27 Temmuz 2008 Pazar

Geçen Yaz' dan


Bu yolculukta yaşananlardan söz edebilmem için, biraz geçmişe dönmem gerekiyor önce. Anlattıklarım havada kalabilir ya da yeniden bilgilendirmem gerekebilir yoksa...

Bu arada ben de yazacak vakit bulabilirim belki. Yazmak ha deyince olmuyor, bilirsiniz. Uygun zaman, zemin gerektiriyor.Bir de dün- bugün kıyaslaması ya da az geriye çekilip olaylara yeniden bakma imkânı olacak sanırım benim için de...

Geçen yazdan kareler...


* * ** * ** * *

Zaman birçok şeyin ilâcıdır gerçekten de..Sıkıntıları yatıştırır, alevleri küllendirir, paylaşımlarla insanları daha bir yakınlaştırır üstelik..Ortak yaşanmışlıklar giderek daha bir önem kazanıyor hayatımızda, daha değerli olduğunu anlıyoruz yıllar geçtikçe...
Dünü ve arada kaynayan bir çok günü yine yazamıyorum, sonra fırsat olursa belki..Yaptığım şeyler arasında yalnızca yürüyüş hikâyelerimi taşıyorum buraya genelde..Seviyorum n'apayım??
Oldukça rampası bol bir arazi..Yürümek herkese uymayabilir, yokuş sevmeyen pek çok insanın yaklaşması bile ömre zarar ama dedim ya ben seviyorum.Giderek alıştım.Yolda dost- ahbap olduk oralarda oturanlarla..yaşlısı genci, çocuğu büyüğü ile..
On yaşlarında bir kız bir erkek çocuk..Emrah ve Tûba, yere çizmişler bir zarf..Zarf oynuyorlar bir taşı da sektirerek..Uzaktan sek sek sanıyorum önce..Çekiliiinn..diyorum, sıra bende..!Yanlarına gittiğimde nasıl oynandığını soruyorum, gösteriyorlar.-N'ooolur teyze..bizimle oynar mısın sen de..?-Söz!.. diyorum, bir gün zevkle oynayacağım sizinle..Vedalaşıyoruz..
Geçenlerde bir şey oldu da benim kız:-Anne..beni de kendine uyduruyorsun..üstelik ben artık çocuk değilim..! demesin mi?Sanırım arada kendimi aşıyorum. : )))Baksanıza, birisi çocuk olduğumu îma eder, öbürü oyuna dâvet eder..
Az ileride bir evin önünde Ayşe ile karşılaşıyorum.Yürüyüşten açılıyor konu, kilosu epeyce fazla.Ben de yürürdüm bir vakit..tam 25 kilo vermiş, pantolonla bir resim de çektirmiştim, koruyamayacağımı bildiğimden.. dedi.Yaşını soruyorum, 34 diyor.Ayşe.. diyorum.Ne yaparsan ömür boyu..bir vakit yapmıştımla olmaz bu işler..Hamurişi yapma, alma, yeme..Meyve, sebze, salatalık..bol bol ye..Birkaç tavsiye daha ekliyor ve biraz da takılıyorum..Vişne topluyor hemen yanındaki ağaçtan, bir avuç uzatıyor bana ve frambuaz sever misin diye soruyor.Çok sevdiğimi söylüyorum, birkaç tane uzatıyor ondan da ve fidesini ister misin diyor.Benim var ama severim, onu da başka bir yere dikerim belki daha iyi gelişir diyorum.Çaya dâvet ediyor beni..Çok severim ben muhabbeti.. diyor.Hadi arkadaşlar, birlikte gideriz bir gün bu arkadaşa da olamaz mı yani..??Bugünlük bu kadar yarına da öyle çok işlerim var ki halletmem gereken, gündüz fırsat bulup girebilir miyim bilemiyorum.


* ** * ** * ** * *


Dün de benim OKS yolcusu kızımı dershaneye bırakmadan önce:'Hadi kızım, dedim..gitar çalar mısın bana?'İşine gelmezse yapmaz bilirim, inatçı şeker..1 yıl keman, 2.5 yıl gitar dersi almıştı, sesi de güzeldir, virtüöz olabilecek, dünya çapında üne kavuşabilecek yetenekte bir çocuk diyordu hocası, onın öyle bir ilgisi olmadığını belirteyim tabii..Yaramazlık yaptık o çaldı, birlikte söyledik, keyifliydi.
Sanki bahar yorgunluğu yaşıyorum, bugün biraz bakım yapayım, insanın neşesi geliyor, daha iyi hissediyor sanki, ne dersiniz kızlar?
'Hiç olumsuz bir şey yok mu hayatında?'.. diye sorabilirsiniz, olacak tabii, olmasa şaşırırım, biz de çözümlemeye çalışacağız elimizden geldiğince..Pes etmekle olmuyor ki bu işler..
Güzel görmek için güzel bakmak gerek öncelikle..Tabii ki olacak sıkıntılarımız, açmazlarımız..Sonuçta hayat bir imtihansa eğer ki ben böyle olduğuna inanıyorum, zor sorulara da hazırlıklı olmak gerekmez mi?
Hayat' cım..dediğinizi duyar gibiyim, senin tuzun kuru anlaşılan..Yoo..böyle bir şey iddia etmedim arkadaşlar, ben de çelikten değilim, benim de kırılma noktalarım olabiliyor ne var ki bu bir 'kabul' meselesi diye düşünüyorum. Beklentiler gerçekleşmediğinde gerçekten istediğimiz şeylerden vazgeçecek miyiz yâni? 500. kez denemeye ne dersiniz???Belki 1500..belki 10500..Hangi denemenizde başarıya ulaşacağınızı biliyor musunuz, biliyor muyuz? Gerçekten istediğimiz şeylerden vazgeçmeyelim, hayâllerimizden..ümitlerimizden..
İşte hikâyemiz:
kıssadan hisse
''Çaresiz kaldığım zamanlarda gider, bir taş ustası bulur, onu seyrederim.
Adam belki yüz kere vurur taşa.
Ama değil kırmak, küçücük bir çatlak bile oluşturamaz.
Sonra birden, yüz birinci vuruşta taş ikiye ayrılıverir.
işte o zaman anlarım ki;
taşı ikiye bölen o son vuruş değil, ondan öncekilerdir...!''
Sevgilerle...


------------------------


Delicesine atmaya başladı kalbim, biliyorum hiç bir şey yapamadan döneceğim, yine paylaşılamayacağım, gezemeyeceğim ( vakit yok )..
Biliyorum ama anneme sürpriz yapacağım. Nasıl sevinecek!..Gelmemi istiyordu yarıyıl tatilinde, yapamadım.
Annem oldukça yaşlı ama yaşının 20 yıl aşağısını gösteren, nur yüzlü bir hanım..( Evet yaş göstermeme bizde genetik )
En son Ekim sonu İstanbul' daydım, ondan önce de Temmuz..
Kaç gündür aklımdaydı, yürüyüş sonrası biletimi ayarlayıp hazırlanmaya başlıyorum kısmetse.Yanıma fazla bir şey almayacağım.Kaç gün kalacağım ki zâten, kızım burada kalacak..fazla kalamam yâni.
İnanın şu ânda yanaklarımın pembeleştiğini hissediyor ve muzipçe gülümsüyorum.Bugün destek sırası sizde..Görelim mi cevherlerimizi???
Şimdilik hoşça kalın..
Kızlar yaşadığınızı hissedin, aldığınız nefesi, baktığınız objeleri görün, alıcı gözüyle bakın gökyüzüne, denize, bulutlara, kuşlara, çiçek, böcek her ne varsa..sevgiyle ve minnetle bakın..
Görebildiğiniz, duyabildiğiniz, koklayabildiğiniz,HİSSEDEBİLDİĞİNİZ!!! her ân için..Güzel hissedeceksiniz, bunu öğreneceksiniz eminim.( Zâten bilenlere sözüm yok, devam ediniz efenimmm..)
Dün ne yaptım biliyor musunuz? Sahilde bir arkadaşımla yürüyorum.Baktım çok yaşlı bir teyze oturmuş, tek başına..hava güzel ya ortalık insan kaynıyor.Yaklaştım yanına elimi uzattım ve eli elimde kaldı konuştuğumuz sürece.Kızları varmış burada bir tanesi ona bakıyormuş, çok dua ediyor ona..Bizi sordu, yürüyüş yaptığımızı söyledik.Sonra da yürüyüşe devam ettik vedalaşarak..
Yâ ben normal miyim sizce? Yoksa çevredekiler normal de ben mi anormalim? Kendimi bile şaşırtmayı başarabiliyorum.Boş verin yaaa, deli olmadan 'velî' olunmazmış, her halde doğru yoldayızdır.
Öptüm, hoşça kalın..


----------------------


İstanbul ziyareti bitti, rutine dönmeye çalışıyorum, biraz hava değişiminden etkilenmiş olmakla birlikte..
Değerlendirmek gerekirse, sonuç olarak güzel bir geziydi, annem çok mutlu oldu ki ziyaret amacım öncelikle buydu.Bense biraz bölünmeler yaşadım, nereye yetişeceğimi, nasıl program yapacağımı şaşırdım.Çocuklarım, çok samimi bir arkadaşım, annem üçgeninde gezindim.Arkadaşım ve çocuklarım aynı apartmanda idiler, bu bir avantaj oldu.Diğer arkadaşlarımdan birkaçını görebildim, birkaçına geldiğimi bile haber veremedim, vakit ayıracak durumda olmadığımdan.
Hattâ öyle kafam karıştı ki tiyatroda bile üstüste gelen engeller dolayısıyla yanlışlıkla, daha önce gidip, yarısından çıktığım bir oyunu izlemek durumunda kaldım, düşünebiliyor musunuz hem de izlemeye başlayıncaya kadar başka bir oyunun sahnelenmekte olduğunu düşünerek nasıl kafamın karıştığını varın siz hesabedin artık..
Oğlum da bu 'Samsun' a gittiğini zannederek Antalya' ya gitmek gibi bir şey olmuş' diyerek geçti dalgasını, hâlâ gülüyorum, sakın gülmeyin, başınıza gelebilir..
Neyse, oyunun konusu bir yana, bana hitap etmediğini söylemiştim, Perihan Savaş hâlâ hoş kadın ve Mary rolündeki sanatçı gerçekten kayda değer rol başarısı sergilemiş, ismini bile yazmıyorum oyunun, gitmezseniz bir şey kaybetmezsiniz, kişisel düşüncem..

Kemerburgaz' a gittiğim gün de ayrı bir macera..Kemerburgaz sapağını farketmeyip geçtim, geri döndüm, yanımda ehliyetim bile yok..Trafik polisi arabası görüyorum kenarda ve yanına çekip arabayı, soruyorum, ileride bir kez daha kemerburgaz ayrımı gösterilmiş mi, geri mi döneyim.. diye..Onlar da yardımcı oluyorlar sağolsunlar..: )Burada yan komşumun kızı ev sahibemiz..Bebeği olacak, doğumu çok yakın ama aramızda olumlu komşuluk ilişkileri yaşanmış, hem de o gün dâvetli olduğu halde iptâl edip, bizi konuk ediyor.Annesini 50 li yaşlarda iken kaybetti, çok pozitif, yaşam sevinci dolu bir insandı annesi..Ondan konuştuk, yaptığım bir- iki şeyden söz ettiler..yaparken minicik bir dikkat ama karşınızdakinde yıllar sonra bile unutulmayan hatıralar olarak kalıyorlar o minik jest ler..Hep yapabilsek diyorum, ne güzel olur, olurdu..
Bir gün de yine çocuklarımın yan daire komşusuna uğradım kısacık, yarım, belki bir saat kadar.O gün misafirleri vardı, davet etmişti bizi de.Fasıl geçiyorlardı ben gittiğimde, tanışamadım bile gelenlerle, dinlemeye geçtim.Ud ve gitar ağırlıktaydı ve eğitimini almış kişiler oldukları belliydi, pek amatörce değildi kısacası..
Sanat Musikîsi ne de girebilir misiniz diye sormuştum, repertuarlarında yokmuş ama kırmadılar, üç eseri birlikte seslendirdik onlarla.
İlki 'Bir İhtimâl Daha Var' ,ikincisi ' Solsan da Sararsan Yine Gül Pembe Dehensin', üçüncüsünün sözlerini aşağıya alıntılıyorum:
unutturamaz seni hic bir sey
Makam: Nihâvend Usûl : Düyek Beste: Ekrem Güyer Güfte: -----
Unutturamaz seni hiçbir şey, unutulsam da ben Her yerde sen, her şeyde sen, bilmem ki nasıl söylesem? Bir sisli hazân kesilir rûhum eğer görmesem Neş'em de sen, hüznüm de sen, bilmem ki nasıl söylesem?
Sevdiklerimdendir..Eski şarkıları fazlasıyla duygu yüklü buluyorum tabii her yorumlamaya kalkan aynı duyguyu veremiyor, hissettiremiyor, yorum da çok önemli..
Son günümüzde Sultanahmet' teydik, turist gibi davrandık çocuklarla..Resimler çektik, yemek yedik, dolaştık.Hava oldukça sertti ama bizim havamız iyiydi, şükür..
Benden bu kadar, bir de yemek yediğimiz mekâna asılan yazılardan birini aktarmak istiyorum sizlere, anlamlıydı tabii ki, Düşündüm tekrar üzerinde, daha önceden de okumuş ve biliyor olmama rağmen..
***Ben ilmi açlıkta kıldım insanlarsa onu toklukta arıyorlarNasıl bulabilirler ?
***İzzeti ibâdet ve taata koyduminsanlarsa onu âmirlerin kapılarında arıyorlarNasıl bulabilirler?
***Ben zenginliği kanaate koyduminsanlarsa onu mal ve servet çokluğunda arıyorlarNasıl bulabilirler?
***Rahatı da cennete koyduminsanlarsa onu dünyada arıyorlarNasıl bulabilirler?
Kutsi Hadis
***
KUTSİ HADİS:Manası Yüce Allah'a ait olan fakat Hz. Peygamber'in (a.s.) kendi cümleleri ile ifade edilen hadislerdir. (Ayet-i Kerimelerde ise Mana da Sözler de yüce Allah'a aittir.)***
işte böyle arkadaşlar..şimdilik bu kadar..Sevgiler hepinize..
Bir arkadaş göndermiş bu yazıyı, çok beğendim.Günün yazısı olsun dedim..Sevgiler..
BAMBU AĞACI
Hayatta hiçbir şey yolunda gitmiyor diyenlere...
Çin Bambu ağacının yetişmesi, olumlu ısrar için güzel bir örnektir. Çinliler bu ağacı şöyle yetiştirir: Önce ağacın tohumu ekilir, sulanır ve gübrelenir. Birinci yıl tohumda herhangi bir değişiklik olmaz. Tohum yeniden sulanıp gübrelenir. Bambu ağacı ikinci yılda da toprağın dışına filiz vermez. Üçüncü ve dördüncü yıllarda her yıl yapılan işlem tekrar edilerek bambu tohumu sulanır ve gübrelenir. Fakat inatçı tohum bu yılda da filiz vermez. Çinliler büyük bir sabırla beşinci yılda da bambuya su ve gübre vermeye devam ederler.
Ve nihayet besinci yılın sonlarına doğru bambu yeşermeye başlar ve altı hafta gibi kısa bir sürede yaklaşık 27 metre boyuna ulaşır.
Akla gelen ilk soru şudur: Çin bambu ağacı 27 metre boyuna altı hafta da mı Yoksa beş yılda mı ulaşmıştır? Bu sorunun cevabi tabii ki beş yıldır. Büyük bir sabırla ve ısrarla tohum beş yıl süresince sulanıp gübrelenmeseydi ağacın büyümesinden hatta var olmasından söz edebilir miydik? ... Bir başarının şartları her zaman çok basittir.
Bir süre için alışın, Bir süre tahammül edin. Her zaman inanın. Ve hiçbir zaman geri dönmeyin !!!


------------------------
Nihayet..Merhabalar..
Fon müziğim enstrümantal kanun..yazarken de dinleyebiliyorum böylece, çok sevdiğim eserlerde trans hailine geçerim âdeta, ikinci bir şey yapamam..
Dün öğlene yakın mavihayat' ın egzersizlerini de sorar, sohbet ederim diye arkadaşımı aradım, eşi şehir dışındaymış, ayrıntılı olarak hastanın durumundan sözedemedim ama egzersizleri oğluma aldırdım dedi bana, canım benim..öylesine sevdiğim bir arkadaşımdır ki zaten..yan komşusu da aynı şekilde çok kafa dengi arkadaşımızdır.
' Hadi.. dedim, bize gelin hani ne zamandır gelecektiniz, hesapta ben de onlara kanun çalacaktım, sazın akordu bile gitmiştir şimdi ya neyse, 72 mi 78 miydi benim kanunun tel sayısı onu bile unuttum elime almamaktan- her sırada 3' er tel var 24- 26 sıra..Zâten kulaktan kanun akordu yapamıyorum elektronik bir cihaz yardımıyla ancak..
Neyseee.. sonuçta öğleden sonrası geldiler, yanlarında minicik bir pasta-özellikle.. - getirmişler, simit, açma..Ben de kısır yaptım, öyle istediler çünkü, hatta beraber mutfağa girip yaptık, birbirimizle öylesine rahatız ki çok şükür, başka türlü kimse kimseyle görüşemiyor efendim, her şey çok fazla kurallara bağlanınca ne kimse ha deyince çık gel diyebiliyor ne de rahat alabildiğine rahat ve mutlu olunabiliyor görüşmelerde..
Geldiklerini sevgili köpeğimiz haber verdiler, yeterince havlayarak efendim..Bir de bakarım ki bizim arkadaşlar, ellerinde kucak dolusu mimoza!..Sorar mısınız demiştim ya ben bir ' çiçek manyağı' deli oldum ve tezahüratımı yapmaktan da hiç çekinmedim..
Hemen mimoza larımı aldım, 10 yıldır kullanmayıp dekor olarak sakladığım, Suriye den gelme çok güzel bir vazomun içine yerleştirdim ki vazo kocaman bir şey düşünün..Niye kullanmayacak mışım ki, burada 'öyle yapın, böyle yapmayın ' diye ahkâm kesmekle olmuyor bu işler, önce kendim yapmalıyım di mi ama kızlar? Hattâ şömineyi de yakacaktım da kızlar engel oldular, zaten kalorifer yanıyordu, ev sıcaktı.Hiç çekinmem arkadaşlarımı misafirlerimi mutlu edecek şeyleri yapmaktan, ben de çok mutluluk duyarım bundan..
Onları görünce cıvıldamam başladı zaten çok keyif alıyorum dedim ya, çok kafa dengiler.. e, herhalde ben de öyleyim, kusura bakmayın, hiç de hakkımı yiyemem şimdi..
Hemen nostalji kasedim ortaya çıktı, evet hâlâ kasetlerim var özellikle de müzik çalışmalarına gittiğim zaman çalışma sonrası benim rica ettiklerimin de serbest bölümde çalınıp söylendiği kendi kayıtlarım..sazın natürel haline bayılıyorum kesinlikle..birisi bana çalacak, ben eser seçeceğim..onlar çalınacak, ne iyi di mii?Koroda bir kanun sanatçımız var, sazı resmen konuşturuyor, tamam benim hocam da konuşturuyor sazı ama adam akademisyen, besteci ve bestesi de TRT de ilk üçe girmiş bir sanatçı..Bu diğer kanun üstadımızsa hemen hikâyesini anlatayım.Bir akşam ya da gündüz çalışmasıydı hatırlamıyorum şimdi, bir eser ismi söyledim, notaları da yanımda var,lütfen çalar mısınız mümkünse diye rica ettim.Ne dese beğenirsiniz..nota bilmiyormuş..ağzım beş karış açık kaldı inanın, çok zor beğenirim, koro şefleri müzik konusunda sizi otorite kabul ediyoruz, düşünceleriniz bizim için çok değerli demişlerdir, düşünün..Dedikleri kadar değilse de iyi olanı ayıracak kadar iyiyimdir diyebilirim.Adam 30 yıldır mı ne kanun çalıyormuş ama ne çalma kızlar..
İyi uzattım yine o üstaddan Veli dede nin Hicaz hümayun peşrevi ki muhteşem bir yorumla.. başka sevdiğimiz parçalar, biraz da nostaljik..O kaydı dinledik.
Zara dan Buruk acı, Kederli günlerimde arkadaş oldun bana, Dönsen de artık sevemem seni, senede bir gün, Damarımda kanımsın, Sensiz olmuyor..ah..pardon zara dan mı demiştim.. aslında benden! Ondan çok ben söyledim, arkadaşım da katıldı..
Yâ, diye takılıyor arkadaş..muhteşem sesin var, harcandın buralarda! Gülüyoruz hep birlikte..lâf armızda şu anda bile gülümsüyorum..
Mutfakta kısırı hazırladık, şahane bir çay demledim, bir taraftan müzik dinliyor, fıkralar anlatıyor, gülüyoruz, bir taraftan güzel bir çay muhabbeti yapıyoruz.
Ah, arkadaşlar, bu arada korkarım bu da bu aralar son hovardalığım (!) olacak, iyi bir elemanım ailevi nedenlerle aybaşı başka ile yerleşecek, üniversite mezunu, biz yetiştirmiştik onu da, bizim mesleğin zor yanı yetişmiş sağlam karakterli elemanı bulabilmek,hemen yetişmiyor bir kalfa..Kısacası önümüzdeki haftadan itibaren korkarım benim yüküm epeyce artacak, siz de bana dua edin bari..daada bu arada yardım teklifin için çoookkk teşekkürler canım..
e, şimdilik bu kadar, egzersizleri de bir ara taratacağım, hep rötarlıyım, heeeppp..: ))


------------------


Günaydın arkadaşlar..
Parçalı bulutlu ama henüz aydınlık bir günün sabahında başlıyorum yazıma..Bir taraftan da dışarısını izlemekteyim.Bulunduğumuz yer deniz seviyesinden yüksekte olduğundan iklim şartları olarak da farklı ( Yaz-kış -3,-4 derece farklı, bu , yazı klima kullanmadan geçirmemize, kışınsa bir miktar buzlanmamıza, zaman zaman da 'mahsur kalmamıza' yol açıyor, araba varken belli mesafeyi yürüyoruz meselâ buzlanma nedeniyle, eee, ne demişler:'zahmetsiz rahmet olmaz'mış..) ve manzaraya hâkim..Ben de ilginç bulduğum ânları kalıcılaştırıyorum fotoğraf ya da kamerayla..
Işık ve güneşle insanın ruh hâli arasındaki bağlantıya dikkat etmişsinizdir muhtemelen sizler de..Her ne kadar 'havalar nasıl olursa olsun, sizin havanız iyi olsun..' sloganı aklımızda kalmışsa da işin gerçeği bizler severiz aydınlığı, bahar havasını, berrak ve güneşli bir gökyüzünü,ılık tatlı bir meltemi..Tamam, tamam..Kış geç de gelmiş olsa beni kendi havasına soktu anlaşılan, baksanıza bahar, yaz hayâlleri kurmaya başladım bile..
Önceki gün bir de baktım ki kamelyam ilk çiçeğini açmış, diğerleri de yoldadır, şöyle güzel bir süslensin, ben de sayfaları onun resimleriyle süslemeyi düşünüyorum.Bir de 'kafkas gülleri' açmak üzereler, yakında onların da nefis kokusu karşılayacak bizi bahçe girişinde kısmetse..Bodrum papatyaları beyaz ve mor renkli olanlar iki kez kar görmüş olmalarına rağmen seyrek de olsa çiçekliler..Onun dışında bahçem derin bir kış uykusunda..Yazın o cıvıl cıvıl renkleri neredeler şimdi diyorum.Eklentiler kısmına ithal begonyaların yazınki hâllerini ekliyorum, bir de şimdi görseniz, yerleri boş..Düşünün 100 adet civarı bodur yıldız çiçeği, 80 adet kadar soğanlı ithâl begonya..Renk cümbüşünü tahmin edersiniz..Neden bu kadar bahçe muhabbeti sabah sabah, değil mi?Biliyor musunuz arkadaşlar ben, kendi yaşamımızda da mevsimler gibi dönemlerimiz olduğunu düşünmüşümdür.Baharlarımız, yaz ve kışlarımız..Bu ille de gençlik- yaşlılık anlamında değil tabiî ki..Her yaşta yaşayabiliriz bu dönemleri ve getirdiği duyguları..Kimi zaman çiçekleniriz vakitsiz güneşlerle, ılık havalarla..Kimi zaman dallarımıza karlar yağar..Kimi zaman kuruduğumuzu, solduğumuzu hissederiz âdeta..Ama içimizde bir enerji..yaşam enerjisi vardır ki, onu kaybetmediğimiz sürece geçici değil, vakitsiz-mevsimsiz değil, gerçek çiçeklenmeye dönecektir dallarımız ki onlar da doyumsuz meyvelerini sunacaklardır sonuçta..
'Ne de olsa kışın sonu bahardır,Bu da gelir bu da geçer, ağlama..' demiş âşık Dâimî..Arada söylerim ben de, severek ve inanarak..
Siz hangi mevsimde olduğunuzu düşünüyorsunuz şu ânda arkadaşlar? Cevabınız 'kış' ise biliniz ki bahar yoldadır..Bu kış mevsimini iyi değerlendirip, bahara hazırlık yapmalıyız diyorum ben, ne dersiniz?
Kendini sev, her halinle sev, sevgi öyle bir enerji ki merkezden çevreye yayılıyor inan..Merkez sen ol..Enerjin çevrende mutlaka hissedilecektir.Bütün bunlar bir çırpıda olmuyor tabiî..Daha önce de yazmışımdır, dibe vurmadan 'tavan' yapılmıyor.
Herbirimiz değişik acıların süzgecinden geçiriliyoruz hayatta. Sanıyor musun ki herkesin hayatında her şey 'dört dörtlük' gidiyor güzel kardeşim?Herbirimiz kendi imtihan sorularımızı çözmeye uğraşıyoruz ve birini çözdüğümüzde bakıyoruz ki bir diğeri kapıda..Arada biraz dinlenme payı, iki dirhem mutluluk oldu ise ne âlâ..
Hah, işte tam bu noktada şu bakış açısını yakalamışsan, biraz daha dirençle, sabırla ve 'az ötesini de bekleyelim bakalım, nereye varır..' diyerek yaklaşabiliyorsan daha az zede ile bu mücadeleyi atlatma şansın var olabilir.
Biliyor musun, bana hayatımda hep 'barış elçiliği, uzlaştırıcılık, arabuluculuk, yapıcılık' misyonu denk düştü, ya da ben bu işe gönüllü oldum. Kırılmadım mı bu arada hiç sanıyorsun, o çok meşhur, her şeylerden üstün tuttuğum gururum incinmedi mi?
Ama bir şeyi gördüm ki, 'ben çok sevildim!...' , evet gerçekten çok sevildim, çünkü sevgiyle yaklaşmaya çalıştım sürekli..Sevgi öyle bir dil ki, yeterince uğraşabilirseniz açamayacağı kapı yok bu dilin..
Yine de yaşam mücadelesi içerisinde kimi zaman en yakınlarımıza gerekli ilgi, sevgi ve özeni gösteremeyebiliyoruz.Bir cepheyi kazanırken bir diğer cephenin elimizden gittiğini farkedebiliyoruz ve bu birkaç terslikle de birleşince önümüze yeni sorular, sorunlar açılabiliyor.

Dünyanın sorunları bitiyor mu, hayır, sadece ben bu sorunlarla mücadele yönünde kendimi daha güçlü hissediyorum artık ki önemli olan da budur sanıyorum.


-----------------------


Merhaba..
Okul zamanı biriken dersler gibi birikiyor yazmak istediklerim.ne olurdu ben yürüyüş yaparken bir yandan da yazacaklarım aklımdan geçerken yazıya dökülebilseydi..
Evet ben kolay kolay kendini bırakmayan bir insanım ama sonuçta insanım ve dün geceki uykusuzluğun faturasını ödemem gerekiyor.Bir yerde 'dur' diyebilmeliyim kendime..
Güzel bir gündü.Çoook güldük.Yarın anlatırım kısaca diyeceğim ama utanıyorum artık.Ya da bu günleri yaşanmamış sayıp, kayda almaktan vazgeçmem gerekiyor, bakalım???
Bugünkü e-postalarımdan biri:yayınlamakta tereddüt ettim, yer yer yanlış anlaşılabilecek, 'sert' gelebilecek bölümler içerdiği düşüncesiyle ama sizlerin mesajın özünü kavrayabilecek, olumlu bakıp, güzel düşünebilecek kapasitede olduğunuza inandığımdan alıntılıyorum.

İMKÂNIM YOKTU" deme. Kendine doğruyu söyle. "Üşendim" de... "Tembellik ettim" de... "Canım istemedi" de... "Yapmak içimden gelmedi" de... Hiç değilse "yattım" de... Ne dersen de, ama "imkânım yoktu" deme. Unutma, iman en büyük imkândır. İmanı olanın imkânı tükenmez. Hatta kimi zaman "imkânım yoktu" demek, "imanım yoktu" demeye bile gelebilir.
Birileri önüne çıkıp şöyle sorabilir: "Falancanın imkânı var, fakat yapmıyor. Neden acaba?" O zaman diyeceğin bir şey, vereceğin bir cevap yoktur. İmanın makarrı olan yürek, bitimsiz bir güç merkezidir. Göz ferini, diz dermanını, yumruk fermanını yürekten alır. Tıpkı kaslara komuta eden sinir sistemi gibi... Başını dik tutan kasların değil, o kasa komuta eden beynindir. Yumruğunu havaya kaldıran pazuların değil, o pazulara komuta eden beynindir. Gittinse, ayağın değil yüreğin götürdüğü için gittin. Gitmedinse, yüreğin yetmediği için gitmedin. Yaptınsa, elin erdiği için değil aklın erdiği için yaptın. Yapmadınsa, elin ermediği için değil yüreğin yetmediği için yapmadın. Gördünse gözün olduğu için değil, dahası baktığın için değil, gönlün olduğu için gördün. Eğer gözü olan herkes görseydi, bunca "bakarkör"ün varlığını nasıl ve neyle açıklardık? Eğer göz görmenin yegâne organı olsaydı, gözü olmadığı halde bir çok göz sahibinin göremediği hakikatleri gören kafa gözü kör, kalp gözü açık yiğidi nereye koyardık? Görmedinse göz olmadığı için değil, hatta "göz bakmadığı" için değil, "gönül akmadığı" için görmedin. Tıpkı yapmadıklarını gönlün olmadığı için yapmadığın gibi. Tarih bir işe baş koyanların, önce o işe gönül koyduklarının şahididir. Unutma ki, baş işe düşmeden iş başa düşmez. "Yapacaktım ama, kimsem yoktu" deme. "Kimsesiz" değilsiniz, "kimse, sizsiniz." Allah var, O yâr. Gerisi olmasa ne çıkar? Yapacağı işte O'nu hesaba katmayanlar Besmelesizdirler. Besmeleli olanlar, yaptıklarını O'nun sayesinde, O'ndan aldıkları yetki ve güçle, O'nun yardım ve desteğiyle yaptıklarının bilincinde olanlardır. O, elde var "Bir"dir. O'nu yanında bilen kimseye muhtaç değildir, O'nsuz olanın kimsesi yoktur. Görevini yapmak için sağına soluna ve dahi ardına bakanlar, O'nun gözetimi altında olduklarının, O'na karşı sorumlu olduklarının şuurunda olmayanlardır. "Yürüyeceğim ama, kim gelecek?" deme, sadece yürü. Yeter ki yürü ve iz bırak. Zamana ve mekâna bir soğuk damga gibi vur ayak izini. Yürüyüşünün tanığı olsun bıraktığın izler. Hiç iz bırakıp da izlenmeyen birini gördün mü? Unutma ki iz bırakanlar mutlaka izlenirler. İzlemeye gönlü olanlar, mutlaka iz ararlar. Hem, baksana kendine. Sen, senden önce yürüyen birilerinin izini izlemiyor musun? Bunu ancak yolcu olduğunu unutmayanlar, yolculuğu her şeye rağmen sürdürenler bilir. Zaten yol dediğin, izlerin icmalinden başka nedir ki? Yolu yol kılan, biraz da senin ve senden önce yürüyenlerin izi değil midir? Zaman ve mekânda var olan tüm yolları, yolcular açmamışlar mıdır? Ve yolun kerameti yolcudan menkul değil midir? Ve bir de "yapacağım ama, değerinin bilineceğinden umutlu değilim" deme. Bir kere umut dediğin, imanın öz çocuğudur. Çocuğuna kıyan, anasını ağlatır. Umuduna kıyma ki, imanın ağlamasın. Etrafına bak. Ne kadar umutlu adam varsa, hepsi de bir şeyler yapan, değer üreten, kıymet ortaya koyan kimselerdir. Yani yapanlar umutlu, yatanlar umutsuzdur. Handiyse birinin umuduna bakıp onun yapanlardan mı, yatanlardan mı olduğunu anlayabilirsin. Hem yatanların umutlu olması hayra alâmet değildir, tabi ki yapanların umutsuz olması da... Değerini kim mi bilecek? Bu kaygı sahte değerlere yakışan bir kaygıdır. Sahici değerlere vurulanlar, "Değerim bilinir mi acaba?" diye kaygı duymazlar. Çünkü adı üstünde, değer değerini başkalarının bilmesine borçlu değildir, bu bir. İkincisi, değer bilenlerin varlığı ve hâlâ bir şeyler yapıyor olmaları, değerin değerini takdir eden birilerinin her zaman mutlaka var olacağının en güzel ispatıdır.
Evet, nerede kalmıştık, önceki akşamda.. Akşam üzeri samimi arkadaşlarımdan birisi telefon açtı. Hâl hatır faslından sonra, o akşam için, benim de onda tanışmış olduğum bir arkadaşı ve annesinin geleceğini söyleyip, beni de dâvet etti.O arkadaşını yıllar var ki ben de görmemiştim ama hoş hatırlıyordum, dâ veti geri çevirmedim.
Kızımı da yanıma alıp, akşam 8 suları'nda yola koyuldum.Yağışlı havalarda ve geceleri araba kullanmayı sevmiyorum ama gerekiyor işte böyle zamanlarda..İlk olarak, evlerine yakın bir mesafede hep alışkın olduğum başka bir yolu takip etmeye başladım, kızım hemen uyardı:'Anne, nereye gidiyorsun?'Gülerek, unuttuğumu söyledim, insan bâzı şeyleri hakikaten refleks olarak yapıyor, arkadaşın kapısına geldiğimizde hâlâ gülüyorduk ve içeri girişimiz biraz merasimli oldu böylece.. : )Bir bakarız ki arkadaş, mutfaktaki yemek masasını hazırlamış ve konuklar da çay faslındalar.Biz öylece kendimizi toparlamaya çalışarak ama 'muhbbetli' bir giriş yapmış olduk ve masadaki yerimizi de aldık.
Size, öncelikle arkadaşımın arkadaşından söz edeyim. Kendisi de öğretmen, annesi de emekli öğretmen..Kızkardeşi de yanlarındaydı.Grafik tasarım öğrencisiymiş.Öğretmen olan arkadaşı ilk tanıdığımda yeni evliydi ve bebek bekliyordu.Kilo almaya başlamıştı.İki doğum sonrasında 50 kilo almış yaklaşık.Kızkardeşi ise çok incecik, kendisi 45-50 kilo civarı olan birisi.
Oturduğumuz sürece dikkatle izledim davranışları arkadaşlar..O 50 kilo alan arkadaş nasıl zarif, nasıl kendine güvenli, her davranışında bir ayrı câzibe ve özgüven bağırıyor âdeta!..O derece güçlü bir imaj yansıtıyor, hissetmemek mümkün değil.Kızkardeşini izledim, o havadan bir iz bulamadım.Genelde sessiz kaldı ve onda bu anlamda bir çekicilik hissetmedim, hissedemedim.
Hadi, buyrun kızlar!..Size söylemişimdir, hissettiğinizi yansıtırsınız, yaşadığınızı yaşatırsınız diye, ben buna defalarca tanık olmuşumdur.Siz seveceksiniz önce kendinizi arkadaşlar, siz barışacaksınız kendinizle..Psikolojide 'farkındalık' tan sözedilir.Siz farkında olun taşıdığınız cevherin, hissedeceksiniz ki hissettirebilesiniz!..
Daha önce de alıntılamıştım bu sözü, bir kez daha yineliyorum:
Bak...Bil ki domuzların önüne inciler serilmezMücevherlerden sarraflar anlar ancak,başkası bilmezNe fark eder ki kör insan için elmas da bir camdaSana bakan kör ise,sakın kendini camdan sanma
demiş, Hz.MEVLÂNA..Ölümünün 800. yılında evrenselliği bir kez daha gündeme gelen, Bu yıl 'anma yılı' olarak ilân edilen 'gönül insanı' !..
Sizler birer cevhersiniz, bakınız Terkib-i Bend' de ne alıntıladım, severim Ziyâ Paşa' nın bu dizelerini:
Bed-asla necabet mi verir hiç üniformaZerduz palan ursan eşşek yine eşşektir
Özünüzdeki cevher biraz tozlandı ise, hadi ne duruyorsunuz, onu açığa çıkaralım ama bu arada özünüzü, özümüzü hiç unutmayalım; taşıdığımız 'değer' lerin farkında olalım, bu güzel emâneti hoş tutalım, hoş bakıp, hoş görelim, hiç merak buyurmayınız o vakit zâten hoş görünecektir.Hem bir dakika lütfen, sizdeki cevheri herkesin bilmesi ve takdir etmesi de gerekiyor mu?Üstelik kendiniz takdir etmezken, başkalarından ne bekleyebilirsiniz, ne bekleyebiliriz??..
Arkadaşlar, hedef koyalım, bir daha, bir daha deneyelim..Düşmek değil sorun, insan düşebilir de yeri geldiğinde, vakarını kaybetmemektir aslolan, kendine inancını, mücadele azmini, isteğini, direncini!!!...Şu anda yüzümde beliren ifadeyi bir görebilmenizi isterdim, hani o tüm kendinden, inandıklarından, söylediklerinden emîn olanların taşıdıkları kararlı, kesin, hissedilir, dışa vurur o etkileyici ifadeyi!..
Evet, gelelim bu öğretmen arkadaşın emekli öğretmen olan annesine..Aynı vakur ifade, kendinden emin duruş onda da hayat buluyor.Kararlı, ne istediğini bilen, disiplinli bir görüntü yansıtıyor.
Kalkma zamanına yakın, öğreniyorum ki bu hanım, 10 yıl içerisinde önce eşini (henüz 40' lı yaşlardayken), üstelik de Allah esirgesin kaza sonucu yanarak.., sonra 22 yaşındaki oğlunu bir trafik kazasında en son geçen yıl 36 yaşındaki oğlunu kalp krizi sonucu kaybediyor.Bu yıl, birkaç ay önce Avustralya' da yaşayan erkek kardeşi de bir beyin travması geçiriyor, çok zor günler atlatıyor ve şimdi bu hanım çok sevdiği kardeşine destek amacıyla bir süre onun yanına gidecek..Oğluna benzetiyor kardeşini, gözlerinden geçen bulutları görüyorum konuşurken ama ağlamıyor, öylesi etkileyici bir duruşu var.
Zorluklardan yıkılmamaktır, inancını, direncini yitirmemektir aslolan arkadaşlar..Nasıl??.. diyorum ona, nasıl aştınız bunca zorluğu?İnançla diyor bana, duayla..Çok dua ettim..
İnanarak, bir gün karşılık bulacağına inanarak dua etmek..Bunu ben de çok yaptım.İnsan önceleri dağları devireceğini zannediyor, hayatta imtihanlarla, acılarla karşılaştıkça da aynen o Çin hikâyesinde olduğu gibi sabredip, seyretmeyi öğreniyor, tabii öğrenene kadar akıntılara karşı epeyce kürek çekmiş oluyor, ayrı bir konu..


------------------------


Geçmiş notlarımdan yer yer atlanarak oluşturulmaya çalışılmış derlemeler bunlar...

Bu yazılanları toparlayıp- gruplandırmadan aktarmak istemiyordum. Bu şekliyle kafa karıştırıcı olabilir ve eksik aynı zamanda da..Yine de dün- bugün arasındaki değişik düşüncelerimi kıyaslama ya da sabit kalanları hatırlatma yönünden de olsa faydalı olabilir bana da belki içimizden birilerine de...

Mızmızlığım tuttu yine. Bu bir araya getirilme çok da hoşuma gitmedi. Oysa düzenleyecek durumda değilim şimdi. Tanıyan arkadaşlarım için daha çok şey ifade edebilir, diğerlerine de bir başka birey olarak yaşama dair düşüncelerim, süregelen hayat yolculuğum ve pozitif- negatif değişimlerim hakkında bir fikir verebilir.

Hoşlandığım ve aşırı bulduğum yönlerimi daha bir net görebildiğimi sanıyorum bunları okurken. Okurlardan gelen yapıcı eleştirilerin de otokritiğim ve gelişim sürecime yararlı olabileceğini düşünüyorum.

Daha eklenecek epeyce yazı var.

Şimdilik hoş kalın, hayırda kalın- kalalım. (Âmin)

Sevgiler...

Hayat

2 yorum:

Adsız dedi ki...

"Ben ilmi açlıkta kıldım..." Kudsi hadisini yazmışsınız. Hangi kitapta geçtiğini bildirebilir misiniz?
Bu hadis-i kudsi bizde hat yazısı halinde var kaynağını bulamıyoruz.

Hayat dedi ki...

Sultanahmet' teki Sultanahmet köftecisinin duvarında asılıydı. Kaynağını ben de ne yazık ki bilmiyorum.Öğrenebilirsem yazarım, inş.