10 Eylül 2009 Perşembe

Ortaya karışık...Âfetler, düşünceler...

Ortaya karışık...Âfetler, düşünceler...
Altta bir yorum, benim yazdığım, sonrası yazı başladı ve yarım kaldı, nedenini açıklamaya çalıştım. Karışık bir yazı oldu, toparlamayı düşünüyordum oysa... :-(

***
10 09 09 22.30 İstanbul
Yazmayı ertelediğim çok olmuştur. Çok duygusalsam hem yüreğe dokunan bir yazı çıkar ortaya ve hem de ben takatsiz kalırım bir süre..
Tüm yaşadıklarım bir kez daha geçer sırtımdan, aynı yükü bir kez daha taşırım tüm zerrelerimde...Bu duygu, kaçırır beni klavye başından taşıyacak gücü kendimde bulamıyorsam.
Önce kendimi iyi hissetirecek şeyler yaşadım, daha onları paylaşmaya fırsat bulamadan, yağmur- sel olgusunu yaşadık.
Pazartesi her şey güzel gibiydi.Tipik sonbahar havası, bulutlu, serin, çiseltili...
Hüzün ve romantizm ayrı kapılardan yokluyorlar, geçmişle bugün içiçe giriyor yer yer...
Pazartesi gününe dair video kayıtları yüklemiştim. Kmpaşa, Eyüp, Beykoz' a uzanan ziyaretler...
Eve yorgun ama memnun, huzurlu döndüm.
Sahur vaktiydi kalktığım. Bir gün önce başlayan yağmur kimi zaman temposunu arttırarak sürüyor.
Karadeniz' de uzun yıllar yaşamış birisi olarak, yağmur içime endişe de düşürür uzunca yağdığında.
Çoğu bölümünü hatırlayamadığım yorucu rüyalar, içimde bir daralma hissi, enerjimde düşüş var.
Sahur sonrası oğlum işine gitmek üzere arabayla çıkıyor.Gecikirse, köprüde çok bekleyecek.
Onun çıkışıyla eş zamanlı olarak elektrikler kesiliyor önce. Henüz ayaktayız, mum yakıyoruz.
Sabah namazını bekliyorum yatağıma uzanmış..
Yağmur yağıyor, şiddetlenince kalkıp mutfak penceresini kapatıyorum.
Dudaklarımda mırıldandığım dualar...
Namaz sonrası uykuya dalıyorum. Yağmur, yine yağmur...
Elektrikler hâlen yok.
17 Ağustos' a dönüyorum.Misafirlikteyiz, Süleymaniye ve Haliç, Galata manzarasına hakim bulunduğumuz yer..Vakit gece yarısı, bahçede oturuyoruz.
Gözlerim Süleymaniye'nin minareleri arasında âdeta semâ gösterisi yapar gibi dönen kuşlarda..
Durup durup soruyorum:
-Her gece böyle midir bunlar?
Kalkıyoruz.Kuşlar aklımın bir köşesinde, bugün bile gözümün önündeler...
Ertesi sabah bir geziye çıkacağım, eşyalarımı hazırlıyorum.
....
Bu arada Nevin anneyle bir telefon görüşmesi yapıyorum, yaşı 70 lerin ikinci yarısında.
ille gel, diye tutturuyor.
Nevin anne kızlar yalnız.. diyorum Bırakmak istemiyorum.
Ben gelip alayım seni diyor, 1 saat, söz, çok tutmayacağım seni.
Nasıl ayağıma getiririm onu, tamam, gelirim ben diyorum ama aslında dökülüyorum.
Hiç çıkma isteğim yok.
Öylesine görmüş-geçirmiş, aklı başında bir hanım ki, bu kadar ısrarı geri çeviremiyorum.
Tüm yollarımı kesti.

Yazı yarım kaldı yine, kendime inanamıyorum.
Ne yapalım, görüşmek üzere... demekten başka?
Sevgiler...
Hatice/Hayat

11 09 09 14.02 İstanbul
İçimde bir endişe-heyecan karışımı huzursuzluk...
Odamdayım, perdeyi aralayıp bulutlara göz gezdiriyorum.Sıkça tekrarlıyor gibiyim.
Ablamla konuştum az önce, 15.30 gibi başlayacakmış yağış, diyordu.
Ablam Bodrum' da şimdi.Önümüzdeki ay dönecek Almanya' ya kısmetse.
O arada oğlu ve kızı, ardından eşi gelecekler kendi iş tempolarına göre.
Büyük yeğenim Dahiliye ihtisası da yapmış, Psikiyatri ihtisasını yapan bir Tıp doktoru, Almanya' da.
Küçüğü ise Medya İletişim mezunu ve ayrıca Dil eğitimi görmüş Fransızca, İngilizce, Almanca ve Türkçe iyi ve çok iyi derecede konuşabildiği diller.
Neyse, konuyu dağıtıyorum. Yanına çağırıyor ne zamandır ablam, olmadı, nedense gitme özürlüyüm ben.
Belki bir kaç günlüğüne kaçabilirim Bayram sonrası...
Günlük güneşlik burada hava, diyorum. O sırada öyleydi de.
Şimdi gri bulutlar var gökyüzünde, elim yüreğimde.
Her aklıma geldiğinde, âlemin iyiliği için dua ediyorum. Bu âlemin bir parçası değilmiyiz ki bizler?
Nasıl yalnızca kendimi düşünebilirim?
Kendim için istediğimi başkaları için de istemedikçe ve bana yapılmasını istemediğim şeyi başkalarına da yapmamayı düstur edinmedikçe, gerçekten iman etmiş sayabilir miyim kendimi?
Yeryüzünün yalnızca iki gerçeği var:
İyilik- Kötülük
İyilik terazisinin kefesini ağırlaştırmaya çalışmaksa yaşamdaki kutsal amacımız, değil mi?
Âh, bir kez daha üzülerek görüyorum ki birbirimizi yargılıyoruz. Herbirimiz içimize dönüp kendimizi, yalnızca kendimizi düzeltmeye çalışsak, çok şeyler değişecek inşallah.
İnsanları anlık görüntüleriyle de dış görünüşleriyle de yargılamamayı öğrenebilmek çok önemli bir kazanç.
Kişinin şartlarını bilmeksizin konuşmak doğru olur mu?
'Açlık, insanı namussuz yapar.' diyordu dün gece, Nevin anne.
Kimseyi kınayamıyorum, yaşadıklarını bilemiyorum ki.. diyordu.
Aklıma yıllar öncesi seyrettiğim bir tiyatro oyununun sahnesi geliyordu. Dünya savaşı yıllarını anlatan bir oyun:
Kadınlar da Savaşı Yitirdi
Sahnede, düşman askeriyle kadının belki bir parça yiyecek için yatak odasına geçişleri...
Diyebilirsiniz ki, onuruyla ölmek de var. Tabii, her zaman kolay değil, ölmek bile kolay değil, milyon kere ölmüş olmayı dileseniz de!...
Neydi o kadını oraya sürükleyen faktör hatırlamıyorum? Yaşaması için uğraş verdiği yavrusu mu? Bırakıp gidemediği anası, bacısı mı?
Bilmiyorum.
Bildiğim o ki, büyük laflar edilemeyecek bir hayat sürecinden geçiyoruz.
Mevsimlerimiz var, ömrün bahar, yaz ve kışları, duygusal boyuttaki olgunluk seviyemizi ve havamızı simgeleyen bahar yaz ve kışlarımız!...
Hem fiziksel hem ruhsal olgunluk geçişlerimizi simgeleyen...

İnsan zihni garip oyunlar oynuyor böyle, hiç aklınızda olmayan şeyleri hatırlayıp, yazı seyrinizin gidişatını da değiştirebiliyorsunuz. :-S

12 09 09 C.tesi 03.24 İstanbul

Bir kerede yazı tamamlayabilsem şaşıracağım zâten... :)
Evcilik, annecilik, komşuculuk...
Derkeen yine ertesi sabahı ettik, sabahın 02.40' ı görünüyor saatin kadranında.

Yazı plansız programsız oldu, çok dağıldım, olsun.
Deprem diyordum...
17 Ağustos, sabaha karşı 03 suları..Giysilerimi ayarlıyorum gezi için.
Sabah yola çıkmayı planlıyorum.
Şiddetli bir sarsıntıyla olduğum yere çivileniyorum. İlk deprem değil şahit olduğum da... Bu seferki farklı..Bitmiyor, şiddetini arttırıyor mu ne?
Bitiyor mu her şey, Allahım?
Yıkıntıların altında mı kalacağız şimdi?
O kısacık zaman diliminde neler geçmiyor ki zihnimden...
Ah, durdu sanırım.Tekrar başlar mı acaba?
Bizimkiler kalkıp aşağıya inmişler.Komşuda yatan kızım nasıl acaba?
Alel acele kimliğim, cüzdanım ve cep telefonumu alıyorum yanıma, zaten giyiniğim, dışarı çıkıyorum.
İnsanlar dışarıdalar.Hemen tüm komşular kapılarına çıkmışlar evlerinin.
Küçük kızımı da indiriyorlar aşağıya.
Rahmetli Ahmet amca onu bırakıp inmemiş aşağıya, başucunda beklemiş, nur içinde yatsın, çok severdi beni..
Bu arada elektrikler kesiliyor.Ortalık zifiri karanlık.
Hemen Oğlumu arıyorum cepten.
Bir sarsıntı oldu, zarar ziyan nedir, merkez üssü neresidir bilmiyorum. Sokaklarda herkes, bizler iyiyiz, elektrikler de kesildi, merak etmeyin, diye...
Babası uyumuş, haber vermeyecektim ona ama elektrikler kesilince burada da deprem olacağını zannedip uyandırdım, diyor sonrasında olayı anlatırken.
İlk arayanlar heberleşiyorlar, sonrasında hatlar iptal...
El radyolarıyla haber dinliyoruz sokağın ortasında, bir Ağustos gecesinde, sabaha yaklaşıyor vakit...
Zifiri karanlık her yer.
Gökyüzünden gözlerimi alamıyorum.Milyarlarca yıldız, nasıl iri, nasıl yakın, nasıl canlı...
Bu gece gökyüzünün nesi var?
Büyülenmiş gibiyim, yaşamım boyunca görmediğim kadar çok yıldız.. Bakıyor, bakıyorum...
Ajans dinliyoruz soluksuz, buruk, tek yürek...
Öğreniyoruz ayrıntıları yavaş yavaş.
Evlere giremiyor kimse.
Ne vakit ki sabah oluyor, herkes çekinerek girip kahvaltılık bir şeyler indiriyor sokağa.
Masa kuruyoruz, tüm komşular başında.Sabahın erkeninde sokakta çay, kahvaltı...
Ardcı şoklara alışıyor, şiddetini bile üç aşağı beş yukarı tahmin edebiliyoruz sonraki günlerde.
İnsanlar arabalarına yatak yorgan ne varsa koyup, parklara, açık alanlara akın ediyorlar.
Biz bile bir gece dışarıda sabahlıyoruz.
Allah c.c. öyle acılardan hepimizi korusun.

Yağmur yağıyor, selden haberim yok, aklıma deprem anılarımız geliyor. İçimde bir burukluk, tuhaf bir huzursuzluk...
Elim yüreğimde, duadayım. Olabildiğince çok, duadayım.
İnsanoğlu ne zanneder kendini, nasıl da büyüklenir kimi zaman.
Neyimiz var ki, neleri bizim zannederiz?
Emânetçileri oynamıyor muyuz yeryüzünde?
Mal-mülk, şan-şöhret, sevinç- keder, sevgili deyip, can bildiklerimiz...
Hangisi bizimdir, hangisinin garantisi var?
Dışarıya çıktım dün. Toprak damar damar çatlamış, derince yarıklar oluşmuş, çimenler kopup yeşil alanlarda yer yer kelleşmeler seçiliyor.
Yeni bir yağış dalgası bekleniyor. Herkesten dua bekliyorum. Öyle çok merhamet, sevgi, birlik ve beraberliğe ihtiyacımız var ki...
Benim içimi acıtmıyor mu sanıyorsunuz görüntüler, ölenler, yağmalayanlar?
Yine de birlik diyorum ve dua ve iyilik...Her şartta, her koşulda...
Dün yazdığım bir yorumla bitiriyorum. Dilerim ki, olabildiğince hasarsız atlatılsın bu zor günler.
Gelmiş, geçmişler olsun her birimize...!
Sevgiyle...
Hayat/Hatice
Blogger Hayat dedi ki...

İçimde derin bir sızı...
Günler- geceler boyunca beni yorgun düşüren rüyalarla uğraşıyorum.Hayırlara çıksınlar diyorum ancak.
Ben de âfet bölgesine çok yakınım.
Kızım işe giderken apartman komşumuz: 'Nereye gidiyorsun kızım, yollar kapalı, polisler geri çeviriyorlar', demiş.Sağolsun.
O gün sahurdan itibaren su ve elektriğimiz tâ iftara kadar kesikti.Binada jeneratör ve su deposu yok.
Yağmur yağdıkça dua ettim.
Oğlum normalde Anadolu yakasında oturuyor, gece gelmişti, sahurda ayrıldı bizden trafiğe kalmamak için.
İyi ki de ayrılmış, diye düşündüm sonra.
Telefon şarjım sıfıra yakın, 3 tane bataryası olmasına rağmen hepsi boş, öyle rastladı.
Ev telefonuna yönlendirdim, ulaşılamadığında.
17 Ağustos'ta da İstanbul'daydım ben.Uyanıktım, sabah bir yolculuğa çıkacaktım, hazırlanıyordum hesapta.
Evin giriş katındaydım ve pencereden dahi atlayabilirdim, yapamadım.
Üst katta annem ve büyük kızım vardı. Küçük kızım karşı komşuda yatıya kalmıştı.
Benim atlamamam onları kurtarmayacaktı biliyorum ama yapamadım.
45 saniye asırlar gibi geldi, uzadıkça uzadı.
Her ân, bitiyor duygusuyla bekledim yalnızca.
En çok da neye üzülüyorum biliyor musun Maya?
İnsanların gönülleri ne kadar daralmış, sevgiye, anlayışa, hoşgörüye hiç yer kalmamış mı?
Bir insan karşısındakinde bir kusur görüyorsa, o kusur kendinde de vardır.Olmasa göremezdi, diye okuduğumda hayrete düşmüştüm.
Böyle bir durumda hem karşımızdaki insandan hem de bizden bu kusuru gidermesi için dua etmeliymiş.
Benim ılımlı, radikal, ateist, degist, paganist... pek çok düşünce ve inanç sisteminden arkadaşlarım oldu ve onlarla iletişimde sorun yaşamadım.
Bütün iş, insan olabilmekte zannederim.
İnsan olabilmek zor zenaat!...
Evreni döndüren güç sevgiyken nasıl bu kadar itham edici olabiliyoruz?
Eli kalem tutanlar, lütfen, elimizi vicdanımıza koyalım.
Ortada bir sorumlu varsa, gelişimini tamamlayamamış insan olgusuna aittir.
Düşünce ve inanç sistemlerine değil.
'Cahilin dili akrebin iğnesi gibidir' derdi rahmetli babam.
İyi ki onun gibi bir babam olmuş, her bir yaşadığım olayda mihenk taşları gibi karşıma çıkıp yol gösteriyor anlattıkları.

Arkadaşlar, yıkmak, bölmek, parçalamak kolaydır. Bize düşen yapıcı, onarıcı, birleştirici olabilmek, tüm gücümüzle güzeli yaşayıp güzel örnek olabilmek değil midir?
Ne söylersek söyleyelim, hayatımızla örtüşmüyorsa etkili olamaz.
Bir davranışı, söylemi, eylemi, inanç ya da ideolojik sistemlere mâl etmeyelim arkadaşlar.
Eksiklik varsa bilip ya da bilmeyip, yapabilemeyenlerdedir ancak, diyorum.
Maya' cığım sana geçmiş olsun, başınız sağ olsun dileklerimle sevgilerimi iletiyorum.
Yarın için uyarı var yine, lütfen yakınlarını da uyar, evden çıkmayın canım.
Sevgiler...

7 yorum:

yansıma dedi ki...

bu yazının bir devamı olmalı...
var değil mi?

Hayat dedi ki...

Var, inşallah..
Çok ânî çıkmak zorunda kaldığımdan
ortada bıraktım.

beenmaya dedi ki...

o zaman devamını beklemeli...

Hayat dedi ki...

maya sen çok şekersin gerçekten :-D
Herkesi ve her şeyi 'sevme' ye açık yüreğim, senin çocuksu sâfiyetin karşısında farklı mı tebessüm ediyor ne?
Ruh 'eş'lerimden birisi gibisin, adım başı da rastlayamıyorum onlara :))

beenmaya dedi ki...

@Hayat: ne mutlu o zaman bana :))))

yansıma dedi ki...

Yazının devamını yeni okuyabildim,tam anlamıyla hayatı sorgulama,muhasebe ve düşündürücü bir yazı olmuş,sebebi ise zannımca bizzat yaşadıklarınızı yazmanız...
Geçmiş olsun dileklerimi yolluyorum bütün afetzedelere ve size...

insanoğlu her afette olduğu gibi bir kez daha dünyanın bir oyun ve oyalanmakta ibaret olduğunu hatırladı(hatırlamıştır inşallah)

"İnsanoğlu ne zanneder kendini, nasıl da büyüklenir kimi zaman.
Neyimiz var ki, neleri bizim zannederiz?
Emânetçileri oynamıyor muyuz yeryüzünde?"

kesinlikle...

Hayat dedi ki...

Söz,ağızdan çıkarsa kulağa; yürekten çıkarsa yüreğe ulaşırmış.
İşim yüreklerle, kulaklarla değil... :))
Teşekkür ederim, yüreğinde duyumsayabilmene sevindim.
Yine de eşit mesafeden bakmaya çalışıyorum her duruma.
Bir şeyin olmasına da, olmamasına da...
Çünkü, olursa da vardır bir hayır, olmazsa da, şüphesiz.
'O' , n'eylerse en güzel eyler.
Sevgiler canım. :))