George Carlin Amerika'da 70 ve 80 li yılların bir komedyeni idi.
11 Eylül den (9-11) ve karısının ölümünden sonra şöyle yazmıştı.
Tarih içinde zamanımızın paradoksunu şöyle sıralayabiliriz:
Daha yüksek binalarımız, ama daha kısa sabrımız var; daha geniş
otoyollarımız, ama daha dar bakış açılarımız var.
Daha çok harcıyoruz, ama daha az şeye sahibiz; daha fazla satın alıyoruz,
ama daha az hoşnut kalıyoruz.
Daha büyük evlerimiz, ama daha küçük ailelerimiz; daha çok ev gereçleri, ama
daha az zamanımız var. Daha çok eğitimimiz, ama daha az sağduyumuz var.
Daha fazla bilgimiz, ama daha az bilgeliğimiz var.
Daha çok uzmanımız, ama yinede daha çok sorunumuz,
Daha çok ilacımız, ama daha az sağlığımız var.
Çok fazla alkol ve sigara tüketiyoruz, çok savurganca para harcıyoruz, çok
az gülüyoruz, çok hızlı araba kullanıyor, çok çabuk kızıyoruz, çok geç
saatlere kadar oturuyor, çok yorgun kalkıyoruz, çok az okuyor çok fazla TV
izliyoruz ve çok ender şükrediyoruz. Mal varlıklarımızı çoğalttık, ama
değerlerimizi azalttık. Çok konuşuyoruz, çok az seviyoruz ve çok sık nefret
ediyoruz.
Geçimimizi sağlamayı öğrendik, ama yaşam kurmayı öğrenemedik.
Yaşamımıza yıllar kattık, ama yıllara yaşam katamadık.
Aya gidip gelmeyi öğrendik, ama yeni komşumuzla karşılaşmak için caddenin
karşısına geçmekte sorunumuz var. Dış Uzayı fethettik, ama iç dünyamızı
edemedik.
Daha büyük işler yaptık, ama daha iyi işler yapamadık.
Havayı temizledik, ama ruhumuzu kirlettik. Atoma hükmettik, ama
önyargılarımıza edemedik.
Daha çok yazıyoruz, ama daha az öğreniyoruz.
Daha çok plan yapıyoruz, daha az sonuca varıyoruz.
Koşuşmayı öğrendik, ama beklemeyi öğrenemedik. Daha fazla bilgiyi depolamak,
her zamankinden daha çok kopya çıkarmak için daha çok bilgisayarlar
yapıyoruz, ama git gide daha az iletişim kuruyoruz.
Zaman artık, hızlı hazırlanan ve yavaş sindirilen yiyeceklerin; büyük
adamlar ve küçük karakterlerin; yüksek kârlar ve sığ ilişkilerin zamanıdır.
Günümüz artık, iki maaşın girdiği ama boşanmaların daha çok olduğu, daha
süslü evler, ama dağılmış yuvaların olduğu günlerdir.
Bu günler, hızlı seyahatler, kullanılıp atılan çocuk bezleri, yok edilen ahlakî değerler,
bir gecelik ilişkiler, obez bedenler ve neşelendirmekten sakinleştirmeye hatta
öldürmeye kadar her şeyi yapabilen hapların olduğu günlerdir.
Vitrinlerde her şeyin sergilendiği, ama depolarda hiçbir şeyin olmadığı bir
zamandayız.
Yaşam, aldığımız nefes sayısıyla değil, nefesimizi kesen anların sayısıyla
ölçülür.
Internetten
1 yorum:
Ekleyeceklerimi yeri ve zamanı geldikçe yapmaya çalışıyorum.
Bu yazıya söyleyeceğim:
'Doğru söze ne denir?' : )
Mevlâmızın iyi ve güzele yöneltmesi dileğimle, cümlemizi... (âmin)
Teşekkür ederim.
Yorum Gönder