Çok etkilendiğim yazılardan birisidir.RUHUN KARANLIK GECESİ
Cesaret, tahammül ve sabır mistik tecrübenin birbirinden ayrılmayan parçalarıdır, Sevgili Okurlar. Ruhun karanlık gecesi, insanın egosunu aşarak, ruhunu her yönüyle tanıyabilmek ve Tanrı'sıyla bütünleşebilmek için çıktığı, zorlu bir sevgi yolculuğudur. Onaltıncı yüzyılın İspanyol mistiklerinden Saint John of the Cross şöyle der:
"Bu karanlık gecede, Tanrı ruhlarımızın içine siniyor...Ruhumuzdaki alışıldık, doğal ve ruhani cehaleti ve kusuru temizliyor. .. İşte bu an, Tanrı gizlice ruhumuzu eğitiyor, onu aşkın mükemmeliyetine doğru yöneltiyor."
Bağımlılıktan özğürlüğe, ayrılıktan bütünleşmeye giden bu yolda, insan maddi hırslarından ve manevi fantazilerinden arınır...
Beklentiler içinde Tanrı'ya dua etmeyi. nefes aldığı her an için şükran duyabilmeyi, kötü olaylar karşısında bile müteşekkir olabilmeyi, ayrıca kaosun da düzen kadar Tanrı'nın ifadesi olduğunu öğrenir.
"Yaşamdaki en büyük korkum nedir? ... Şu an,Tanrı'nın bana söyleyebileceği en korkutucu şey ne olabilir?... " Beni dehşete düşürecek hangi nasihatı bana verebilir?..." Bu soruları sormaya cüret etmek ve gelecek cevabı din1eyebilecek cesareti göstermek gerçekten çok güçtür,zira bu, şahsi iradenin ilahi iradeye teslim edilmesi demektir.
Saint John, teslimiyetle birlikte gelen bu 'metamorfoz' döneminde yaşananları şu sekilde izah ediyor:
"İlah, ruhu yenilemek için ona saldırıyor ... ve eski benliğe sıkı sıkı bağlı ve alışmış olan ruhun tanıdık şevkatini, bağlılığını koparıyor, özünü yıkıp tüketiyor ve onu derin bir karanlığa gömüyor. Bunun sonucunda ruh, acımasız ruhsal bir ölüm içinde yok olup eridiğini düşünüyor." Karanlık gecenin ruhu kasıp kavuran ateşinde hissedilen tarifi mümkün olmayan acılar kesinlikle ceza olarak nitelendirilmemelidirler. Çünkü acı, ruhun 'kuvvetini' ve 'amacını' ortaya çıkardığı gibi, egonun bitmek bilmeyen serzenişlerini de dindirerek, ruhun kendi gerçeğiyle, sevginin rengarenk bahçesinde buluşmasına yardım eder. Gariptir ama, acı, benliği kökünden sallayarak, ruha dinginlik verir. Acıya karşı gösterilen tahammül kişiye manevi bir güç kazandırarak, Tanrı'nın şefkat dolu sesini içinde duyacağı, koşulsuz sevgisini hiç bir engel olmadan hücrelerine kadar hissedeceği günü sabırla beklemesine yardım eder. Ve o gün kuşkusuz gelecektir . Yıkılmış bir benliğin enkazı altında insanın kendini tanımasıyla filizlenen 'gerçek inanç' işte budur ... Yo1culuğun sonlarına doğru beklemek aniden önemini kaybeder. Kaos ile düzenin ilahi bir paradoks olduğunu, kaosun 'değişim'le aynı anlama geldiğini ve onlara güvenmesi gerektiğini anlar kişi. Böylece, karşılaştığı her insanda Tanrı'nın değişik bir yüzünü gördüğünü, başına gelen her olayda O'nun kendisiyle konuştuğunu fark eder. Bu da, yargının bittiği yerde başlayan bambaşka bir serüvenin ilk adımıdır...
Alıntı