğinde ıssızladı buralar..Kahkahalarını arıyorum, sesini... ' diyor.
Sıkça aramaya çalışıyorum onu...
Bir gidişimde şunları yazmışım günceme:
"Ertesi sabah akciğerinden hasta olan ve hastalığı böbreğe metastaz (sıçrama) yapmış olan komşumlardaydım.
Onlara, bir farklı soluk getirme çabası içerisindeyim elimden geldiğince.Bilirim zordur böylesi dönemler ve çok dikkatlice ama ümit ve moral ışıklarıyla donatılmak gerektirir konuşmalar, hal- tavırlar, yapmacıksız da olmalıdır aynı zamanda...
Herkes çok üzgün gidişinizden dediler onlar da, isim vererek...
Tekrar dönecek misiniz? Temelli olarak geri dönecek misiniz?
Bu soru..Ah, bu soru... Tutamadım kendimi, önce bir duraksadım, yüz ifadem ciddileşti, belki acı karıştı çizgilerine ifademin...
'Zor bir soru' dedim, sessizliğin ardından, güçlükle... Konuşmamam gerekiyordu, o anda çekip gitmem... Yapamadım.
Yine yaşlarla gölgelendi gözlerim, tutmaya çalışıyorum, hayır ağlamamalıyım, hayır!...
Sesim titriyor kendimi kasmaktan, bir yandan gülüyorum, hayır hayır diyorum; ağlamak hiç yakışır mı bana, ne ayıp!.. Olacak şey mi bu?
Geçti, geçti bile bakın.. : ))
İçimden kızıyorum, hem nasıl kızıyorum kendime. Ne bu yaptığın şimdi, aşk olsun, tam yeriydi burası bu duygu tezahürünün!...
Ne mutlu, ağlayabiliyorsun diyor komşumuz; ben ağlayamıyorum!!!
Beynimden vuruluyorum bu sözle.. Hayat, ne yaptın canım ya?
Yüzü sarı, sapsarı... Yine kan değerleri düşük demek. İki aylık ömrü kaldığından söz etmişler Çin' de -tedavi için gitmişlerdi- gün sayıyor.
Sigarayı bırakmıyor, inatla bırakmıyor.
Kendimi toparlayıp, durumu idare edecek bir kaç söz söylemeye çalışıyorum ya, ne söylediğim bile hatrımda değil şu anda..."
...
Son günlerde Mustafa ağabey çok hasta, zorlukla yürüyor artık.Rengi yine sarı- sapsarı..
O simsiyah gür saçlar yine dökülmüş ve beyazlamışlar..
Belki 10 yıl yaşlanmış.
Elif'in kınası ve düğününde görüyorum onu.
Elif kız mutlu, sevdiği ile evleniyor.Kınasında da düğününde de başrol oyuncusu gibi hâkim olaylara, gidişata...
Remide abla,Esen, Hülya, Elif... diğerleri...
Sıcacık kaynaşıveriyoruz yine, bıraktığımız yerden devam...
Elif'in halalarıyla aynı masadayız.Esen, gelip- gidiyor yanımıza, bir yandan da eşinin durumunu kontrol ediyor, misafirlerle ilgileniyor.
Halalarından birisi de hasta..Bir gece.. diyor,beni düğün sonrası eve bırakırken yolda benimle konuşmanızı hiç unutmadım.'Kitap gibi' bir konuşmaydı ve ben çok etkilenmiştim.Çok faydasını gördüğüme inanıyorum.Hastalığımın ilk dönemiydi ve böyle etkilendiğim bir iki konuşma daha olmuştu yalnızca...Hiç unutmadım, hep aklımda söyledikleriniz...
Benden değil.. diyorum.Rabb' dendir gelen..Ne güzel ki beni vesile kılmış böylesi bir güzelliğin oluşumuna..
Beni söyleten O'dur ve gelen her ne varsa O'ndan dır şüphesiz, iyilik nâmına...güzellik nâmına...
...
Yoruldum yine... Bu hikâye de böyle devam eder, bakalım nerelere varır, nasıl biter, niceleri başlar?...
Sevgimle...Hayat

Hiç yorum yok: