27 Haziran 2009 Cumartesi

İz...


İz

acıyla geçtiğim yoldan geçiyorsun
izlerime rastlıyorsun, bıraktıklarıma,
orada o yolda çekmiştim ruhumu patlatan fitili
benden savrulan parçalar kurusa da,
izleri var hala yolun kenarında.

izini sür yolun,
acının ormanı büyütür insanı
vakit geniştir, ufuk sandığından daha yakın

acıyla geçtiğim yoldan geçiyorsun,
ustası olacaksın içine gerdiğin tellerin
hangi sızıyla titrer içinde, hangi sesle
büyük bir aşk, hangi sesle ölür, bileceksin.

ne zamandı bilmiyorum. yaşadıklarından sana
kalan tortu, seni olduğun yere çakan, olduğun
yerde fırtına koparan korku. kendi sarmalında
döndün, döndün, sanma ki daha dönmeyeceksin
kalsan da bir yer için, aslında hep gidiyorsun.

şimdi, acının ormanından geçiyorsun
her şey bir daha kanasa da
ne geçtiğin yola ne sana dokunabilirim ben
geç meleğim, senin de şarkıların olsun
içindeki telleri titreten.

Şair : Birhan Keskin

Birhan Keskin'i sevdiren arkadaşıma teşekkürlerimle... : )
Son altı yıl ama özellikle şu son iki yılda bu kaçıncı hayata dönüşüm...
Düşüncelerim temelde değişmiyor ancak sonuçta insanım; yorgunluk, durgunluk gibi belirtilerim olabiliyor.
Bu, benim için çok alışıldık bir durum değil. Derin duygularımı içimde yaşarım. Yüreğim ağlarken dahi dudaklarımda gülümseme olmuştur çoğu kez...
Önceleri hayata hazırlandığımı zannederdim. Üzüldüğüm şeyler her neyse onlar geçecek ve sonra gerçek yaşam başlayacaktı.
Yıllar boyu böyle süregeldi bu durum...
Bir gün anladım ki yok... Öyle bir gün, günler var belki ama sürekli bir hoşnutluk hali yok yaşamın içerisinde...Hep bir şeyler eksik kalmaya mahkûm gibi çoğu kez.
Her şey yolunda gidiyormuş gibi görünse de beklenmedik bir acıyla 'vurgun yemiş' gibi oluyorsunuz. Soluğunuz kesiliveriyor.
Kararıveriyor ortalık, nihayetini bilemediğiniz uzun, upuzuuun bir tüneldesiniz. Zifiri karanlık sarmış dört bir yanınızı. Başlangıcını ve sonunu göremiyor, tekrar ışığa kavuşabileceğinizden nerdeyse ümidinizi kesiyorsunuz.
Yaşam değerini yitiriyor gözünüzde, ne için yaşadığınızı, ne için yaşayacağınızı bilemez hale geliyorsunuz.
Benim de böyle günlerim oldu. Bir noktaya sabit bakışla baktığım günler...
İnsanların nasıl olup da havadan sudan konuştuklarını, keyfe keder şeyler için nasıl olup da kendilerinin ve çevrelerindekilerin huzurunu kaçırdıklarını hayretle ve uzaklaşma isteğiyle izlediğim günler...
Olaylar değişti mi? Hayır, yön değiştirdi.
Ben birçok özelliğimi törpüledim bu arada.
Daha sivri köşelerim, daha kesin kurallarım vardı.Affedemeyeceğimi düşündüğüm insanlar...
Ben bilirim.. yaparım!.. dediğim günler...
"Yeterince uzun yaşayana zaman her şeyi öğretir ama ölümsüz olma lüksüne sahip değilim.Payıma düşen zaman içinde sabır sanatını icra etmeliyim, çünkü doğa hiçbir zaman aceleci davranmaz. " diyordu okuduğum bir yazıda.
Sabrı öğrendim. Empatiyi ve en önemlisi sevip, hoş görmeyi öğrendim.
Doğru bildiğim yolda gerektiğinde tek başına yürüme cesaretini gösterebilmeyi de...
Beklentilerim çok büyük değil artık. Hayâl kırıklıklarım da doğru orantılı olarak azaldı.
Daha dingin, daha bir tevekkül içerisinde karşılamaya çalışıyorum yaşananları. Bunun bana iyi geldiğini düşünüyorum.
Geçenlerde Dr.Canan' la konuştum.Benim için 'Dost' kavramına anlam katanlardan birisi o...
Şükürler olsun ki güzel yakınlıklarım oldu. : )
'Sana helâl olsun, diyordu. Kendi kendini mutlu etmesini biliyorsun.'
Yazılarımdan izliyor yaşadığım güne dair duygularımı, ipuçları arıyor.
'Sesini üzgün duymaya dayanamıyorum.' diyor.
Kendimi oyalamayı, vaktimi değerlendirmeyi, başkasından beklemeden mutluluk üretebilmeyi öğrendiğimi sanıyorum.
Ihlamurun kokusu bir mutluluk, görebilmem, hissedebilmem, başkalarının hayatına sevgiyle dokunabilmem, bir bardak suyu sağlıkla içebilmem, yorulduğumda dinlenebilmem; küçük şeyler ama, büyük şeyler!...
Bu satırları yazmaya götüren bir yazışma gerçekleşti bugün. Niteliğini açıklamıyorum, kısa bir öz eleştiri ile ufak bir geçmiş turu yapmama fırsat verdi. : )
********
Blog yazmaya başladığımda amacım yalnızca elektronik bir günce tutar gibi dile getirmekti içimdekileri...Sonra, çok yakın arkadaşlarımın haberleri oldu ve benden bir iz, haber olarak gördükleri satırları izlemeye başladılar.Öyle ki, yazmadığımda telâşlanıp bana telefon, mail, yorum kanalıyla duygularını ilettiler.Pek dışıma taşmaya niyetim yoktu, kendi yolumda sessiz- sâkin ilerleyecektim hesapta... : )Olmadı, kimi zaman ben birilerini bulup bir kaç satır da olsa duygu -düşünce paylaşımında bulundum.Kimi zamansa başkalarının hoş mesaj ve yorumları, onlara mukabelede bulunmama vesile oldu.Bizim kültürümüzde bu vardır mâlûm...Blog sayfalarındaki arkadaş listesinde bulunan linklere tıklayamaz oldum neredeyse...Öyle hoş insanlar var ki yeryüzünde, kalbiniz akıveriyor onlara...Hani, 'merhaba' deyiverseniz ayrılamayacakmış gibi hissediyorsunuz kendinizi...
Reel ve sanaldaki mevcut arkadaşlarıma yetişemezken, oldukça da cahil cesareti -diyelim isterseniz- taşıdığımı sandığım halde bunu yapmamışımdır.Bilirim ki bağlanırım ben, yüreğimin kapılarını açıveririm kolayca da açmak yetse, yetebilse...'Dostluklar ölmezmiş' diye bilirim. Şimdi şimdi bunları yeniden yaşıyorum.
İstanbul' u sevmezse gönül aşkı ne anlar? .. diye başlayan dizeler; doğup- büyüdüğüm şehrin zor yanlarını örtmeye yetmiyor.
İstanbul fettan bir güzel... Her şeye rağmen her içine girdiğimde denizine kavuşmuş balık gibi olduğum, (bugünlerde şaşkın, başı dönmüş bir balık) kaprislerine rağmen sevmekten vazgeçmediğim şehir...
24 yıllık gurbet hikâyemden sonra zorlandığım günlere mekân oldu kendileri...
Şikâyetçi değilim yine de yazmadan geçemeyeceğim.
Gün içerisinde araba olmadığı yada haftanın belli gününde kullandığım halde çok farklı mesafelere açılıyorum kimi zaman iş, sorumluluklarım gereği kimi zaman da bir şeyleri paylaşabilmek adına...
İstanbul' da bu, koca günü yiyip bitiriyor. Yorgun dönüyorum eve...
Daha önceki arkadaşlarım bilirler, bunları dile getirmiş ve yetişemediğim için hoş görmelerini, çoğu zaman iadeye uğrayamayacağımı yazmıştım.
Birisine daha samimi bir hava ile yazsam dahi diğerine karşı sorumlu hissediyorum kendimi, değil ki hiç yazmamak!...
Evet, acziyetimi itirafımdır.
Hiç kimseyi diğerinden ayırmak kesinlikle değildir.
Eksiklik varsa benimdir, kabulümdür. : )
Yine kendi yolumda yürümeye devam edeceğim.
Önceki sözümü yineliyorum, sizleri izleyeceğim elimden geldiğince...
Bana kırılmayın ne olur, gerçekten çok vefalı davranan arkadaşlarım.
Geçen akşam bir baktım ki telefonla aramaya dahi yetişemedim birçok arkadaşımı...
Ne güzel dost biriktirebilmek...
Ne güzel sevip, sevilmek hattâ karşılıksız da olsa güzel duygular taşıyabilmek...
Blog listemde olan, beğendiğim halde listemde olmayan, bir kez dahi merhabalaştığım, hattâ merhabalaşmadığım, yüreğinde sevgi taşıyan, iyiden, doğrudan, güzelden yana olan tüm arkadaşlara selâm olsun, sevgiler olsun.
Esenlikte kalınız.
Hayat

2 yorum:

Bir Dut Masalı - nUnU dedi ki...

Birbirini anlayan,
yolu OLgunluktan ,Pişmekten geçen insanlar
elbette birbirine kırılmaz.
ve hatta en önemlisi ELEŞTİRMEDEN ANLAMAYA Çalışırlar..
sen üzülme sevgili hayat..
yola devam.. :)
biz İZini süreriz :)
sevgiler...
iyi haftalar..

anneminkizıyim dedi ki...

Canim yüregine eline saglik. Yazilarini sevarak izliyorum. Bazen isler yogunluklar, engellesede, cabucak okumaktan bazi seyleri tam anlamasamda, okuyorum. 3 gündür evde netimiz kesildi, inan bloglara giremdeigimden cildiracak gibi oldum. Kendime hani ben aliskanlik yapan seylerden uzak durabilirdim dedim. Yok yok bu bence burdaki dostlari arkadaslari görem özlemi, okuma ve takip edip paylasam özlemi olsa gerek. Canim iyiki varsin, sen ve diger arkadaslarimiz. Burada uazakta da olsa yakindaymisiz gibi yazisiyor, selamlasiyoruz, hasret gideriyoruz. Konusma ihtiyacimizi gideriyoruz,aci ve tatli günlerimizi paylasiyoruz, allah razi olsun sizlerden, sevgilerimle....