9 Haziran 2009 Salı

Akşam Sefasına Benzeyenler


Akşam Sefasına Benzeyenler
Şehirlerarası bir otobüs yolculuğunda tanımıştım, Artin Usta'yı. Hayli yaşlı olmasına karşın enerjik ve dinç görünüyordu. Yolculukta laf lafı açmış, Artin Usta Kapalıçarşı'da kuyumculuk yaptığından söz etmişti. Dede ve baba mesleği olan kuyumculuğu devredecek kimse bulamadığından yakınmıştı. Söylediğine göre kapalıçarşıda altın üzerine mine işleyebilen ustalardan tek kendi kalmıştı. Gün olur işim düşer diye kartvizitini almıştım.
Bir süre sonra eşimin altın bileziğinin tamirini bahane ederek uğradım, Artin Usta'ya. Kapalıçarşının derinlerinde iç içe iki odadan oluşan kuyumcu dükkanında çalışıyordu. Küçük hayvan figürlerinin üzerine renkli mineler döküp hayat veriyordu, altina. Beni görünce tanımakta zorlanmadı, çay söyledi. Eşimin kırık bileziği için geldiğimden söz ettim. Bileziği alıp çalışma masasına koydu. Yaptığı mineli ürünleri gösterip;
- Artık pek alıcısı kalmadı bunların. Talep de yok. Varsa yoksa fantezi altın.
- Ne özelligi var bu minelerin?
Üzeri yeşil kırmızı mine ile kaplı altın fil figürünü eline alıp;
- Eskiden yeni doğan çocuklara takılırdı bunlar. Fil gibi uzun ömürlü, güçlü veya kuş gibi özgür, yunus balığı gibi sevecen
olsun diye dilek dilenirdi.
- Nasıl oldu da unuttuk bunları?
- Aslında unutmadık, yine yeni doğanlara altın takılıyor ama millet geçim derdine düştü. Doğum yapan ailenin paraya ihtiyacı
olduğunu düşünüp cumhuriyet altını takıyorlar. Bizim mineli ürünlere talep kalmadı artık.
Daha sonra altının elementlerin en asili ve safı olduğundan, oksitlenip kararmadığından, üzerine bir şey giydirmenin kolay
olmadığından söz etti.
- Altın, asildir. Aristokrattır. Her şeyi kabul etmez üzerine. Bir tek mineyi tutar üstünde. Mine de bilir kimi süslediğini, mütevazıdır.
- Mine ustası da kalmadı artık demiştin.
- Evet kalmadı. Minecilik de bu çarşıda benimle son bulacak gibi görünüyor.
Çocuklarını sordum. Bir oğlu ve bir kızı olduğunu, üniversite bitirip yurtdışına gittiklerinden, daha da geri dönmediklerinden söz etti.
- Neden tutamadın çocuklarını buralarda?
- Bir özgürlüktür tutturdular. Özgür olmak, özgür yaşamak, mutlulugu özgürlükte aramak için başka ülkelere gittiler.
- Bulabildiler mi, aradıklarını?
- Bilmem, bence hala arıyorlar. Onlara önce kendimi sonra ağaçları örnek gösterdim. "Ağaçlar özgür değildir ama mutsuz ağaç da yoktur, mutluluğu kendinizde arayın" dedim ama dinletemedim.
- Simdi neredeler?
- Amerika'da yaşıyorlar ve galiba hala arıyorlar.
Bu arada ikinci çaylar gelmişti. Artin Usta'nın da konuşup dertleşesi varmış anlaşılan.
"Ama çocukların hepsi okumuş, üniversite bitirip kendilerine Amerika'da yer edinmişler. Yani hepsi adam olmuş işte. Bence üzülmene gerek yok" diyecek oldum. Yüzünü ekşitti;
- Bizimkiler adam oldular, çiçek olup açtılar ama "aksam sefasına" benzediler.
- Ne özelliği var akşam sefasının?
- Bilirsin, akşam sefası gündüz kapalı durur gece olunca açar. Kimseye göstermez güzelliğini. Dahası arılar ve böcekler gece
yuvalarına çekildiği için onlara da tattırmaz özünü, balını.
- Eeee..
- Yani bizimkiler iyi eğitildi, iyi okudular da kendilerinden başka kimseye faydaları yok. Bırak doğduğu toprağı, yaşadıkları
topluma bile faydaları yok. Hatta, böyle bir kaygıları da yok. Dedim ya, akşam sefasına benzediler işte.
Bir süre sustu. Eşimin bileziğinin kırık yeri ile ilgileniyormuş gibi yaptı. Gözlerini benden kaçırarak;
- Rahmetli eşim de çocuklar uzakta diye üzülür "çocukların sırtını kaşımak gerekirdi, zamanında biz bunların sırtını yeterince
kaşımadık" diye söylenir dururdu.
- Nasıl yani?
- Bilirsin sırtın kaşındığında kaşıttıracak birini bulana kadar ne yapsan nafiledir. Yani sırtını kaşıttıracak kadar samimi olduğu birilerine her zaman muhtaçtır, insanoğlu. Günümüz insanı bencilleşti sanki. Birilerine muhtaç olmaktansa sırt kaşıntısına katlanmayı, unutmayı tercih ediyorlar.
- Eeee.
- Sırtını kaşıttıracak samimiyette birileri yoksa çevrende, dahasi sırtın kaşınmayı bile unuttuysa sen de özgür olmak için yalnızlığı seçenlerden, akşam sefasına benzeyenlerdensin, bence.
Bileziği tamir için bıraktım. Çay için teşekkür edip izin istedim, Artin Usta'dan. Kapalıçarşı her günkü kalabalığı ve keşmekeşi ile akıyordu.
Yürüdükçe sırtım kaşınmaya başlamıştı ve sırtımın kaşındığını hissetmek hiç bu kadar mutluluk vermemişti.
Dr. Mehmet UHRİ

Hiç yorum yok: