20 Aralık 2008 Cumartesi

Ne olursa olsun aslâ vazgeçme!



Ne olursa olsun aslâ vazgeçme!



Gözlerini açtığında çölün tam ortasındaydı. Fidye için yanlış adamı kaçıran mafya, sanki intikam almak istercesine genç ve suçsuz adamı, çölün ortasında ölüme terk edip kaybolmuştu. İnanılır gibi değildi. Epeyce bir şaşkınlıktan sonra düşünmeye başladı genç adam. Aklına henüz dördüncü sınıfa giden on bir yasındaki oğlu geldi. Oğlu uzaktaydı ve yasadıkları kasabada yapayalnızdı.



Geçen yıl bir trafik kazasında karisini kaybetmişti. Oğlu için, onun geleceği için yasamak zorunda olduğunu biliyordu. Bunları düşününce yüzünde bir intikam ifadesi oluştu. Bekle beni yavrum geliyorum, senin için yasayacağım seni asla yalnız bırakmayacağım dedi.



Günesin battığı yöne doğru yürümeye başladı. Yürüdü, yürüdü, yürüdü; Aç ve susuz tam üç gün yürüdü. Umutları bitmek üzereydi. Üç gündür bir vahaya ulaşamamıştı. Kararlıydı, yavrusuna kavuşacaktı, vazgeçmemeye yemin etti. Yürüdü. Büyük bir inançla yürüdü. Susuzluktan çatlayan dudaklarından akan kani eme yürüyordu.



Birden muhteşem bir şey oldu ve bir vaha gördü, yaklaştı. Kurtuldum, geliyorum yavrum diye koşmaya başladı. Vahanın yanına geldi, su diye elini daldırdığı şeyin kavurucu sıcağı adeta bir serap tokadı savurdu adama. Lanet olsun dedi ve yürümeye devam etti. Kısa bir süre sonra yeniden bir vaha gördü. Ağaç, çiçek, su, her şey vardı. Yine koştu. Bu seferki kesinlikle vahaydı. Ama yaklaşınca çöl sağır edercesine yüksek bir sesle bağırdı: Ben bu kadar cömert değilim, serap görüyorsun seraaap! Genç adam yılmadı, yıkılmadı. Yine yürüdü. Oğlu bir an bile çıkmıyordu aklından... Tekrar bir vaha gördü, koştu ve yüzüstü suya atladı. Ağzına dolan kumlar yine serap diye bağırdı. Hiç hali kalmamıştı ama her gördüğü vahaya koşuyordu, her seferinde serap olsa da.



Artik besinci gün de bitmişti. Sürünerek gidiyordu oğluna, yeniden bir vaha gördü. Kumlara tutuna gitti. Bu kaçıncı seraptı Allah bilir. Hızı tamamen biten genç adam artik sürünemiyordu bile. Yeniden bir vaha gördü. Biraz daha gitti, biraz daha süründü. Güçlükle şunları mırıldandı: Beni affet oğlum gelemiyorum. Biliyorum bu da serap, bir sonraki de. Elveda!



Kendini günesin eriten sıcağına bıraktı ve teslim oldu. Kısa bir süre sonra öldü. Ertesi gün ayni yerden bir kervan geçti. Kervanın kılavuzu genç adamın cesedini buldu ve söyle seslendi: Su içmeyi bırakın da çabuk buraya gelin. Burada bir ölü var.



Suya 10 metre kala susuzluktan ölmek kim bilir ne acıdır, ama ölen hiçbir zaman bunu bilmez.

Hiç yorum yok: