27 Temmuz 2008 Pazar

Gamsız Hayat

Şarkıcı:
Candan Erçetin
Albüm:
Candan Erçetin Remix
Şarkının adı:
Gamsız Hayat -Candan Erçetin
Sormayın neden bu durgunluğum
Görmeden kuytu yaralarımı
Sormayın neden bu huysuzluğum
Bilmeden saklı duygularımı

Çok mu dertsiz duruyorum uzaktan bakınca
Çok mu kalender sandınız dert anlatmayınca

Gamsız hayat, herkese başka sunar garip oyunlarını
Gamsız hayat, herkese başka sunar kahpe tuzaklarını
Gamsız hayat, herkese başka sorar geçmiş hesaplarını
Gamsız hayat, herkese başka yorar görmez gözünün yaşını

Sanmayaın biter bu durgunluğum
Sarmadan kuytu yaralarımı
Sanmayın biter bu huysuzluğum
Açmadan saklı yaralarımı

Çok mu güçsüz duruyorum derdimi paylaşınca
Çok mu çaresiz dersiniz dertten ağlayınca
--------------------
Derdim, taşıyabileceğimin en üst sınırını, belki fazlasını üstlenmek olsa gerek...Çok güçlü bir kadınsın derler beni tanıyanlar. Gücün fazlası gururdan mıdır acaba?
Hiç sevmedim dert yanmayı, sevemedim.Hep gülen bir pencere açmaya çalıştım hayata, hayatlara; ağlıyorken bile...Ne ölçüde başarılı olduğumu bilemem. 'Dibine ışık veremeyen bir mum' benzetmesi yaparım kendim için.Mükemmeli sevdim işte ne yapayım, hayatta mükemmel olmasa da.
Bu yazı hesapta yoktu aslında. c-box taki yazışma sonrası gündeme aldım.
---------------
İnsan çok yük yüklenince, bir yorgunluk ânında su koyveriyor işte böyle. Ben kim mükemmel olmak kim? Dedim ya, olabilenleri sevdim sadece.
Sen Derviş Olamazsın
Dervişlik der ki bana
Sen derviş olamazsın..
Gel ne diyeyim sana
Sen derviş olamazsın
Dövene elsiz gerek
Sövene dilsiz gerek
Sen derviş olamazsın..
Derviş gönülsüz gerek
Derviş yunus gel imdi
Ummanlara dal imdi
Ummana dalmayınca
Sen derviş olamazsın

Mevlana “Tasavvuftaki Kapılar”ı 4’e ayırır:
“1-Şeriat Kapısı, 2-Tarikat Kapısı, 3-Marifet Kapısı, 4-Hakikat Kapısı.” ve ekler: “Öğreti olarak bu kapılar birer birer geçilerek Hakikate ulaşılır.”
Öğrencilerinden biriMevlana'ya sormuş: "Efendim bu 4 kapı meselesini ben pek anlayamıyorum. Bana anlayabileceğim bir lisanla anlatır mısınız?"
Mevlana da der: "Şimdi bak, karşı medresede dersini çalışan dört kişi var ve hepsi rahlelerine eğilmiş. Sen git bunların hepsinin ensesine bir şamar at, sonra gel sana anlatayım."
Öğrenci gitmiş birincinin ensesine bir tokat akşetmiş. Tokadı yiyen derhal ayağa kalkıp arksını dönmüş ve daha kuvvetli bir tokatla Mevlana'nın öğrencisini yere yıkmış. Öğrenci dayağı yemiş, geri dönecek ama hocasına itaat var. Yaratana güvenip ikinciye de bir tokat akşetmiş. O da derhal ayağa kalkıp elini kaldırmış, tam tokadı vuracakken vazgeçip yerine oturmuş. Öğrenci devam etmiş, üçüncüye de bir tokat atmış. Üçüncü şöyle bir kafasını çevirip baktıktan sonra çalışmasına devam etmiş. Dördüncü, tokadı yemesine rağmen hiç oralı bile olmadan çalışmasına devam etmiş. Öğrenci Mevlana'ya dönmüş, olanları anlatmış.Mevlana ; "İşte sana istediğin örnekler.... Birinci, şeriat kapısını geçememiş biri idi. Şeriatta kısasa kısas olduğu için, tokadı yiyince kalktı, aynısını sana iade etti. İkinci, tarikat kapısındadır. Tokadı yiyince o da kalktı, tam tokadı iade edecekti ki tarikat öğretisinde verdiği söz aklına geldi. "Sana kötülük yapana bile iyilik yap". Onun için döndü, oturdu. Üçüncü, marifet kapısına kadar gelmiştir. İyinin ve kötünün tek Yaratandan geldiğini bilir, inanır. “Yaratan bu kötülüğe hangi iblisi alet etti?” diye merakından şöyle bir dönüp baktı. Dördüncü, hakikat kapısını da geçmiştir. İyinin ve kötünün tek sahibi olduğunu ve ayni olduğunu bilir. Onun için dönüp bakmadı bile....”
-------------
Vaktiyle bir derviş, nefisle mücadele makamının sonuna gelir...Meşrebin usulünce bundan sonra her türlü süsten, gösterişten arınacak, varlıktan vazgeçecektir. Fakat iş yamalı bir hırka giymekten ibaret değildir. Her türlü görünür süslerden arınması gereklidir.. .Saç, sakal, bıyık, kaş, ne varsa hepsinden. Derviş, usule uygun hareket eder, soluğu berberde alır. - Vur usturayı berber efendi, der. Berber dervişin saçlarını kazımaya baslar. Derviş aynada kendini takip etmektedir. Başının sağ kısmı tamamen kazınmıştır. Berber tam diğer tarafa usturayı vuracakken, yağız mı yağız, bıçkın mı bıçkın bir kabadayı girer içeri. Doğruca dervişin yanına gider, başının kazınmış kısmına okkalı bir tokat atarak:- Kalk bakalım kabak, kalk da tıraşımızı olalım, diye kükrer.Dervişlik bu... Sövene dilsiz, vurana elsiz gerek. Kaideyi bozmaz derviş. Ses çıkarmaz, usulca kalkar yerinden. Berber mahcup, fakat korkmuştur. Ses çıkaramaz.Kabadayı koltuğa oturur, berber tıraşa başlar.Fakat küstah kabadayı tıraş esnasında da sürekli aşağılar dervişi, alay eder:'Kabak aşağı, kabak yukarı.'Nihayet tıraş biter, kabadayı dükkândan çıkar. Henüz birkaç metre gitmiştir ki, gemden boşanmış bir at arabası yokuştan aşağı hızla üzerine gelir.Kabadayı şaşkınlıkla yol ortasında kalakalır. Derken, iki atın ortasına denge için yerleştirilmiş uzun sivri demir karnına dalıverir. Kabadayı oracığa yığılır, kalır. Ölmüştür. Görenler çığlığı basar.Berber ise şaşkın, bir manzaraya, bir dervişe bakar, gayri ihtiyarî sorar:
- Biraz ağır olmadı mı derviş efendi?Derviş mahzun, düşünceli cevap verir:
- Vallahi gücenmedim ona. Hakkımı da helal etmiştim. Gel gör ki kabağın bir sahibi var. O gücenmiş olmalı!
Hikâye böyle... Ama hayat da böyle...Ensemize, kafamıza vurup vurup dalga geçen sahte kabadayıların, kabağın da bir sahibi olduğunu, bu sahibin de en affetmeyeceği şeyin kibir ve kul hakkı yemek olduğunu unutmaya başlayanlar, koltuklarına, makamlarına, rantlarına yapışanlar anlayacaklardır..
-------------------
Evet, yalnızca severek, özenerek bakarım bunu başarabilenlere. Dedim ya, ben kiiim, mükemmel olmak kim!...
Belki noksanımı bilmek de bir tesellidir benim için.Siz her ne şekilde davranırsanız davranın, nezâketimi korumalıydım. Eh, kul, kusursuz olmaz demişler.Umarım, kusurlarından ders alıp, düzeltmeye çalışanlardan oluruz.
Dün, geldiğimden bu yana olanlardan notlar aktarmayı denemiştim. Ağabeyimin disketinde, bilgileri silinmesin diye biçimlendirme komutu veremedim.Annemle ilgili duygu ve düşüncelerimden bir bölüm de var orada. Annem, yaşadıklarını, durumunu kabullenemedi. Bir antidepressan başlamayı uygun görüp, bir ölçü de faydalandı isek de dün yine hırçın, üzgündü.
Yazmayı bırakıp, gezmeye çıkarmayı teklif ettim. Ya, hanedan bağlantımız varsa anne tarafımdan geliyordur şüphesiz. Bir insan bu kadar mı gururlu olur, başkasına yük olurum düşüncesiyle, değil kendisi teklif etmek, teklif edileni dahi geri çevirir.
Tek başıma kaldıramıyorum onu, destek veremiyor.Birilerinden yardım almam şart. Evde de kimse olmayınca, bu bir komşu vs. olmak durumunda.
Ciddî anlamda titizlendi.Gitmekten vazgeçtiğini söyledi.Üzüldüğünü gördüğümde tabiî ki çok üzülüyorum.
Sonucu tatlıya bağlandı şükür, memnun da oldu sonrasında amaaa... : ))
'İyi biten her şey iyidir' demişler, değil mi?
Bir kez daha yinelemek istiyorum.Beni tanımayanlar, yazılarımı okumasınlar, günlük tarzındaki yazılarımı.Tanıyanlara kendimi anlatmam gerekmez zâten.Hatalarımla, iyi yönlerimle insanım, melek değil. Kusursuz değilim.Yalnızca olumlu yönde ilerlemeye çaba gösteren bir bireyim, o kadar...
Yoğun olacağım bu hafta kısmetse. Düzenlemem, halletmem gereken işlerim var.
Âfiyette olacağımız nice güzel günler dileğiyle...
Hayat

Hiç yorum yok: