7 Nisan 2009 Salı

H. Gibran' dan...

...............
Bunun üzerine Almitra, "Bize sevgiden bahset..." dedi. Ve o başını kaldırdı, insanlara baktı. Üzerlerine sinen derin dinginliği duyumsadı. Ve yüksek bir sesle konuşmaya başladı:
"Sevgi çizi çağırınca, onu takip edin,Yolları sarp ve dik olsa da...
Ve kanatları açıldığında, bırakın kendinizi,Telekleri arasında saklı kılıç, sizi yaralasa da...
Ve sizinle konuştuğunda, ona inanın,Kuzey rüzgarının bir bahçeyi harap edişi gibi,Sesi tüm hayallerinizi darmadağın etse de...
Çünkü sevgi sizi yücelttiği gibi, çarmıha da gerer.Sizi büyüttüğü ölçüde, budayabilir de...
En yükseklere uzanıp, Güneş'le titreşen en hassas dallarınızı okşasa da,Köklerinize de inecek, ve onları sarsacaktır, Toprağa tutunmaya çalıştıklarında...
Mısır biçen dişliler gibi sizi kendine çeker;Çıplak bırakana kadar döver, harmanlar;Kabuklarınızı, çöplerinizi ayıklar, eler... Bembeyaz olana kadar öğütür sizi;Esnekleşene kadar yoğurur;Ve Tanrı'nın İlahi sofrasına ekmek olasınız diye, Sizi kendi kutsal ateşine savurur...
Sevgi bütün bunları,Kalbinizin sırlarını bulasınız diye yapar,Ve bu biliş, Hayat'ın kalbinin bir cüzzünü yaratır...
Ancak korkunun kıskacında,Yanlız sevginin huzurunu ve hazzını ararsanız,O zaman örtün çıplaklığınızı, Ve sevginin harman yerine adım atın...
Adım atın, kahkahaların tümünün olmadığı,Sadece gülebileceğiniz mevsimsiz dünyaya,Ve ağlayın, ama tüm gözyaşlarınızla değil...
Sevgi hiçbirşey sunmaz, sadece kendisini,Hiçbir şey kabul etmez, kendinde olandan gayri... Sevgi sahip çıkmaz, sahiplenilmez de;Çünkü sevgi, sevgi için yeterlidir, tümüyle...
Sevdiğinizde, "Tanrı benim kalbimde," yerine,Şöyle deyin, "Ben kalbindeyim Tanrı'nın ..."
Ve sanmayın yön verebilirsiniz sevginin akışına,Çünkü sevgi, yolunu kendi çizer, sizi değer bulduğunda...
Sevgi bir şey istemez, tamamlanmaktan başka... Fakat seviyorsanız ve ihtiyaçların arzuları varsa,Bırakın bunlar sizin de arzularınız olsun...
Erimek ve akmak,geceye şarkılar sunan bir dere misali,Şefkatin fazlasının verdiği acıyı bilip, Kendi sevgi anlayışınla yaralanmak,Ve kanamak, yine de istekle ve coşkuyla...
Şafak vakti kanatlanmış bir gönülle uyanmak,Ve bir sevgi gününe daha, teşekkürle uzanmak... Sessizce çekilmek öğle vakti, sevginin vecdini duymak,Akşamın çöküşüyle de, eve huzurla dönmek... Ve uyumak, kalbinde sevgiliye bir dua,Ve dudaklarında bir şükür şarkısıyla..."
Sonra Almitra tekrar konuştu:
"Peki ya beraberlik?" Ve o cevap verdi:
"Siz beraber doğdunuz ve hep öyle kalacaksınız.Ölümün beyaz kanatları, sizin günlerinizi dağıttığında da beraber olacaksınız. Siz Tanrı'nın sessiz belleğinde bile beraber olacaksınız. Fakat birlikteliğinizde belli boşluklar bırakın. Ve izin verin, cennetlerin rüzgarları aranızda dans edebilsin...
Birbirinizi sevin; ama sevgi bir bağ olmasın,Daha ziyade, ruhlarınızın sahilleri arasında hareket eden bir deniz gibi olsun.
Birbirlerinizin bardaklarını doldurun; ancak aynı bardaktan içmeyin...
Ekmeklerinizi paylaşın; ama birbirinizinkini yemeyin... Beraberce şarkı söyleyin, dans edin, coşun;fakat birbirinizin yalnızlığına izin verin;Tıpkı bir lavtanın tellerinin ayrı ayrı olup, yine de aynı müzikle titreşmeyi bilmeleri gibi...
Birbirinize kalbinizi verin; ama diğerinin saklaması için değil;Çünkü yalnızca Hayat'ın eli, sizin kalplerinizi kavrıyabilir...
Ve yanyana ayakta durun; ama çok yakın değil,Çünkü bir mabedin ayakları arasında mesafe olmalıdır; Ve meşe ağacıyla, selvi ağacı, birbirinin gölgesi altında büyüyemez."

Peki çocuklar hakkında söyleyecekleriniz?
Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil,Onlar kendi yolunu izleyen Hayat'ın oğulları ve kızları.Sizin aracılığınız ile geldiler ama sizden gelmedilerVe sizinle birlikte olsalar da sizin değiller.
Onlara sevginizi verebilirsiniz, düşüncelerinizi değil.
Çünkü onların da kendi düşünceleri vardır.Bedenlerini tutabilirsiniz, ruhlarını değil.
Çünkü ruhlar yarınlardadır,Siz ise yarını düşlerinizde bile göremezsiniz.
Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın onlarıKendiniz gibi olmaya zorlamayın.Çünkü hayat geriye dönmez, dünle de bir alışverişi yoktur.
Siz yaysınız, çocuklarınız ise sizden çok ilerilere atılmış oklar,Okçu, sonsuzluk yolundaki hedefi görürVe o yüce gücü ile yayı eğerek okun uzaklara uçmasını sağlar.Okçunun önünde kıvançla eğilinÇünkü Okçu, uzaklara giden oku sevdiği kadarBaşını dimdik tutarak kalan yayı da sever...

Ve bir genç, şöyle dedi: 'Bize arkadaşlıktan bahset... Ve o cevap verdi:
'Arkadaşınız, cevap bulan gereksinimlerinizdir. O, sevgiyle ektiğiniz ve şükranla biçtiğiniz tarlanızdır. O sizin sofranız ve ocak başınızdır. Çünkü ona açlığınızla gelir ve onda huzuru ararsınız.
Arkadaşınız sizinle içinden geldiği gibi konuştuğunda, ne 'hayır' demek zor gelir, ne de 'evet' demekten çekinirsiniz. Ve o sessiz kaldığında, kalbiniz onun kalbini dinlemek için sessizleşir.

Çünkü arkadaşlıkta, kelimeler susunca, tüm düşünceler, tüm arzular ve beklentiler, gürültüsüz bir sevinç içinde doğar ve paylaşılırlar. Arkadaşınızdan ayrıldığınızda ise yas tutmazsınız; Çünkü onun en sevdiğiniz yanı, yokluğunda daha bir berraklık kazanır, tıpkı bir dağın, dağcıya, ovadan daha net görünmesi gibi...
Ve arkadaşlığınızda, ruhsal derinlik kazanmaktan başka bir amaç gütmeyin. Çünkü, yanlız kendi gizemini açığa vurmak peşinde olan sevgi, sevgi değil, savrulmuş bir ağdır ve sadece yararsız olan yakalanır.
Ve arkadaşınıza, kendinizi olduğunuz gibi sunun. Eğer dalgalarınızın cezrini bilecekse, meddini de bilmesine izin verin. Çünkü yanlız zaman öldürmek için bir arkadaş aramanızın anlamı olabilir mı? Onu, zamanı yaşatmak için arayın. Çünkü o gereksiniminizi karşılamak içindir, boşluğunuzu doldurmak için değil.
Ve arkadaşlığın hoşluğunda, kahkahalar, paylaşılan hazlar olsun. Çünkü küçük şeylerin şebneminde, yürek sabahını bulur ve tazelenir.'

ve bir kadin, "bize acıdan bahset" dedi. ve o cevap verdi:
"acınız, anlayışınızı saklayan kabugun kırılışıdır. nasıl bir meyvenin cekirdeği, kalbi güneş'i görebilsin diye kabuğunu kırmak zorundaysa, siz de acıyı bilmelisiniz.
ve eğer kalbinizi, yasamınızın günlük mucizelerini hayranlıkla izlemek uzere açarsanız,acınızın, neşenizden hiç de daha az harikulade olmadığını göreceksiniz;
ve kırlarınınız üstünden mevsimlerin geçişini kabul ettiğiniz gibi, aynı doğallıkla, kalbinizin mevsimlerini de onaylıyacaksınız. ve kederinizin kışını da, pencerenizden huzur icinde seyredeceksiniz. acilarınızın coğu sizin tarafindan seçilmistir.
acınız, aslında içinizdeki doktorun, hasta yanınızı iyileştirmek icin sunduğu "acı" ilaçtır. doktorunuza güvenin ve verdiği ilaci sessizce ve sakince icin; çünkü size sert ve haşin de gelse, onun elleri "görülmeyen"in şefkatli elleri tarafindan yönlendirilir. ve size ilaci sunduğu kadeh dudaklarınızı yaksa da, o'nun kutsal gözyaslariyla ıslanmış kilden yapılmıştır."
Ve bir adam söyle dedi:
'Bize kendini bilişten (bilmekten) bahset.' Ve o cevap verdi:
'Kalbiniz gecelerin ve gündüzlerin sirrini sessizce bilir. Ancak kulaklariniz, kalbinizin bilgisini isitmek için deli olur. Düsüncelerinizde daima bildiginizi, kelimelerde de bileceksiniz. Rüyalarinizin çiplak bedenine parmaklarinizla dokunabileceksiniz.
Ve böyle de olmasi gerekir. Ruhunuzun sakli kaynagi yükselmeli ve çagildayarak denize dogru kosmali; Ve o zaman, sonsuz derinliginizin hazineleri gözlerinizin önüne serilecektir.
Ancak bilinmeyen hazinenizi tartmak için tarti aramayin; Ve bilginizin derinligini degnekle veya iskandil ipiyle ölçmeye kalkmayin. Çünkü kisi, ölçüsüz ve sınırsız bir deniz gibidir.
'Tek dogruyu buldum' degil, 'Bir dogruyu buldum' deyin.
'Ruha giden yolu buldum' degil, 'Kendi yolumda yürürken ruhu buldum' deyin. Çünkü ruh, her yolda yürür. Ruh ne bir çizgi üzerinde yürür; ne de bir kamis gibi dümdüz büyür. Ruh, sayisiz taç yapraklari olan bir lotus çiçegi gibi açilir.'
Sonra bir avukat, 'Bize kurallardan bahset...' dedi.
Ve o cevap verdi: 'Siz kurallar koymayi çok seversiniz, Ama kurallari bozmayi daha çok seversiniz. Tipki okyanus kiyisinda sabirla kumdan kuleler yapan, sonra da kahkahalarla onlari deviren çocuklar gibi. Ancak siz kumdan kulelerinizi yaratirken, okyanus kiyiya kum tasimaya devam eder. Ve siz onlari yerle bir ederken, okyanus da sizinle birlikte güler. Gerçekten de okyanus, daima masum olanla beraber güler.
Fakat yasami bir okyanus ve insanlarin koydugu kurallari kumdan kuleler olarak görmeyen kisiler için ne diyebiliriz? Onlar için yasam bir kaya, ve kanun bu kayayi kendi isteklerine göre oyup sekillendirmek için kullanacaklari bir keski gibidir. Danscilardan nefret eden yeteneksiz biri için ne diyebiliriz? Veya boyundurugundan hosnut olup, ormanindaki geyigi basibos bir serseri olarak yargilayan bir öküz için?
Peki, derisini dökemedigi için, digerlerini çiplak ve ahlaksiz olarak niteleyen yasli bir sürüngene ne demeli? Veya bir dügün sölenine erkenden gelen, iyice karnini doyurduktan ve yorulduktan sonra, yemekleri ve eglenceyi kötüleyen biri için?
Bunlar hakkinda söyleyebilecegim tek sey, hepsinin günes isigi altinda olduklari halde, Günes'e sirtlarini dönmüs olduklaridir. Onlar yanlız kendi gölgelerini görebilirler ve bu gölgeler, onlarin kanunlari olur. Ve onlar için Günes, bir gölge yaraticisindan baska ne olabilir ki? Ve onlar için kurallara uymak, baslarini yere egip, toprak üzerindeki gölgelerini izlemekten baska bir sey degildir.
Ancak yüzünü Günes'e çevirmis olanlarinizi, toprak üzerine çizilmis imajlar durdurabilir mi? Eger rüzgarla yolculuk ediyorsaniz, hangi rüzgar gülü yönünüzü çizebilir?
Eger boyundurugunuzu kirarsaniz, ama baska birinin hücresinin kapisinda degil, hangi kanun sizi sinirlayabilir?
Ve eger dansederseniz, ama baska birinin zincirlerine takilip sendelemeden, hangi kanun sizi korkutabilir? Orphalese halki, davulun sesini bogabilir, bir lirin tellerini gevsetebilirsiniz, ama bir tarla kusuna sarki söylememesi içinkim emir verebilir ki? '

Hiç yorum yok: