31 Mayıs 2009 Pazar

Günce'm...


Nûreddîn Cerrâhî [K.S.]'den :

EDEB

Bir talebesine yazdığı mektup şöyledir:

“Ey evlâdım! Bu söyleyeceğim edebler, Allahü teâlâyı sevmek ve O'na yaklaşmak isteyen herkese lâzımdır. Evlâdım! Allahü teâlâyı sevmek ve O’na yakın olmak isteyen herkese lâzım olan edebler şunlardır:
Az konuşmalı, az uyumalı, insanlarla lüzumu kadar görüşmeli, elemlere, musîbetlere, acılara, açlığa, insanların sıkıntılarına sabretmeli ve kendisine zulmedeni affetmeli ve ondan intikam, öç almaya kalkmamalı, kendi için sevdiğini herkes için sevmeli ve istemeli, malıyla cömertlik yapmalı, insanlardan bir şey istememeli ve beklememeli, sâdece Allahü teâlâdan beklemeli, her ihtiyâcını Allahü teâlâya ısmarlamalı. Yaptığı amellere ve kabûl olduğuna güvenmemeli bilakis “Amellerim ayıplı ve kusurludur.” demeli; şahsı ile, ibâdetleri ile, ameli ile sevinmemeli, övünmemelidir. Aksine Allahü teâlâya ve Resûlüne ve O’nun şerîatına uymakla sevinmelidir.”

..............


Nerden eser bu Pazar günü yazıma böyle başlamak, değil mi? Çok dala ilgisi olup, hepsinde yarım kalmış olmak böyle bir şey olsa gerektir zannederim.Bir de katıldığım (izlediğim) bir topluluk...
Yarım, her şeyde yarım...
Yazılarımı okuyup da belki bir şey zanneden olur diye yazmak ihtiyacını duydum. Arada ileri- geri konuşurum ya hani... Bu sebepledir ki, beni tanımayanlar yazılarımı okumasınlar bâri, ben rüzgârın estiği yönde yazmadan duramıyorum kimi zaman, ne kimisi, çoğu zaman... : ) Bu ruh hâlini anlamadan okumak yanılsamalara neden olabilir, yazık değil mi?
Ân olur hiç bir şey yapmadan izlesem derim, ân olur nereye yetişeceğimi, ne yapacağımı şaşırır, hepsinden vazgeçerim, ân olur gönül rüzgârımın sürüklediği yönde ilerlemeye çalışırım.İşte bu üçüncüsüdür ki, ruhuma farklı lezzetler sunan, bakışıma farklı ufuklar açan bir yüce el' den hediye gibidir. Sarhoş gibi olur, kendimi tanıyamam. Kimselere açıklayamam, damdan düşen gerektir ki anlayabilsin az biraz hâlimden...

Yine bir sohbetindeydim birkaç gün önce, C. Sargut hanım' ın...
Sohbet sonrası yanıma bir hanımefendi yaklaştı. 60 yaş, belki üzeri, özenli ve uyumlu giyimi, vakur tavrı ile girişte dikkatimi çekmiş, sonra dalıp unuttuğum bir hanım... Kalabalığın dağılmasını bekliyorum o sırada oturduğum yerde ki Cemalnur hanımla biraz sohbet edebileyim. Yanıma yaklaşıp sarılırken, kulağıma şu sözleri fısıldadı: 'Muhammedî, kırık gönüllü olur!...'
O sarılırken, ayağa kalkmaya çalışıyorum bir yandan ki, insanlarla göz hizasında iletişim kurmayı severim. Bir an kısa süreli şaşkınlık yaşadım.
-'Nasıl, dedim. Nasıl hissettiniz?' O kadar mı belli oluyor diye düşünüyorum bir yandan da...
-'Kalpler arasında telgraf vardır.' benzeri bir cevaptı verdiği...
O kadar insanın arasında bir bana yaklaşıp bunları söylemesi çok şaşırtıcıydı benim için, itiraf ederim ki... Ben sarıldım bu kez ona ve:
-İsminizi lûtfeder misiniz? diye sordum.
-Estağfirullah, dedi. N.....
Bu şekilde oldu ilk karşılaşmamız kendisiyle...
Cemalnur hanımla konuştuktan sonra dönüp aradığımda bulamadım, gitmişti. etkilendim doğrusu, daha yakından tanımak isterim kısmet olursa...

Bakara sûresinin ilk on âyetinin şerhi olan Bakara isimli kitabı çıktı Cemalnur hanımın. aldım, imzalattım ve aynı gün Göktürk' e gittiğimde Meryem kod adlı sevgili arkadaşıma hediye ettim.
O da gitmek istiyordu ama bu aralar günü gününe uymuyor rahatsızlığı nedeniyle... Cemalnur hanıma söylediğimde, 'çok dua ediyorum onun için' dedi içten bir ifadeyle...
Meryem le bahçede oturduk.Hava güzel... Rüzgâr esiyor hafif- orta yollu... Dinliyorum kavak ağaçlarının ninnisini... Unutmuşum bu sesi, musikî gibi... Anlamaya çalışıyorum ne okuyor kâinat kitabından?
Kedileri doğum yapmıştı beş yavru kedi, binbir türlü maskaralık yapıyorlar. Kâh bahçe çitlerine tırmanıyorlar, kâh birbirleriyle şakalaşıyorlar.
İçlerinden bir tanesi sarı... Menekşe renkli gözlerinde açık yeşilden bir halka var. Öylesine sevimli, ismi badem... : )
Ağaçlar çiçeklerini döküp meyveye durmuşlar, armutlar fındık iriliğinde henüz... Akasyalar büyük ölçüde dökülmüş, yine de güzeller...
Çayımızı bahçede içiyoruz kavak ağaçlarının melodisi eşliğinde... Sessizliğin sesini dinlemeyi severim. Kuşlar ötüşüyorlar ara nağme olarak...
Bir çiftlik komşularıyla tanışıyorum, daha önce söz etmişti Meryem.
Çok büyük bir ev yaptırmışlar. tabanı 300 metrekare, toplamda 1050 metrekareymiş. Dönüşte birlikte kalkıyoruz, davet ediyor evlerinin önünden geçerken. Gülümsüyor, şakayla karışık:
Bir dönüm yer gezemem şimdi, başka sefere inşallah, diyorum.

Hocam geldi bu Perşembe ziyaretindeydim.
Ne olur git demeyin bana diyorum. Hep siz konuşun ben dinleyeyim. Siz oturun, diyor.Gelini ve torunları var yanımızda...Ben namazımı kılayım.
Konuşuyoruz, sevgimden bahsetmeden yapamıyorum.

-Deliyim ben!.. diyorum
.
-Sen, çok akıllısın diyor tebessüm ederek...

-Edebe uygun davranmıyorum, sizi incitiyor, rahatsız ediyor muyum? diye soruyorum.
-Biz şikâyetçi değiliz, halimizden memnunuz, merak etme.. yönünde oluyor cevabı.

Can dostuma soruyorum, nezâketinden mi öyle söyledi acaba? diye...

-Keyfini sür, diyor. Boşver. Öyle dediyse öyledir.
Bu Perşembe akşamı ilk kez Tuğrul İnançer ve Ahmet Özhan' ın katılımıyla gerçekleştirilen bir Mevlevî törenindeyim, Cerrahi dergâhında...
İlâhiler, nefes halinde duyulan tesbihatlar, semâ gösterisi...
Çok etkilendim. benim mizacıma uygun değil diye düşünüyorum.İlk kez bu kadar huşû duyarak izlediğim bir zikir haliydi.
Çok çok beğendim, etkilendim. Tekrar gitmek isterim.
Bu kadar şimdilik... Çok selâm ve sevgiler tüm gönül dostlarına... : ))
Hayat

Hiç yorum yok: