6 Ocak 2009 Salı

Bazen Acılar Gereklidir! (Özellikle Canan' ın dikkatine...)


Bazen Acılar Gereklidir!
Sizi kıyıya ulaştıracak duygularınız; sevgi, hoşgörü, paylaşma, güzellik olsun. Bazen acılar gereklidir.

Afife Demirtaş



İnsan; yaşadığı güzelliklerin, mutlulukların kıymetini, acılar gelince anlıyor. Şu hâlde, acılara çok şey borçluyuz...
Ben; acıları ikiye ayırıyorum... Bağlayan acılar, ayıran acılar...
Kendi aralarında da üçe ayırıyorum. Bağlayan acılar; kaprisler, kavgalar, öfke... Ayıran acılar; nefret, ayrılık, ölüm...
Kaprisler insanları canından bezdirebilir ama durgun suları özletir size. Patırtısız yaşamı arzularsınız. Kavgalar olmasa, hayat ne kadar yeknesak olurdu kim bilir? Kavgalar; kavgasız hayatın çekilmezliğini, tatsızlığını ortaya çıkarır. Çünkü sonucunda barışmanın hazzı vardır... Öfke; baldan tatlıdır. Özür dilemeyi gönül, almayı hatırlatır. Öfkenizi yenmenin mutluluğu ne güzeldir! Ruhunuzdaki bu gelgitler dingin tutar sizi... Bağlayan acılar, sevgiyi büyütür... Güzeldir, güzel... Acı çekeceksin ki, kıymetini bileceksin elindekilerin. .Şöyle düşünürsek mutlu oluruz; mayıs çiçeklerini, nisan yağmurları getirir...
Ayıran acılara gelince, nefret; ömür boyu içinizden çıkmaz, boğazınızda takılı kalan yutamadığınız lokma olur. Ayrılık; çok zor. Sonunda kavuşmak olmasa, çekilecek şey değildir... Gün saymak, rüzgârın kokusunda kokusunu aramak, bir yudum suda boğulmak gibidir. Beklemek beklemek... Özlemi büyütmek...
Ölüm; yaşı yok... Yüzü kırışmaz, beli bükülmez, yaşlanmaz, hiç ummadığımız zamanda karşımızdan çıkagelir. Yaşlı genç demeden... Utanmadan, sıkılmadan yüzü kızarmadan... Yaşamın ne kadar kıymetli olduğunu, hiç göçmeyecekmiş gibi didinip durmanın, sevgileri unutmanın yersiz olduğunu anlatır. Anlayana tabii...
Bazen, acılar gereklidir. Kendimize gelmemiz için bir tokattır... Hepiniz bir gün, mutlak içinizde kabaran, yön değiştiren nehre düşmüşsünüzdür. Ne yapacağınızı bilemediğiniz olmuştur. Kurtulmak için çırpınıp durmuşsunuzdur. Birden küreklerinizi kaybettiğinizi fark edersiniz. Ellerinizle suyu yarmaya çalışırsınız. Azgın sular bedeninizi, kimsesizlik ruhunuzu yaralar! Sağa sola uzanır, tutunacak bir dal, bir kaya bulamazsınız... Umudunuz tükenir.
"Ne olacaksa olacak" diye, kendinizi akıntıya bırakırsınız. Ya taşlara çarpıp, parçalanacaktır yüreğiniz, ya kıyıya ulaşacaktır duygularınız. Tutunacak dallarınız; nefret, öfke, kapris olmasın... Sonra parçalanır yüreğiniz. Sizi kıyıya ulaştıracak duygularınız; sevgi, hoşgörü, paylaşma, güzellik olsun. Bazen acılar gereklidir!

alıntı


Canan' cığım, endişelenme lütfen... Seni aramama rağmen, yazdığın mesajlardan görüyorum ki endişen geçmemiş.Bir tanem!...

Ben hayata artık eskisi gibi bakamıyorum ki...

Bakmalı mıyım, o da ayrı bir soru...

Yıllar var ki yüz yüze görüşmedik seninle...Oysa ki beni çok değişmiş, olgunlaşmış olarak değerlendiriyor birkaç yıl öncesine göre bile, yakından tanıyan arkadaşlarım...

Bilirsin, zaten olgun olmadığım söylenemezdi pek...

Üzülme lütfen canım, bir şey kazanıyorsak, vardır bir kaybettiğimiz... Y a da:

Bir şey yitirdiysek vardır mutlaka kazandıklarımız...


Alıntı yazılarım kesmiyor seni, ille de benim yazdıklarım olsun, ruh halimi görebilesin istiyorsun.

İniş- çıkışlarım olsa da daha bir tevekkül içerisindeyim inşallah, canım.

Şu öyküyü unutmuyorum, hayatı değerlendirirken ve ne çok sevinebiliyor ne de derin acılar duyabiliyorum kolayına...

Her şey geçici, her şey değişkenken neye güvenebiliriz ki, O' ndan başka?


Belki yakın bir zamanda görüşmek nasibolur seninle, o zaman daha az merak ve endişe duyacağını sanıyorum.

Senin arkadaşın bunları da aşacak inşallah canım.


İyiyim ben, merak etme olur mu?

Arada bir eser bir yerlerden bir rüzgâr, hüzün karışır yazılarıma... Kimi zaman çocuk gibi sevinirim kıytırık bir nedenle...


Seni özledim, biliyor musun? Seni tanımış olmak bile güzel...

Varlığını, düşündüğünü bilmek... : ))


Sevgili 'dost' um,

Yalnızca aklına geldiğimde duana kat bu kardeşini de, biliyorum katıyorsun ama... : ))


Sevgiler...

Hayat


Hikâyem altta:


Acele Karar Vermeyin ( Yazar : Lao Tzu )

Köyün birinde bir yaşlı adam varmış. Çok fakirmiş ama Kral bile onu kıskanırmış...Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki, Kral bu at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış..
"Bu at, bir at değil benim için; bir dost, insan dostunu satar mı" dermiş hep. Bir sabah kalkmışlar ki,at yok. Köylü ihtiyarın başına toplanmış:
"Seni ihtiyar bunak, bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi.Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın.Şimdi ne paran var, ne de atın" demişler...İhtiyar:
"Karar vermek için acele etmeyin" demiş."Sadece at kayıp" deyin, "Çünkü gerçek bu.Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar.Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı? Bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç.Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez."
Köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler.Aradan 15 gün geçmeden at, bir gece ansızın dönmüş...Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine.Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş.Bunu gören köylüler toplanıp ithiyardan özür dilemişler.
"Babalık" demişler, "Sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için, şimdi bir at sürün var.."
"Karar vermek için gene acele ediyorsunuz" demiş ihtiyar. "Sadece atın geri döndüğünü söyleyin.Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç.Birinci cümlenin birinci kelimesini okur okumaz kitap hakkında nasıl fikir yürütebilirsiniz?"
Köylüler bu defa açıkçn ihtiyarla dalga geçmemişler ama içlerinden "Bu herif sahiden gerzek" diye geçirmişler...
Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeyeçalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış. Köylüler gene gelmişler ihtiyara.
"Bir kez daha haklı çıktın" demişler. "Bu atlar yüzünden tek oğlun, bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok.Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın" demişler. İhtiyar
"Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz" diye cevap vermiş."O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı.Gerçek bu. Ötesi sizin verdiğiniz karar. Ama acaba ne kadar doğru.
Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez."
Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya da esir düşeceğini herkes biliyormuş. Köylüler, gene ihtiyara gelmişler...
"Gene haklı olduğun kanıtlandı" demişler. "Oğlunun bacağı kırık ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler, belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer..."
"Siz erken karar vermeye devam edin" demiş, ihtiyar. "Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde... Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şnssızlık olduğunu sadece Allah biliyor."

Lao Tzu, öyküsünü şu nasihatla tamamlamış:

"Acele karar vermeyin.Hayatın küçük bir dilimine bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar; aklın durması halidir.Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur.Buna rağmen akıl,insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar.Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar.Bir kapı kapanırken, başkası açılır.Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz."

Hiç yorum yok: